Ödül Aşık ÜLKER
Bilim Kurulu üyesi, Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Songül Vaizoğlu, kademeli açılma sürecinin dikkat edilmesi gereken bir aşama olduğunu vurgulayarak, “15 günden beri yeni vaka olmaması, hastanede yatan hasta sayısının azalması, hastalığın bulaşıcılık katsayısının düşmeye başlaması, alınan sıkı tedbirlerin aşamalı olarak kaldırılması için uygun kriterler, ancak bu çok dikkat edilmesi gereken bir aşamadır. Bu dönemde sokağa çıkma yasağının kaldırılması ve aşamalı olarak işe başlama tamamen eskiye dönüş olarak algılanmamalıdır” diye konuştu.
Tanı testlerinin mümkünse yeniden işe başlayanların tümüne yapılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Vaizoğlu, yeni hasta görülmesi halinde hemen ek önlemler alınmasının öneminin altını çizdi. Prof. Dr. Vaizoğlu, “Bu dönem rehavete kapılma dönemi değildir. Kitlesel bağışıklık olma olasılığı çok düşük olan KKTC’de salgının ikinci dalgasının yaşanması mümkündür” dedi.
Yaşamın tamamen normale dönmesinin tüm dünyada uzun zaman alacağını belirten Prof. Dr. Vaizoğlu, şunları söyledi:
Bugüne kadar yapılan test sayısı 13 bin 5 yüz. Bu, resmi nüfus verilerine göre toplumun sadece yüzde 4.1’ine, tahmini nüfusa göre ise yalnızca yüzde 1.8’ine test yapıldığını göstermektedir. Maalesef nüfus konusunda çok sağlıklı verilere ulaşamıyoruz. Halkın büyük bölümünün hala COVID-19’la karşılaşıp karşılaşmadığını bilmiyoruz. Bu hastalığı hiç belirti göstermeden geçirenlerin olduğunu biliyoruz. Şu ana kadar yapılmış testlerle ancak buzdağının üstünü biliyoruz, buzdağının altında olan, sağlam görünen ve hastalığı bulaştıranlar çok büyük tehlikedir. Bunları ancak test yaparak saptayabiliriz.”
Soru: 50 gündür evdeyiz, öncelikle bu süreçte alınan tedbirleri ve toplumun tutumunu değerlendirir misiniz?
Prof. Dr. Vaizoğlu: İnsanlık olarak çok farklı ve zor bir dönem yaşıyoruz. COVID-19 pandemisi yaşamı birçok yönüyle etkiledi. 10 Mart’ta ülkemizde ilk tanının konulması ile başlayan süreç aynı gün okulların kapatılması ile birlikte hızlı bir şekilde ilerledi. Çok erken dönemde sınırlar da kapatıldı, ülkemize yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın getirilmesi aşamasında karantina uygulamaları başlatıldı. Zorunlu ihtiyaçlar dışında sokağa çıkma kısıtlamalarının getirilmesi, gece sokağa çıkma yasağı bunlardan bazıları….
Ayrıca Kıbrıs’ın bir ada ülkesi olması ve KKTC’nin bir tek Güney Kıbrıs ile kara sınırının olması, ki o da erken dönemde kapatıldı, nüfus yoğunluğunun az oluşu ve toplu taşımacılığın yaygın olmaması, toplumun öğrenim düzeyinin nispeten yüksek olması gibi avantajlar da hastalığın hızla kontrol altına alınmasında etkili oldu.
Salgın adamızdan uzak bir ülkede, Çin’de başlayıp tüm dünyaya hızla yayılırken, günden güne detayları ortaya çıkan hastalık ve sonuçları ile ilgili medya aracılığı ile sürekli bilgilenen halkta endişe ön planda olduğundan, önlemlerin alınması için toplum hazırdı. Bu nedenlerle vatandaşlar hastalıktan korunmaya yönelik alınan önlemleri kolaylıkla benimsedi. Kişisel koruyucu önlemlerle ilgili sosyal mesafeye uyum, el yıkama ve maske kullanma konularında bazı sorunlar olmakla birlikte benim de medyadan takip ettiğim kadarıyla geniş çaplı problem yaşanmadı.
“Yaşamın tamamen normale dönmesi uzun zaman alacak”
Soru: Bazı kısıtlamalar yarından itibaren kaldırılıyor, pek çok işyeri açılıyor, gündüz kısmi sokağa çıkma yasağı kalkıyor. Eldeki verilere bakınca, bu aşamada bunların yapılmasına hazır mıyız?
Prof. Dr. Vaizoğlu: 15 günden beri yeni vaka olmaması, hastanede yatan hasta sayısının azalması, hastalığın bulaşıcılık katsayısının düşmeye başlaması, alınan sıkı tedbirlerin aşamalı olarak kaldırılması için uygun kriterler, ancak bu çok dikkat edilmesi gereken bir aşamadır. Bu dönemde sokağa çıkma yasağının kaldırılması ve aşamalı olarak işe başlama tamamen eskiye dönüş olarak algılanmamalıdır. Bütün işyerleri aynı anda değil, kontrollü olarak, sıkı denetim altında açılmalıdır. İşyerlerinde iki metre sosyal mesafenin korunması, çalışma koşullarının ve fizik alanın buna göre düzenlenmesi, el yıkama olanakları, ortamın temizliği, maske kullanımı gibi kişisel koruyucu önlemler için gerekliliklerin yerine getirilmesi gibi önlemlere mutlaka uyulmalıdır. Vardiyalı çalışma, olanak varsa evden çalışma desteklenmelidir.
Yaşamın tamamen normale dönmesi tüm dünyada uzun zaman alacaktır. Bundan sonra aşı ve uygun tedavi bulununcaya kadar, sosyal mesafeye uymadan, maskesiz ve çantalarımızda kolonya ya da el antiseptikleri olmadan dışarı çıkmamız, yani “normalleşme” mümkün olmayacak gibi duruyor.
“Yeni hasta çıkarsa hemen ek önlemler alınmalı”
Bu dönemde el yıkama başta olmak üzere kişisel temizlik kurallarına uymak, yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel egzersiz ve düzenli uyku gibi sağlıklı yaşam davranışlarının önemi bir kez daha iyi anlaşılmıştır. Tütün kullanımının hastalığın seyrini kötü yönde etkilediğinin gösterilmesi bu tür alışkanlıkları bırakmak için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Bu aşamada sağlık çalışanlarının hastalığı izleme çalışmaları da her zamankinden daha sıkı yapılmalıdır. Tanı testleri COVID-19 belirtilerinden biri bile olan herkese, kişiler arası temasın fazla olduğu işlerde çalışanlara, hatta mümkün olursa tüm yeniden işe başlayanlara yapılmalıdır. Yeni hasta görülmesi halinde hemen ek önlemler alınması gereklidir. Hastaların azaldığı bu dönemde sağlık sisteminde tanı ve tedavi olanakları ile ilgili sorunların hızla düzeltilmesi, malzeme eksikliklerinin giderilmesi ve olası ikinci dalga için hazırlık yapılması gerekir. Bu dönem rehavete kapılma dönemi değildir. Kitlesel bağışıklık olma olasılığı çok düşük olan KKTC’de salgının ikinci dalgasının yaşanması mümkündür.
“Yapılmış testlerle ancak buzdağının üstünü biliyoruz”
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Songül Vaizoğlu, şu ana kadar yapılmış testlerle ancak buzdağının üstünü görebildiklerini kaydederek, “buzdağının altında olan, sağlam görünen ve hastalığı bulaştıranlar çok büyük tehlikedir . Bunları ancak test yaparak saptayabiliriz” dedi.
Prof. Dr. Songül Vaizoğlu, halkın büyük bölümünün hala COVID-19’a duyarlı olduğunu vurguladı.
Soru: Son dönemde hiç vaka bulunmaması açılma sonrası için tehlikeli bir durum olabilir mi? Bu konuda doktorların da dile getirdiği endişeler, uyarılar var... Test sayılarının yetersiz olduğu görüşü yaygın. Verilere bakınca, sizce toplum yeterli bağışıklığa kavuştu mu?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Bugüne kadar yapılan test sayısı 13 bin 5 yüz. Bu, resmi nüfus verilerine göre toplumun sadece yüzde 4.1’ine, tahmini nüfusa göre ise yalnızca yüzde 1.8’ine test yapıldığını göstermektedir. Maalesef nüfus konusunda çok sağlıklı verilere ulaşamıyoruz. Halkın büyük bölümünün hala COVID-19’la karşılaşıp karşılaşmadığını bilmiyoruz. Bu hastalığı hiç belirti göstermeden geçirenlerin olduğunu biliyoruz. Şu ana kadar yapılmış testlerle ancak buzdağının üstünü biliyoruz, buzdağının altında olan, sağlam görünen ve hastalığı bulaştıranlar çok büyük tehlikedir. Bunları ancak test yaparak saptayabiliriz.
Ayrıca hastalık geçirmenin kesin bağışıklık sağlayıp sağlamadığı da henüz kanıtlanmamıştır. Bu nedenle daha kesin konuşabilmek için test sayılarının artırılması ve yapılan tüm testlerde standardizasyonun sağlanması son derece önemlidir.
“Sadece testlerin sayılarının artırılması yeterli değil”
Soru: Epidemiyolojik çalışma nedir ve nasıl yapılır? Test sayılarının son günlerde artırılmış olması bunun yapılmakta olduğu anlamına gelir mi?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Halk sağlığı ya da toplum hekimliği, tek tek kişilerin değil toplumun sağlık sorunlarına tanı koyup, bunlara çözümler bulmaya çalışır. Halk sağlığının bir dalı olan epidemiyoloji ise sağlık sorunlarının tanısının konulması için toplumsal tanı aracımızdır. Bilimsel yöntemler kullanılarak sorunların ayrıntılı olarak tanımlanmasını, hastalık ya da sağlık sorunlarına ait risk faktörlerinin ve bunlara yönelik en uygun çözümlerin ve koruyucu önlemlerin tarafsız olarak belirlenmesini sağlar. Epidemiyolojik araştırmalar, pek çok çalışmanın doğru yapılması ve değerlendirilmesi ve sayılarla konuşabilme olanağını sağlar. Anlaşılacağı gibi sadece testlerin sayılarının artırılması yeterli değildir.
Toplumsal bağışıklığın ne düzeyde olduğunu belirlemek için ülke nüfusunu temsil eden örnek bir grupta, uygun testlerle araştırma yapılması, kanıta dayalı yani ayakları daha yere basan bir öngörüde bulunmamızı sağlayacaktır.
“Her şey tamamen geçmiş gibi davranılması en büyük tehlike olur”
Soru: Bazı kısıtlamaların kaldırılmasıyla toplumun her şey geçmiş gibi davranması halk sağlığını riske atmaz mı? Tedbirler ne kadar zaman daha devam etmeli?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Her şey tamamen geçmiş gibi davranılması en büyük tehlike olur. Uzun bir süre COVID-19 ya da benzeri bulaşıcı hastalıklar insan yaşamını tehdit etmeye devam edecektir. Bu hastalığın aşısı ve/veya tedavisi bulununcaya kadar bu gibi tedbirlerin önemli bir bölümü yaşam biçimi olarak sürdürülmelidir. Şimdilik normalleşme döneminin bir sonraki aşamasına geçilmesi için, ya toplumun en az yüzde 60’ının hastalığı geçirmesi ya da bağışıklık sağlayacak bir aşının bulunması ve toplumun aşılanması ve/veya tedavinin bulunmasını beklememiz gerekiyor. Bilimsel verilere göre aşının yaygın kullanımı için öngörülen sürenin en az 12-18 ay olabileceği tahmin edilmektedir. Yaygın doğal bağışıklık, yani hastalık geçirilerek oluşan bağışıklık ise, özellikle risk grupları açısından göze alınamayacak sonuçlar barındırmaktadır.
Soru: Türkiye ve Güney Kıbrıs direkt temasımız olan yerler. Oralardaki gelişmelere bakınca kara, hava ve deniz kapıları turizm amaçlı ne zaman ve hangi şartlarda açılabilir?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Bunlar için erken olduğunu düşünüyorum. Az önce söylediğim gelişmelerin olması, toplumsal bağışıklığın sağlanması gerekmektedir.
“İki tarafın birlikte karar vermesi gerekir”
Soru: Güney Kıbrıs’ta çalışan Kıbrıslı Türkler bazı düzenlemeler yapılarak, kendilerine işlerine gidebilme imkanının sağlanmasını istiyor. Toplum sağlığı açısından ne tür düzenlemeler yapılabilir?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Bu konu için de maalesef daha erken. Sınırlar arası geçiş her iki taraf için de risklidir, sorunlara neden olabilir. Buna iki tarafın birlikte karar vermesi gerekir.
Yeni normalin yüzümüzü biraz olsun güldüren yanı...
Soru: Sizce bu salgının ülkemizdeki etkisi ne zaman biter? Hayat ne zaman normale döner veya dönebilir mi? “Yeni normal” nasıl olacak?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Ülkemizde çoğu ülkenin henüz ulaşamadığı hedeflere yaklaşıldı. Bulaşıcılık katsayısı düştü, hastanede yatan sayısı çok azaldı, yeni vaka 15 gündür görülmüyor. Bu nedenle bazı kısıtlamalar yavaş yavaş kaldırılıyor. Bu sürede kurallara uymamız normalleşme için çok önemli, fakat hala toplumumuz için yapmamız gereken fedakarlıklar var. Uzun süre uçuş/seyahat beklenmiyor, hepimiz 2 metre mesafeyi koruyarak yaşamaya devam edeceğiz, sevdiklerimizle rahatça görüşmemiz zaman alacak.
Ancak dünyanın bir çok yerinde bilim insanları aşı ve tedavi için yoğun çalışmalarını sürüdürüyor. İngiltere ve Amerika’da aşılarla ilgili çok hızlı gelişmeler kaydedildi. Bu çalışmalar umut verici olmakla birlikte virüsün tüm özellikleri hala bilinmiyor. Hastalığa karşı bağışıklık kazanılıp kazanılmadığı kesin değil. Bilimin izinde yeni normale uyum sağlamaya çalışacağız. Tamamen normalleşme biraz zaman alacak gibi. Bu koşullara uyum sağlayarak yaşamın yeni normalini oluşturacağız.
Bu hastalığın bitmesi insanlık için çözüm olmayacak gibi duruyor. Gelecekte bu gibi pek çok sorun bizleri bekliyor olabilir, çünkü insanoğlu çevreyi öyle tahrip etti ki... Bunun sonuçlarını yaşıyoruz ve bu durum sürecek. Çevre kirliliğinin geldiği nokta, küresel ısınma ve iklim değişikliği bunlardan bazıları. Bu da insanların değil, virüsler, bakteriler ve hastalık vektörlerinin yani hastalık taşıyan canlıların yararına. Yaşananlardan ders almak,
bu tür olaylara hazırlıklı olmak, herkes için temel ihtiyaçların karşılanması, dünyadaki eşitsizliklerin azaltılması, temel sağlık hizmetleri altyapısının geliştirilmesi, hastalıkların izlemlerinin (sürveyanslarının) sürdürülmesi, bilimi ve aklı kullanarak uygun çözümler bulmak, adapte olma yollarından bazıları… COVID-19’dan korunmak için alınan önlemler doğanın kendini toparlamasına, insanın çevreye verdiği zararın ve hava, su, toprak kirliliğinin biraz olsun azalmasına katkıda bulundu. Bu da yeni normalin yüzümüzü biraz olsun güldüren yanı...
“Bayramda hepimiz biraz mesafeli olacağız”
Soru: Mayıs sonunda bayram var, bu da çoğumuzu endişelendiriyor. Bayramla ilgili ne gibi tedbirler alınmalı?
Prof. Dr. Vaizoğlu: Bu bayramda hepimiz biraz mesafeli olacağız. En önemli risk grupları olan yaşlı nüfusun korunması her şeyden önemli. Büyüklerinizi seviyorsanız ve korumak istiyorsanız mesafeyi koruyun, tedbiri elden bırakmayın. Tehlike daha geçmedi… Bu koşullarda normal bayram ziyareti mümkün değil. Uzaktan, balkondan, maskeli, telefonla…