Roman, Deneme ve Montaigne

Serkan Soyalan

   Romanlar hayatımıza girdiği ilk andan itibaren, dünyaya bakışımızın değiştiğini söyleyebiliriz. Kökü şiir sanatı kadar eskilere dayanmasa da roman, yüzyıllar boyunca en çok ilgi uyandıran, üzerinde en fazla konuşulan ve tartışılan ve fikir üretilen edebiyat türlerinden biridir.

   Perulu roman yazarı Mario Vargas Llosa, “Kurmaca, yaşama sanatı mıdır?” başlıklı çalışmasında romanlarla ilgili şunları dile getirir: “Romanları okuduğumuzda biz yalnızca biz değil, aynı zamanda romanın bizi aralarına taşıdığı büyülenmiş varlıklar oluruz. Bu taşıma, bir dönüşümdür- yaşamımızın bizi boğan daraltısı açılır ve dışarı fırlayıp başkası olur, kurmacanın bize yaptığı deneyimleri dolaylı bir biçimde, vekâleten yaşarız. Harika bir rüya, vücut bulan bir düş olarak kurmaca, korkunç bir ikiye bölünmüşlüğü taşıyarak yalnızca bir yaşamı olmasına rağmen bin tane arzu edebilen biz sakat varlıkları tamamlar. Gerçek yaşamla, onun daha zengin ve daha değişken olmasını isteyen arzu ve düşler arasındaki bu açıklık, kurmacanın âlemidir.”

***

   Deneme ise, yazarın belli bir konuya ilişkin kişisel duygu ve düşüncelerini anlattığı metinlere deniyor.

   Deneme roman, şiir, öykü, tiyatro gibi kurmaca nitelikli edebî türlerle üslûbun

önem kazandığı gezi, anı, eleştiri, mektup ve günlüğün oluşturduğu diğer türler arasında

bir ara bölge oluşturması bakımından oldukça önemli bir yere sahiptir.

***

   Güven Turan, “Kısa, Özlü ve Çok Ciddi: Francis Bacon’ın Denemeleri” başlıklı yazısında roman ve denemeyi şu satırlarla anlatır:

   “Rönesans’ın Barok’a geçiş yaptığı dönemde, iki edebiyat türü ortaya çıkmış ve bugünü de esir almıştır: Roman ve deneme. Elbette Cervantes’ten önce de anlatı vardı ama bugün roman dediğimizde çıkış noktamız her zaman Don Quixote de la Mancha (1605,1615) olmaktadır. Deneme için başlangıç noktamızsa, ‘essai’ kelimesini kitabının başlığında yazdıklarını tanımlamak için kullanan Fransız Michel de Montaigne’dir (1533-1592). Fransızcada ‘essai’ kelimesi ‘bir işe kalkışmak, teşebbüs etmek’ anlamlarını taşır. Bu kavramı ve bundan yola çıkarak bu türü Türkçede ilk kez ‘deneme’ diye adlandıran kimdi, ne yazık ki bu konu tartışmalıdır ama bu adlandırış tam yerine oturmuştur.

  Türün hem ustası hem adının koyucusu Montaigne’e dönecek olursak Les Essais’nin ilk kitabını, parasını kendisi vererek 1580’de bastırmıştır. Aynı yıl, yeni denemeler ekleyerek ikinci baskıyı yaptırmış ve ölümüne dek, yeni eklemelerle kitabı genişletmiştir. Bugün elimizde olan kitap, ölümünden sonra basılmış olan kitaptır. Her ne kadar eski ve çağdaşı yazarların yapıtlarından alıntılarla denemelerini zenginleştirse de, (araştırmacılar tam 1264 alıntı saptamıştır) denemeleri bugün de çekici kılan, onları anekdotlarla, kendi yaşamından örneklerle süslemesidir. Montaigne kişisel denemenin temel taşıdır.

   Buna karşılık, Francis Bacon (1561-1626), bugün de sürmekte olan ‘kalıplı’ diyeceğimiz denemenin öncüsüdür. Bacon da kitabına The Essays adını vermiştir ama bir alt başlığı daha vardır bu denemelerin: Counsels, Civill and Morall, ‘ahlaki ve insani öğütler’ diye çevirebiliriz bu alt başlığı, zamanının anlamlarına bağlı kalarak.  İlk on denemeden oluşan birinci baskısı 1597’de yayımlanır.”


“Ledra Palace and Brandy Sours”

  Dünyanın tek bölünmüş başkenti olan Lefkoşa’nın, “ara bölge” denilen yerinde tüm ihtişamıyla oturur Ledra Palace Hotel…

   Bir dönem büyük umutlarla temelleri atılmış olsa da, Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmalardan sonra, savaşın acı bir tanığı olarak, küskün seyreder Şeher’i.

   Savaşın en acı tanıklarından olan bu hotelin tarihine doğru bir yolculuğa çıkmak adına 11 Mart’ta buluşacağız Goethe Enstitüsü’nde.

   Almanca’nın Kıbrıs’ta dil olarak kullanılmasında büyük katkılar sunan, önemli kültür ve sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapan Goethe Enstitüsü’nde başlayan kapsamlı inşaat çalışmalarının ardından kapılar yeniden açıldı.

   “Wir sind wieder da” (We are back again) başlığıyla bir dizi etkinlik düzenleyen enstitüde, 11 Mart akşamı Ledra Palace Hotel konuşulacak.

   Hotel hakkında araştırma yapan ve yazan Antigone Heraclidou ve Mete Hatay’ın katılacağı etkinlikte iki araştırmacı, katılımcıları hotelin tarihine dönük bir yolculuğa çıkaracak.

   Gecede ayrıca, ödüllü yazar Constania Soteriou da yer alarak, bazı içeceklerini konuklarla birlikte hazırlayacak.

   Kaçırılmaması gereken bu sunum saat 19:00’da başlayacak…


Njideka Akunyili Crosby’den “Güzel Olanlar”

   Nijerya’da 1983’te dünyaya gelen Njideka Akunyili Crosby,  akrilik ve kâğıtla transfer baskı yöntemlerini kullandığı yapıtlarında, imgelerin kopyalanışını, belleğin konturlarını ve yeniden üretilen, aktarılan ve taşınan temsillerin, yerlerin ve insanların arkalarında bıraktıkları izleri konu edinir.

   Akunyili Crosby’nin resimlerinde, içinde ailevi ve ortak kültürel tarihler (-ki bunlar çoğunlukla Nijerya diasporası içindeki kendi deneyimlerine dayanmaktadır) barındıran iç mekânlar öne çıkar.

   Resimlerindeki temsillerin keskinliğine ve realizmin eğilimine rağmen, kare dizgelerinin ve transfer izlerinin birlikte oluşturdukları dokular genellikle oldukça belirgindir.

***

   Akunyili Crosby genellikle evlerin içini resmeder.

   “‘The Beautyful Ones’ Series #1C” (‘Güzel Olanlar’ Seri #1C) başlıklı, 2014 tarihli resimde, ayakta duran bir kadın bize doğru bakmaktadır. Kadının üzerini ve etrafını, yaşam stili ya da moda dergilerinden kesilmiş bir sürü başka imge sarmıştır.

   Bedeni dergilerdeki temsillerinin arasında, resmin ön planında dimdik durmakta olan ve sanatçının ablası olan bu kadın çok somut ve meydandadır; hem bir temsildir hem de tamamen ortadadır.

   “Ayi Kwei Armah’ın Tge Beautyful Ones Are Not Yet Born” (Güzel Olanlar Daha Doğmadı) başlıklı kitabından esinlenen yapıt, tarih ve temsilin kapatıcı olmak yerine bağımsızlığa, onura ve umuda açılabileceğini gösteriyor.

***

   Akunyili Crosby, sanatı aracılığıyla Amerika'daki evi ile memleketi Nijerya arasındaki kültürel alanı müzakere ediyor, bu iki dünyayı işgal etmenin zorluklarını açığa çıkaran kolaj ve fotoğraf aktarımına dayalı resimler yaratıyor.

   Crosby, 2018 yılında da Los Angeles Grand Avenue'deki Çağdaş Sanat Müzesi'ni saran duvar resmini tasarladı.

   Duvar resmi, karmaşık, katmanlı sahneler yaratmak için resmi kolaj, baskı resim ve çizimle birleştiren kendine özgü tarzını içeriyor. Müzenin yeni girişimi kapsamında bu alan için duvar resmi yapan ikinci sanatçı oldu.