Rock müzikle klasik müziği birleştiren piyanist Ayşe Deniz Gökçin

Genç piyanist Ayşe Deniz Gökçin, onu başka piyanistlerden farklı kılan tüm bu yönleriyle artık tüm dünyada biliniyor

Parçalar içinde kırık plak, pena gibi detaylar kullanıyor. Değişik enstrümanları piyano ile taklit ederek, piyanodan çok değişik sesler çıkarıyor.  Hey You, Another Brick In The Wall, Wish You Were Here gibi unutulmaz Pink Floyd şarkılarını Franz Liszt'le birleştirerek yeniden yorumluyor… Genç piyanist Ayşe Deniz Gökçin, onu başka piyanistlerden farklı kılan tüm bu yönleriyle artık tüm dünyada biliniyor. On yedi yaşından bu yana yurt dışında yaşıyor, kendini bir dünya vatandaşı olarak tanımlarken, bundan sonra daha çok bir besteci olarak anılmak için çalışacağını anlatıyor. Lefkoşa Sahne Sanatları Festivali kapsamında bir konser veren sanatçıyı insan dinlemeye doyamıyor.   

“PİYANO BENİM İÇİN HAYAL DÜNYASINA AÇILAN BİR KAPI OLDU”

On yedi yaşında üniversite eğitimi için Amerika’ya Eastman Müzik Okulu’na giden Ayşe Deniz Gökçin, ardından Londra Kraliyet Akademisi’nde yüksek lisans yaptı. Çok iyi okullarda eğitim alan sanatçı, henüz 9 yaşında ilk konçerto icrasını yaptı. Kendini bilmesiyle müziği öğrenmesi adeta eş zamanlı gerçekleşti. 

“Evde konsol bir piyanomuz vardı. Bebekliğimde annem ablama müzik dersi aldırmaya başlamış. Ben de henüz yeni doğmuştum. Beni de piyanonun başına oturtup eğlendirirlermiş. Ben de piyanoyu oyuncak sanır, piyanoyla çok fazla zaman geçirirmişim. Annem demiş ki bu kadar çok piyano ile vakit geçirdiğine göre müziğe ilgisi olmalı. Böylece dört yaşıma geldiğimde bana piyano dersi aldırmak istemişler. Ancak ellerim çok küçük olduğu için beş yaşımdan sonra piyano dersine başlayabilmişim. Elbette beş yaşıma kadar evde geçen zaman çok önemliydi. Piyanoyu çok sevdim. Piyano benim için hayal dünyasına açılan bir kapı oldu. Tüm bunlardan dolayı ben çok isteyerek piyano çaldım. Ama çok disiplin gerekiyordu. Beni de disipline sokan annem oldu. Her zaman öğretmenlerin söylediği şeyleri yapmamı sağlar, beni kontrol ederek, motive ederdi. Müzisyen değil, doktordu ama her zaman çok iyi bir kulağı vardı.”

“ROCK MÜZİK DİNLEYİCİSİYLE KLASİK MÜZİK DİNLEYİCİSİ BİRBİRİNE ÇOK BENZİYOR”

Genç bir piyanist olarak aldığı iyi eğitim yanında, Ayşe Deniz’i başkalarından farklı kılan yanı, rock müzikle klasik müziği harmanlamayı başarmış olması. Verdiği bir röportajda rock müziği de klasik müzik kadar felsefi ve anlamlı bulduğu için böyle bir çaba ortaya koyduğunu söylüyor. Bizim için bu ifadesini biraz daha detaylandırıyor.

“Rock müzik müzisyenleri ve dinleyicileri çok derin, aktif insanlardır. Hep ileri görüşlü müzikler yapmışlardır. Enstrüman çalmaya, iyi bir virtüöz olmaya hep çok önem vermişlerdir. Klasik müzikte de bu detay çok önemlidir. İyi enstrüman çalabilmek, kaliteli tekniğe ulaşabilmek, tüm bunlar çok çalışmayı gerektirir. Bunları alaylı olarak, disiplinli bir eğitim almadan başarmak çok zordur. Aynı zamanda rock müzikte politik ve sosyal mesajlar içeren şarkılar çok vardır. Özellikle tüketici kültürü, eğitim sistemini, savaşı eleştiren besteler çoktur. Bunları çok iyi şekilde kritik ettiği için rock müzik bana her zaman çok anlamlı geliyor, nitekim bu durum eskiye göre azaldı ama klasik müzisyenler de aynı şekilde hassas bestecilerdir. Vakıf konserleri verirler, fakir insanlar dinleyebilsin diye orkestra müziklerini piyanoya düzenlerlerdi. Böylece sadece aristokrat kesimin gidebildiği konserleri halka ulaştırırlarmış. Benim çok sevdiğim Franz Liszt sayesinde mesela insanlar Beethoven senfoniyi evinde çalabilmiş, notaları öğrenmiş. Elbette bahsettiğim yıllarda, bugün nasıl pek çok evde ses sistemi varsa o yıllarda da piyano varmış. Bu insanlar sayesinde böyle bir kültür oluşmuş. Tüm bunlar benim çok hoşuma gitti. Hatta şimdi Beethoven’nın mektuplarını okuyorum da orada diyor ki benim müzisyen olmam önemli değil. Benim insan olmam, kardeşliğim esas önemli olan diyor. Barışa vurgu yapıyor. İşte tüm bu bestecilerin hümanist yanları beni çok etkiledi. Pink Floyd grubu da bu konularda hep çok aktif olmuştur. Şarkılarında benzer eleştiriler vardır. Tüm bu nedenlerden dolayı ben klasik müzikle rock müziği harmanlamaya başladım. Bunu yaptıktan sonra da anladım ki aslında rock müzik dinleyicisiyle klasik müzik dinleyicisi birbirine çok benziyor. Herkesten çok olumlu geri dönüşler aldım. Böylece hassasiyetlerinin çok örtüştüğünü fark ettim.”

“PİNK FLOYD SAYESİNDE 23 MİLYON KİŞİYE ULAŞTIM”

Pink Floyd grubu da genç sanatçıya övgüler yağdırdı, Ayşe Deniz için  “daha önce bizim parçalarımıza binlerce farklı düzenlemeler yapıldı ama ilk kez bir Türk piyanist klasik müzik dünyasının da ilgisini uyandırmayı başardı” yorumunda bulundu.

 “Elbette onlardan övgü almak benim için müthişti. İlk başta üç parçalarına yeni bir aranjman yapmıştım. Dinleyicileri tarafından da çok beğenildi. Aslında hiç beklemiyordum. Bu sayede benim çalışmalarımı dünyanın her tarafından dinleyiciler duymuş oldu. Yüksek lisansım sırasında bu çalışmaya başlamıştım. Yaptığım şey kesinlikle cover değildi. Çok farklı yorumlar ekleyerek, yaptığım çalışmalardı. Oktavlar, araya çok zor çalınan pasajlar ekledim. Daha derin felsefi bölümleri kendim yeniden yazdım. Bunları online olarak sound cloud’a koymuştum. Ardından klasik fm bunu duydu. BBC beni çağırdı. Birden bire 70 bin kişi çalışmalarımı dinledi, sonunda ise 23 milyon kişiye ulaştım. Böylece benden albüm istendi. Özel bir albüm yaparak, tüm dünyayı dolaştım. Bu başarılı olunca grand rock, daha agresif rockla bir şeyler yapmak istedim. Aklıma Nirvana geldi. Bu daha da zor olacak diyerek, Bulgar bir DJ ile de çalıştım, bazı elektronik detaylar da ekledik. Bunun sonucunda da ikinci projem Nirvana projesi ortaya çıktı.”

“GEORGE SAN KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TEMSİL EDİYOR”

Tüm bu ses getiren çalışmalardan sonra sanatçı bu kez çocukluk kahramanı Frederic Chopin ve onun feminist sevgilisi George San’dan esinlenerek bir albüm yaptı.

“Chopin’nin sevgilisi aslında çok ünlü bir yazar. Bunlar da benim hayran olduğum, bana ilham veren besteci Liszt sayesinde tanışmışlar. Çünkü hepsi çok yakın arkadaşlardı. George San zamanına göre çok feminist, çok özgür bir kadın. Pek çok sevgilisi olmuş. Çocukları var ama buna rağmen kendini ev kadını gibi hissetmiyor. İnanılmaz eserler yazıyor. Politik eleştirilerde bulunuyor. Chopin ile uzun bir ilişki yaşıyor, ona hep destek oluyor. Özellikle Chopin hastalanınca, ona bakıyor. Ben de kitaplarından öğrendim bunları, çok etkilendim. Hatta ilk tanıştıklarında Chopin ondan hiç hoşlanmamış. Erkek gibi kadın, fazla cüretkar, patavatsız, aklından geçeni söylüyor demiş. Ama sonradan ona aşık olmuş tabii. Bence George San kadın özgürlüğünü temsil ediyor. Ben de Chopin gibi müzisyenin yanında olan, ona ilham veren kadının da çok önemli olduğunu düşündüm. Böylece bir albüm yaptım. Bu albüm için çektiğim kliplerde erkek gibi giyindim. Özel bir çalışma oldu.”

“HER YAŞTAN İNSANIN MÜZİĞİMİ DİNLEMESİNİ İSTEDİM”

Ayşe Deniz diyor ki kafamda iki tür müzik repertuarı var, biri ciddi sanat için yapılan müzik, diğeri seyirciyi etkilemek için yapılan… Özellikle konserlerinde bu dengeyi tutturmaya çalışan sanatçı, bu durumu şöyle açıklıyor.

“Ben elbette sevdiğim müziği yapıyorum ama eserleri performans zamanı gelince kitleye göre seçiyorum. Bu insanlar neden zevk alır diye düşünüyorum. Sonuçta ben müziği paylaşmak için, insanların dinlemeleri için yapıyorum. Bundan dolayı konserlerimde hem onların dinlemesi, eğlenmesi önemli hem de aynı şekilde benim keyif almam. İkisini dengelemeye çalışıyorum. Bazı müzikler eğitim müziği gibi. İnsanlar onları dinlerken eğlenmekten çok eğitilirler. Uzun klasik müzik konserleri de böyledir, çıktığınızda kendinizi aydınlanmış hissedersiniz. Ben bunu biraz dengelemeye çalıştım. Klasik müziği zor dinleten bu ağır eserlere yer vermek biraz da. Ben bir de her yaştan insanın müziğimi dinlemesini istedim. Böylece gençlere de ulaşmaya çalışıyorum. Elbette kaliteli müziği de yitirmeyerek. Aslında zamanında  Liszt, Shopen, Mozart gibi bestecilerin yaptığı da buydu. Halkın sevdiği ezgileri piyanoya düzenlemek, insanlara böylece ulaşmak, özellikle Mozart bu konuda ustaydı. Benim çabam ve yöntemim de bu yönde. Bundan sonra Türkiye’de tüm büyük şehirlerin de dahil olduğu bir Anadolu turnesi planlıyorum. Bunun yanında Los Angeles’da bir piyano markası beni sanatçısı olarak seçti. Orada çalışmalarım olacak. Bir yandan Londra’da da müzik çalışmalarım sürüyor. Dünya vatandaşı olma yolunda ilerliyorum. Bir sanatçı da böyle olmalı, biraz evsiz olmalı. Bu arada kendi bestelerime de ağırlık vereceğim. Zaman içinde daha çok besteci kimliğimle anılmak istiyorum. Sadece bir piyanist olmaktan öte, imzamı atacağım bestelerim ve onların değişik yerlerde çalınması benim esas amacım. Yeni bestelerim de var, bunlardan yakında bir albüm çıkacak. Orijinal ve cover şeklinde olacak. Türkiye’de de satın alınılabilecek. Bir de iki CD’lik Beethoven albümüm çıkıyor. Her şekilde çalışmaya devam ediyorum.”

 

    

 

Dergiler Haberleri