Romanya’da bir tatil merkezi; Köstence

Yine bir sempozyum için bu kez Balkanlar’da Romanya’nın Köstence ya da diğer adıyla Costanta’ya yolumuz düştü. Bu konuda yazı dizimizi ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşacağız. Bugünkü yazımızda özet olarak söz konusu Romanya ve sempoz

 

 

Yine bir sempozyum için bu kez Balkanlar’da Romanya’nın Köstence ya da diğer adıyla Costanta’ya yolumuz düştü. Bu konuda yazı dizimizi ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşacağız. Bugünkü yazımızda özet olarak söz konusu Romanya ve sempozyumlarla ilgili bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

T.C.Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun Romanya Türk Demokrat Birliği’yle birlikte düzenledikleri; “Dünya Evliya Çelebi Yılı’nda, II.Uluslararası Ahmet Yesevi’den Günümüze İnsanlığa Yön Veren Türk Büyükleri Sempozyumu ve Kültür-Sanat Etkinlikleri” başlıklı bu organizasyonda, özellikle Costanta, yani Türkçeleştirilmiş ismiyle Köstence’yi yakından görme fırsatı bulduk. Benimle birlikte Kuzey Kıbrıs’tan değerli araştırmacımız Harid Fedai hocamız ve araştırmacı-yazar, akademisyen sevgili dostum Şevket Öznur’la sempozyumda bildirilerimizi sunarken, diğer yandan da bölgedeki gezimizle, bilgi dağarcığımıza Köstence’yi de katmış bulunuyoruz. Sabah saat 9.30’da başlayıp ikindi vaktine kadar süren 2 günlük sempozyum süreci içerisinde en çok hoşuma giden olaylardan biri, her zamanki gibi, daha önceden tanıdığımız değerli hocalarımızı, dostlarımızı görmek yanında; yeni akademisyen, öğretim görevlileri, profesör hocalarla da tanışma fırsatı bulmuş olmaktır. Bu olay, bilgi ağımızı geliştirmemizde önemli rol oynarken, bu insanlarımız da Kıbrıs’ı dışardan duyulduğu gibi değil gerçek yönleriyle, anlama fırsatını bulmuş oluyorlar. Kıbrıs’taki yaşam, sosyal çalkantılar, siyasi durum, her zaman bizleri “Türkiye karşıtı” olarak nitelendirdikleri suçlamalarının aslında Kıbrıs Türk Halkı nezdinde bunun doğru olmadığı ama Türkiye basınının katkılarıyla! böylesi bir provokatörlük haline dönüştüğünü, detaylarıyla kendilerine anlatıldığında, haklılığımızın anlaşılmasının pek de zor olmadığı görülmekte. Öyle ki; “gerçekten durum böyle mi” diye en aydın insanların bile hayrete düştüklerini görmekteyiz. İşte katıldığımız her sempozyumda istisnasız birkaç kişiden “siz Türkiyelileri sevmiyor muşsunuz” sorusu tebessüme büründürerek bizlere sorulması karşısında, ilk cevabım her zaman; “sizlerin sevmediklerini bizler de sevmiyoruz” diyerek olmuştur. Ve tabii ki gerçekten bilgilenmek isteyenlere yaşananları anlatınca, onlar da “haklısınız” diyebiliyorlar.

Tüm bu sohbetlerin çok samimi, saygı ve sevgi dolu ortamlarda geçtiğini hemen belirteyim.

Bu tip organizasyonlarda ise farklı yerler, kültürler görmek ise, bir diğer çekicilik yanı.

Tabii ki elimden kameram eksik olmadığından bu yerlerin belgesellerini yapıp televizyondan bunları yayınlama imkanı da buluyoruz.

Köstence; Karadeniz kıyısına yaslanmış şekliyle bu bölgenin turizm kenti olmaya aday. Hergün gelişen ve Çavuşesku döneminden sonra özellikle, komünizm devrinde, devlet çalışanlarının izinlerini geçirmeleri için devlet tarafından tasarlanmış estetikten uzak lojmanların bugün “hotel” işletmeciliğine dönüşmesiyle, birçok turisti ağırlamakta. Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim kaldığımız hotelde daha komünizm devrinin davranış biçimini personelde görmek mümkün. Serbest piyasa anlayışı ve “ticari zihniyet”in yerleşmesinin zaman alacağı açıkça görülmektedir.

Hemen şunu da belirtmekte yarar var; Romanya’ya gideceğimi söylediğimde maalesef insanlarda ilk akla gelen “sex” olmuştur. Bu kanının yaratılmasında buradaki gece kulüp çalışanlarının geldikleri ülkeler büyük rol oynamakta. Tıpkı Ukrayna’ya gideceğimi yıllarca önce söylediğim gibi. İnsanın kafasında böyle bir imaj yaratılıyor. Fakat bu yerlere gittiğinizde tahmin edildiği gibi insanlar sizi sokaklarda beklemiyorlar. Herkes hayatta kalmanın peşinde. Kimse kimseye laf atmıyor ve belki insanların rahat giyiniş ve daranışları karşısında, “alışık olunmadığından” her şey “davetkar” olarak algılanıyor. Halbuki insanların yaşam biçimi, şekli bu. Bundan dolayı tıpkı Ukrayna gibi, Romanya da bende; toplumumuzun bu insanlara karşı kafalarında oluşturdukları imajın yanlışlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Bu tip ilişki biçiminin sadece Romanya’ya ait olmadığını, ülkemizde de olduğunu gözardı etmeden, kendimizi “ak sütten çıkmış kaşık” gibi görmek yerine, her ülkenin yaşayış biçimini, bulunduğu şartlar, sosyal çalkantılar ve travmalar içerisinde değerlendirmekte yarar var.         

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri