Yıl 1986 idi. Ekim ayında BRT’nin radyo bölümüne progamcı olarak alınmıştım. Ama BRT ile tanışıklığım, TV program sunuculuğumla 1985 yılında başlamıştı. Sevgili Ulviye Nasıfoğlu Ası, beni ekrana kazandıran kişidir. “Stüdyo Gençlik” diye bir programı sunuyordum ki 1986 yılından sonra da Ulviye ablamızın yurtdışına evlenmesi dolayısıyla programı Müzik Tüneli adıyla kendim kotarmaya başlamıştım...televizyon macerasına ve anılarına daha sonra geçeriz, önce radyo...
Lefkoşa’nın merkez Posta Dairesi’nin üst katları Bayrak Radyosu’nun işletim, yönetim, stüdyolar, haberler, programlar, arşiv bölümünün yer aldığı, BRT Radyo tarihinin hısar altından, mahkeme odalarından tam teşekkülü bir yere geçtiği ilk mekandı. Tam teşekküllü diyorum da, o günün şartlarında ve imkanlarında nasıl bir “teşekkül” olursaydı öyleydi işte. Radyoya girişimde yakından tanıdığım ve o da bir baterist olan Mehmet Kozan Pakkaner’in iteklemesiyle olmuştu. Birgün Girne limanında dolaşırken karşılaştık, konu konuyu açtı ve bana münhal olduğunu katılmamı söyledi. Ben daha bu anlamda bir meslek edinmemiştim o günlerde. Müzikten para kazanıyordum, arada sırada mankenlik işleri vardı ama memuriyet bambaşkaydı. Önceden “Stüdyo Gençlik” programıyla başlayıp, o günlerde hâlâ programı sunmakta olmam da bir avantaj oluşturdu sanırım. Konu yeniden gelmişken sevgili Ulviye ablamızın beni; radyo-televizyonculuğu meslek edinişimde önümü açtığı için tekrar tekrar yürekten nice teşekkürler.
Bir imtihan sonrası “kaşiyeli” olarak BRT’de full-time çalışmaya başladım. Evet tam gün mesai yapıp yaptığımız program karşılığında bir ödenek almaktaydım. Maaşımın ise BRT’den değil ama hangi kalemden aldığımı bugün dahi bulamadık ve bundan dolayı da BRT’ye girişim BRT kayıtlarına göre 1 Eylül 1988 olarak geçmiştir. Ne ilginç değil mi?..
Batı Müziği bölüm sorumlusu Erdinç Gündüz abimizi, Sıla-4’den bir müzisyen olarak bilmekteydim ama mesai arkadaşı olmak, onunla hergün görüşebilmek benim için bir başka kazanımdı her bakımdan. Keza oda arkadaşlarım-büyüklerim; her zaman müzik-tarih bilgisine hayran olduğum, takdir ettiğim ve beni ilk kez ansiklopedi fasikülleri biriktirmeye aşılayan (o dönemlerde öyle bir durum vardı-ciltli yerine ansiklopedik ya da farklı konularda ciltler elde etmek için her ay fasiküllerini biriktimeniz gerekirdi), Ogün Erciyas dostum olmuştu.
Metronom ve sanırım Unutulmayanlar diye bir programı vardı radyoda. Ta Leymosundan arkadaşım olan Mustafa Öncü dostumu da orda bulmak, aynı odayı paylaşmak, uzun süre birlikte Girne’den Lefkoşa’ya yolculuk etmemizi de beraberinde getirmişti. Mustafa o günlerde şiirlere çok meraklıydı ve yazdığı bir şiiri bestelemiş, Grup Net albümlerimizden “Bir Tutam Akdeniz”de yer almıştı, “Beni Ararsan” ismiyle. Sevgili Ender Vangöl’ün gelişiyle de oda tam anlamıyla “müzik” kokuyordu. Ama başımızda bir ışığımız vardı ki asla unutulmaması gereken.
Ve Şenel Kalfa ablamız... Allah sağlıklı huzurlu yıllar versin kendisine. Batı Müziği’nde bizim odanın şefiydi. “Seçtiğiniz Plaklar” isimli istek programını yapıyordu. Öyle haftada bir değildi bu tip programlar; 2-3 oluyordu zaman zaman. Ve o kadar mektup geliyordu ki, radyoya yeni gelenlerin ilk işlerinden biri de bu mektupları açıp, şarkılara göre tasnif edip programcıya yardımcı olmaktı. Ben de radyoya ilk girişimde, radyo programı yapıncaya dek hem Şenel ablamızın program mektuplarını açmış hem de ilk yapmamız gereken programların başında gelen, “Askerin İstekleri”nin mektuplarını da açıyorduk. Evet bu programı seslendirmiyorduk, sadece isteklerin tasnifini yapar, sonra 14 şarkılık bir programı metin olarak şarkı-istek sahipleri şeklinde yazar ve sanırım Özkan Uygur beye, üst kata “yazım” kontrolü için gönderirdik. Metnimiz geri geldiği zaman “Diskoteğe” çıkar listedeki istek şarkıların plaklarını bulurduk. Anonser tarafından çalınacak şarkıları listeden bakıp sıralar, metni de en üstteki plağın kabının içerisine sıkıştırırdık. Diskotek çalışanları içerisinde o zamanlar sevgili Necla Esemen ve Soner Kaptanoğluvardı, ikisi de dönem dönem sorumluluklar yüklenmişti. Evet bugün “arşiv” denilen yere o yıllarda “diskotek” denilmekteydi. Dışarıdan biri BRT’yi aradığında, “odasında değil diskoteğe gitti” denildiği ve ahizenin karşısında olanın buna anlam veremediğini çok duymuştuk. Ama öyleydi işte. Zaten o günlerin diskotekleri de müzik sunmuyorlar mıydı insanlara ve özünde de “disk”, yani yuvarlak-plak anlamı yok muydu. Ondan sonra dilimize çok yaygın bir biçimde “disk-jokey”, yani diski döndüren, kontrol eden kişi deyimi de geçmiş oldu. Bir de unutmadan söyleyelim; dikkat etmişseniz az önce “Askerin İstekleri” pogramının hazırlandıktan sonra yayınlanması için yayında görevli Anonser’e götürüldüğünden bahsetmiştim.
Evet 1980’li yıllarda, radyo yayında görevli olanlar iki kişiden oluşurdu. Dışarıda kontrol masasında ve özellikle band “reel to reel”, yani “tekerlek band”dan yayın yapılacaksa bunu yürüten bir “operatör”, cam arkasında ise solunda ve sağında birer “turntable”, yani plak çalar, tam önünde ise açma kapama aparatı olan bir mikrofonla “Anonser” oturuyordu. Sırası geldiğinde size bu küçük odada plakların nasıl döndürülüp anons yapıldığını da anlatacağım. İşte bu işi yapanlara o zamanlar “anonser” denilmekteydi. DJ ismi ondan sonra, özellikle ‘90’lı yıllarla birlikte radyoculuk diline yerleşmeye başlamıştı, BRT radyo yayınlarında. Ve ‘70’li yıllardan ‘90’lı yılların başlarına kadar, bizden önce ve bizim kuşak radyocuların kullandıkları dilde, abilerimizin ablalarımızın Kıbrıs Radyo’sundan getirdikleri gelenek, düzen, istikrar ve kullanılan dil hâkim olmuştur. Tabii ki onların da hamurunda İngiliz Radyoculuğunun Kıbrıs’taki hamuru yer almaktaydı. Bir başka yazıda kullanılan bu dili biraz daha açacağız...