Kıbrıs'ın kuzeyinde, ciddi bir kitap üretimi var.
Henüz buna “edebiyat anlamında önemli bir birikim" diyemiyoruz.
Özellikle sözlü tarih ve biyografi kitapları öne çıkıyor.
Pek çok insan, bir başkasının yazmasını beklemeden hayatını tarihe not düşmek, iz bırakmak istiyor.
Tabii bu üretimlerin çoğu bir "methiye" eserine dönüşüyor.
Hemen herkesin kahramanlaştığı, onca kirin, cinayetin, yozlaşmanın, çürümenin, pespayeliğin ise "bilinmezler"in boynuna yüklendiği bir tarih!
Kendi içinde farklı değeri olan pek çok eser var...
Tümü için emek verilmiş...
Ve doğrusu bir ömre daha ihtiyaç duyuyoruz, bu kitapları özümseyerek okuyabilmek için!
Araştırmacı-Gazetecilik
tiziliği ile nitelikli üretim
Tabipler Odası, kendi meslek grubunda iz bırakan isimlerin hayatlarını kitaplaştırma yönünde önemli bir proje başlattı.
Bu projenin son ürünü, Dr. Burhan Nalbantoğlu'nun hayatı oldu.
İki gazeteci üstlendi, bu kitabın yazarlığını.
"Yarım Kalmış Bir Yaşam - Dr. Burhan Nalbantoğlu"nu benzerlerinden ayrıştıran en önemli fark da sanırım bu.
Özgül Gürkut ve Damla Soyalp, mesleklerine yaraşır bir titizlik; hem editörlük hem de muhabirliğin verdiği dinamikle tam bir belgesel çıkardı ortaya...
Işığı yonttular ve bir huzmeye dönüştürdüler; izledikçe, Kıbrıs’ın derinlerindeki şaşırtıcı gerçeklere dokunuyoruz.
60 insanla yüz yüze konuştular, yüzlerce sayfa belgeye ulaştılar, Kıbrıs Cumhuriyeti tutanaklarına kadar erişerek Rumca'dan çeviriyle tarihin kıvrımlarına sızdılar, farklı tanıklar üzerinden her iddiayı çok yönlü dinlediler, objektif bir duruşla iz sürdüler.
Damla ve Özgül'ün çalışması, 'Koca Reis' denen Nalbantoğlu'na değil sadece Türk Mukavemet Teşkilatı'ndan Federe Devlet'e, sağlık sistemsizliğimizden toplumsal mücadeleye tarihin pek çok kesitine ışık tutuyor.
Kendi kurduğu örgütten
‘vur’ emri (!)
İnsan, kendi kurduğu "örgüt" tarafından "vur" emriyle yok edilmek istenen bir liderin hayatını okurken, ürperiyor! "Hastanemizde beyin cerrahisi yok" diye bas bas bağıran bir hekim-vekilin, beyin kanaması sonucu belki de bu eksiklik yüzünden hayatını kaybetmesine kahrediyor. 1974 savaşı sonrası ganimet sersemliği içerisinde, Kurucu Meclis'te yapılan "Öncelik milletvekillerine verilsin, herkes istediği Rum arabasını gitsin, alsın" önerisiyle irkiliyor.
Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi ile birlikte, TMT'yi kuran üç kişiden biri Dr. Burhan Nalbantoğlu... "Raci"ymiş kod ismi, Denktaş'ın da "Mülayim..."
İki nolu bildiri, "Bilerek ya da bilmeyerek düşmana koz veren gafillerin cezası ölümdür" diyor!
Düşünsenize, "bilmeyerek" de öldürülebilirsiniz!
Nitekim, Ankara'da "Paşa"ların peşine düşüyorlar, Dr. Nalbantoğlu için çıkarılmış "vurunuz" emrini geri aldırmak için!
‘Sağlık sisteminde yol ayırımı’
Denktaş, evlat acılarından birini de 'bademcik ameliyatı'nda yaşıyor ki, bu ameliyatı yapan Nalbantoğlu! Oğlu Münir’i böyle kaybediyor.
Dr. Nalbantoğlu’yla onca yaşanmışlığa, birlikte toprağa verdikleri pekçok sırra rağmen senelerce konuşmuyorlar! Ama genel hastaneye isminin verilmesini öneren de aynı Denktaş... Ve Dr.
Nalbantoğlu'nun ülkeye bir hastane kazandırmak için toprağı nasıl tırnakları ile kazıdığı da kitaba yansıyor.
Ve sağlık konusundaki yaptığı konuşmalar, Meclis tutanakları, tam ibretlik!
"Yurttaşa tam gün ve tatmin edici sağlık hizmeti vermek devletin görevidir ve kamu doktorlarının özel klinik çalıştırmasının bunda yeri yoktur. Böylesi doktorları devlet emekliye sevk etmeli, tazminatını da vererek bir tarafa itmelidir. Sağlık hizmetleri bir yol ayırımındadır. Bizim amacımız devlet eliyle sağlık hizmetlerinin yürütülmesi olmalıdır..."
Bu konuşmalar 70'li senelerde yapılıyor!
Neredeyse elli sene evvel!
Yine kıyamet kopuyor ve ‘hekim’ kulisleriyle ‘sağlık üyeliğinden’ gidiyor, Nalbantoğlu!
Ne büyük tesadüf, ismini taşıyan hastanede eylem var şimdi ve 'kriz sebebi' aynı!
Elli sene sonra!
‘Yarım kalmış’
Kıbrıs'ın tarihi, pek çok anlamda “entrikalar” tarihidir! Ve belki, her mesele "o günün koşullarında" çok daha iyi anlaşılır, yoksa, elli sene sonra okuduğunuz zaman kimin "kahraman" kimin "hain" olduğuna karar vermek zordur! Kimin “despot” kimin “demokrat” olduğunu ölçemezsiniz kolay kolay.
Ve pek çok ömür, kitabın adı gibidir... "Yarım Kalmış Yaşamlar" geçididir, coğrafyam...
Biyografi-Belgesel üretiminde, Özgül ve Damla'nın yükselttiği çıta, umarım hem genç meslektaşlarımız için önemli bir hedef yaratır, hem de yarınlara, çok daha objektif, kapsamlı, özlü eserler çoğaltılmasının yolunu açar...
528 sayfalık bu kitapta anlatılanlar, Dr. Burhan Nalbantoğlu adına bir 'anıt' yükseltmiştir aslında... Ve ailesi için de bir onurdur elbette, böylesi bir isim, böylesi bir hayat... Tam yaşanmamış, nicelerinin yanında...
----------------------------------------
haftanın notcukları
-Çiçekçi dostlar!
Hani şu sattığınız çiçeklerin üzerine, parıldasın diye 'fıs fıs' yaptığınız şey var ya, her neyse, iğrenç kokuyor!
"Aman da çok parlak görünüyor" demek yerine, bu pis kokuyu soludukça, hiç de iyi düşünülmüyor
hakkınızda...
- MECLİS’te söylenen trafik kaza rakamları doğruysa, barikatlar açıldığından bugüne kuzeyde 644 kişi öldü, güneyde 1 !
Binbir yorum yapılır bunun üzerine...
-Futbolculara 100 bin sterlinler ödenirken, Vergi Dairesi ne diyor bu işe? Her gelirin, vergisi var, yasaya göre!
-Son bir haftada, üç farklı ‘kadına şiddet ve taciz’ iddiasını, yardım talebini, yakarışı, doğrudan, Sosyal Hizmetler Dairesi’ne yönlendirdim. Artık ‘haber yapmak’ da çözüm olmuyor.
Bir köye 45 sene sonra yol yapmakla övünmek !
‘Artık asker kontrolü yok’ diye sevinmek !
BU YAPILANA DEK KAÇ YENİ GEZEGEN KEŞFEDİLDİ?
-Sahi, Luricina’nın şehre ulaşımını 10 dakikada sağlayacak ilk yol projesi neden iptal edilmişti?
-Mangalınız bol olsun!