Meltem Hamit
meltemhamit@yahoo.com
CTP Merkez Yönetim Kurulu’nun görevlendirdiği araştırma komitesinin hazırladığı erken genel seçim süresinde parti içi çekişmelerle ilgili rapor ve raporun basına sızması üzerine birçok şey yazıldı, söylendi. Havadis gazetesinin haber başlığında “olay rapor” olarak nitelendirdiği (http://haberkibris.com/ctpnin-olay-raporunda-yeni-detaylar-ortaya-cikti-2013-10-15.html) bu rapora ilişkin olarak yapılan çeşitli yorumlarda, ilginçtir ki, hemen herkes söz konusu hizipleşme ve parti içi yozlaşmış ilişkilerin zaten biliniyor olduğuna bir şekilde değindi. Raporla ilişkimize dair bu durum, en az raporun kendisi kadar ilgimi çekti diyebilirim.
Bu yazıda, Zizek’in ideoloji tartışması ve WikiLeaks belgeleri konusundaki yorumu aracılığı ile, partinin birinin (verili koşullarda CTP’nin) sorunlarını göz önüne seren komite raporu sonuçları karşısındaki şaşkın olmayan bu tavrımızın neye delalet ettiğine ve bu bağlamda raporun basında yer alması/sızdırılmasının öneminin ne olduğuna değineceğim. (1)
Zizek, “İdeolojinin Yüce Nesnesi” adlı kitabındaki tartışmasında, öncelikle Marks’ın Kapital’deki “bilmiyorlar ama yapıyorlar” cümlesini ele alır ve buradaki ideoloji tanımında, ideoloji aracılığıyla içinde bulunulan fiili koşulların yanlış tanındığının, toplumsal gerçeklik ve bizim onunla ilgili tasarımlarımız arasında bir ayrılık bulunduğunun varsayıldığını dile getirir. Marks’ın bu cümlesinde, “insanların fiilen yaptıkları şey ile yaptıklarını düşündükleri şey arasında uyumsuzlukla ilgili bir mesele söz konusudur- ideoloji aslında insanların ne yaptıklarını bilmemelerinden, ait oldukları toplumsal gerçekliğe ilişkin yanlış bir tasarıma...sahip olmalarından ibarettir” (Zizek, İdeolojinin Yüce Nesnesi, 2011, s.46). Zizek’e göre ise günümüz toplumunda ideoloji, basitçe şeylerin gerçek hallerini gizleyen bir yanılsama ya da yanlış bilinç şeklinde işlememektedir; bu yüzden de toplumsal aktörler, doğrultulmayı bekleyen bir yanlış, ve onun doğrultulmasıyla çözülecek bir yanılsama çerçevesinde eylememektedir.
Bu noktada Zizek, yukarda sözü geçen naïf bir yanlış bilinç olarak ideoloji tanımını “ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar ama yine de yapıyorlar” şeklinde ters yüz eder ve “ideolojik fantazi” kavramını kullanarak siyasal/toplumsal aktörlerin bu duruşunun naiflikle değil sinizimle nitelendirilebileceğini iddia eder. Onun cümleleri ile ifade etmek gerkirse, “sinik özne ideolojik maske ile toplumsal gerçeklik arasındaki mesafenin gayet iyi farkındadır, ama yine de maskede ısrar eder... Sinik akıl naif değildir, aydınlanmış yanlış bilinç gibi bir paradokstur. Kişi yanlışlığı gayet iyi bilmektedir, ideolojik bir evrenselliğin ardındaki tikel çıkarın gayet iyi farkındadır, ama onu yine de reddetmez”. (Zizek, 2011, s.43-44). Zizek’in çokça kullandığı örnekle dile getirirsek, sinik özneler tıpkı çıplak kral hikayesindeki gibi, kralın elbisesini görmüyor olmalarına (kralın çıplak olduğunu bilmelerine) rağmen, oyunu bozmaz ve elbiseyi görüyorlarmış gibi rol yaparlar. Dolayısıyla gündelik hayat pratiklerindeki toplumsal gerçeklik, sosyal aktörlerin oyunun farkında olmalarına rağmen, bunu bilerek “gözden kaçırmaları” ve oyunu oynamanın bedelinin ne olduğu ile yüzleşmeden bu oyuna devam etmeleri temeline dayanır.
Bu bağlamda bizim rapor meselesine geri dönersek, raporun basında yansımasından önceki durumda, Zizek’in sözünü ettiği sinik özne ve ideoloji fantazisi mevhumuna oldukça paralel bir mevzuyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Gerçekten de, gerek CTP içinde gerekse diğer siyasi partilerde kişisel çıkar ilişkilerinin ve iktidar mücadelerinin yoğun bir biçimde yaşandığından ve bunun parti ilkelerinin önüne geçebildiğinden haberdar olmayan var mıydı? Rapor, gerçekte hiç bilinmeyen ya da yanlış bilinen birşeyi mı açığa çıkardı veya yanlış bilinen şeyin doğrusunu mu gösterdi? Hatta buradan bir adım daha öteye de gidersem ve toplumsal hayatlarımızda işlerin büyük oranda kişisel ilişkilerle “halledildiğini”, ilkesizliğin bir ilke olduğunu söylesem, “olur mu öyle şey” diyerek şaşıracak biri çıkar mı?
Bunların biliniyor olmasına rağmen, verili düzenin sekteye uğramadan işleyebilmesinin ardında, bir yandan “toplumsal sözleşme”mizin bu duruma rıza gösterilmesi ile kurulduğunu, bir yandan da toplumsal aktörlerin oyunun dışında kalmamak ya da oyunda sunulan küçük ödülleri riske atmamak için- bu oyunu oynamanın kendisinin bedelinin ne olduğunu göz ardı ederek- mevcut durumu kabullenir şekilde eyliyor olduğunu söyleyebiliriz. Ancak böylesi bir rızayı gösterebilmemize olanak sağlayan bir şey daha bulunmaktadır ve onun altının çizilmesi de elzemdir: buna olanak sağlayan şey, yani bildiğimiz halde bilmiyormuş gibi eylememizi sağlayan, gerçeklikle aramıza koyabildiğimiz mesafedir. Raporun basında yer almış olmasının ehemmiyeti de işte tam da burada ortaya çıkmaktadır.
Bu noktaya açıklık getirmek için, yine Zizek’e kulak verip, 2 Temmuz 2011 tarihinde Julian Assange ile birlikte katıldıkları Democracy Now programında WikiLeaks belgelerine ilişkin yapmış olduğu yorumu hatırlatmak istiyorum: “Bazı arkadaşlarım WikiLeaks’e kuşkuyla yaklaşıyor, ‘Yeni ne öğrendik ki?’ diyorlar. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Kocası tarafından aldatılan bir kadının bunu birinden duyduğunu düşünün. Bir de kocasının o kadınla sevişirken bir resmini gördüğünü…Hangisi daha etkili? … WikiLeaks, işte bu noktada çok önemli bir rol oynuyor. Çünkü artık kanıtları, belgeleri herkesin gözüne sokuyor, bilmiyormuş ayağına yatmamızı engelliyor. Gerçekleri kimsenin göz ardı edemeyeceği bir hale getiriyor.” http://www.sendika.org/2011/07/assange-ve-zizek-soylesisi/
İşte CTP araştırma komitesinin raporunun basında yer almasının da Zizek’in yukarıda işaret ettiği gibi bir rolü bulunmaktadır. Raporu kimin, ne niyetle basına sızdırdığından bağımsız olarak, gazetede yer alan raporla sözünü ettiğimiz ilişkiler somut bir biçimde kamusal alana düşmüş ve gerçeklikle araya konulmuş olan mesafeyi ortadan kaldırmıştır. Diğer bir deyişle, hem CTP üyesi/seçmeni/sempatizanı kişilerin, hem de kendisini CTP ile ilişkilendirmeyen ama bu toplumsal formasyonda yer alan aktörlerin, gözden kaçırma ve bildiği halde bilmiyormuş gibi yapma “lüksü”nü yaratan mesafe yitirilmiş ve bununla yüzleşmek durumunda kalınılmıştır.
Bu bağlamda, aslında raporun hem sözkonusu parti hem de toplumsal aktörler için bir turnusol kağıdı vazifesi vardır. Çünkü artık raporun delalet ettiği gerçeklikle aramıza mesafe koymanın önü kapanmış ve hem CTP hem de bizler, çarptırılmış gerçekliğimizle (bir kez daha) (şaşırmasak da) yüzleşmek durumunda kalmışızdır. Ayyuka çıkan sorunlarla başetmek için CTP yönetim kurulunun nasıl bir strateji geliştireceğini (ya da geliştirip geliştiremeyeceğini) önümüzdeki günlerde hepbirlikte göreceğiz. Peki bizler, gözümüze sokulan bu gerçeklik karşısında nasıl bir tavır takınacağız? Bu hadise, bizim hesap sormayı ve değişim talep etmemizi mi ivmeleyecek, yoksa “bunların hepsi aynı”, “böyle gelmiş böyle gider” diyerek sinik bir biçimde mevcut durumun devam etmesini mi itekleyeceğiz? Çocuğun “kral çıplak” dediğini hepimiz duyduk, şimdi hem kendimizle hem de toplumsal gerçekliğimizle yüzleşme vaktidir, aksi taktdirde rapor gözümüze kaçmış olmakla kalacaktır.
------------------------
(1)Siyaset literatürünün üstüne en çok tartışılan, ne olduğu konusunda anlaşmaya varılamayan ve en kaygan kavramlarından birinin ideoloji kavramı olduğu söylenebilir. Bu yüzden öncelikle Zizek’in ideoloji teorisine dair tartışmalarından faydalanırken burada ideoloji kavramını, bir hükümet ya da partinin öğretisi, ya da davranışlarına yön veren ilkeler bütünü şeklinde dar bir anlamında kullanmadığımı belirtmek yerinde olacaktır.