Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri

Han neoliberalizmin iktidarı oluşturup sağlamlaştırmasında klasik Marxistlerin göz önünde bulundurmadıkları bir noktaya, psikopolitikaya odaklanıyor.

 

Hakan Karahasan
hakan.karahasan@gmail.com

 

Byung-Chul Han. Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri. İstanbul: Metis Yayınları, 2019. 98 sayfa.


Gündelik hayat, teknoloji ve iktidarın ne kadar iç içe bulunduğunu son derece sade bir dil ile eleştiren Güney Koreli filozof Byung-Chul Han’ın eserleri çevrilmeye devam ediyor. Daha önce çevrilmiş olan eserlerine bakıldığında, sadece başlıklar dahi eleştirinin nereye doğru gitmekte olduğunu gösterebilmektedir. Han’ın Türkçeye çevrilen kitapları: Yorgunluk Toplumu, Şiddetin Topolojisi, Şeffaflık Toplumu, Zamanın Kokusu, Eros’un Istırabı ve Psikopolitika.

            Psikopolitika, Han’ın yakın zamanda Türkçeye çevrilen son kitabı. Kitabın altbaşlığı son derece dikkat çekici: “Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri.” Alt başlıkta da belirtildiği üzere kitap, pekâla içinde yaşamakta olduğumuz sistemin iktidarı oluştururken kullanmakta olduğu teknikler üzerine düşünceler olarak okunabilir. 13 kısa denemeden oluşan eser, neoliberal iktidarın iktidar olabilmesinin en önemli koşulu olan rızanın nasıl üretildiğine odaklanmış durumda. Lakin bunu yaparken, rızanın Noam Chomsky ve Edward Herman’ın bahsettiklerinden farklı şekillerde üretildiğini öne sürdüğünü belirtmekte fayda var. Hatırlanacağı üzere, Chomsky ve Herman rızanın üretiminde medyayı merkeze koyup, günümüzde medyayı sermayenin temsilcisi olarak göstermekteydi. Burada belirleyici olan unsurun da ekonomi olduğunun altını çizmişlerdi. Han’a bakacak olursak, durum biraz daha farklı. Farklı çünkü Han neoliberalizmin iktidarı oluşturup sağlamlaştırmasında klasik Marxistlerin göz önünde bulundurmadıkları bir noktaya, psikopolitikaya odaklanıyor.

            Peki, psikopolitika nedir? Yüzeysel bir şekilde insan psikolojisi ve politika ilişkisi olarak tanımlanabilecek psikopolitika, biyopolitika olarak bilinen kavramdan farklı olarak bedene odaklanmaz. Aksine, Han’ın Stiegler’den yola çıkarak iddia ettiği gibi, “psiko-iktidarın psikolojik teknikleri”ni (s. 33) kullanır. Be teknikler doğrudan bireyi hedef alır ve ulaştığı bireyi sarıp sarmalayarak, biyopolitika döneminde olduğu gibi beden üzerinde herhangi bir tahakküm hissettirmez. Tam tersine, iktidarın bir sistem olarak bireyin kendisine sunulan imkânlara rıza göstermesine yol açar. Böylece, birey, iktidarın kendisini sağlamlaştırmasının temel harcı konumuna gelir. Kitapta bireyin bunu nasıl yaptığına dair en güzel örneklerden birisi performans toplumu örneğidir. Bu örneğe göre, neoliberalizm bireylerin ruhlarını sömürür ve bunu da ruhun kendisini bir meta haline dönüştürmesiyle yapar. Yaşam koçları, kişilik geliştirme derken gündelik yaşamda birey bir performans nesnesi haline, diğer bir deyişle, rekabet edebilecek bireye indirgenerek mükemmel olmaya zorlanmaktadır. Lakin bu zorlama hiç de kaba güç kullanarak gerçekleşmiyor. Aksine, sistem tarafından sürekli daha iyi, mutlu, güzel olmaya yönlendiriliyoruz. Han’ın deyişiyle: “Ancak olumluluğun şiddeti olumsuzluğun şiddeti kadar yıkıcıdır. Neoliberal psikopolitika, bilinç endüstrisi aracılığıyla hiçbir şekilde olumluluk makinesi sayılamayacak olan insan ruhunu öldürür. Neoliberal rejimin öznesi kendini optimize etme buyruğuyla, sürekli olarak daha fazla performans gösterme baskısıyla harap olur. Tedavinin öldürme olduğu ortaya çıkar.” (s. 39).

            Öldürmek suretiyle yapılmakta olan bu tedavi yöntemi, psikopolitikanın rıza gösterilirken ne kadar önemli olduğunu vurgulamakta. Özgürlük kavramının bugün gelmiş olduğu hâl, iktidarın bizleri nasıl ikna ettiği, cezalandırma değil ödüllendirme ile nasıl sömürüldüğümüz, heyecanın hayatlarımızda nasıl metalaşıp, bir kontrol aracı haline dönüştürüldüğü ve bu dönüşüm gerçekleşmekteyken veri yönetimi ile kişisel bilgilerimizin şirketler tarafından nasıl kullanıldığına dair düşüncelerde odak noktasının rızanın üretimi olduğu iddia edilebilir. Bu açılardan bakıldığında, Han’ın çalışması, okuyucuyu günümüz dünyası üzerine düşünmeye sevk eden bir kitap. Ancak, düşünmeye sevk eden bu denemeleri okurken, artık günümüzün iktidarının Orwell’in Big Brother’ı gibi baskıcı olmadığını, tam tersine rızaya dayalı olduğunu şu sözcüklerle ifade ediyor: “Neoliberal rejimin iktidar tekniği yasakçı, korumacı ya da baskıcı değil, ileriye dönük, müsamahakâr ve destekleyicidir” (s. 46). Lakin sonuç olarak şunu da hatırlatmakta fayda var: Han’ın neoliberal iktidarın rızayı nasıl ürettiğini psikopolitika ile açıklarken eleştirdiği biyopolitika dönemi baskıcılık ya da olumsuzluklar üzerine kurulmuş bir sistem olarak düşünülecekse, bunun karşısında konumlanan oyun, eğlence ve olumlamaya dayalı iktidar oluşturma ve sağlamlaştırma yöntemini Orwell’den önce Huxley görmüş ve bizleri bu konuda uyarmıştı. Han’ın Orwell’e kadar yaklaşıp, Huxley’e hiç uğramamış olması kanımca önemli bir eksiklik çünkü psikopolitikanın temellerine bakıldığında, Han’ın iddia ettiği birçok şey Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında bulunuyor. Genel olarak bakıldığında, çağdaş yaşam üzerine kısa ama düşündürücü denemelerden oluşan bir kitap Han’ın Psikopolitika’sı.

Dergiler Haberleri