Ersin Tatar kendisini eleştirenlerin ‘ruh sağlığı’nı sorgulamış. Yani ‘sağlam değiller’ demek istemiş. ‘Beni eleştirenler delidir’ demeye getirmiş.
Özellikle de son (en son değil, bir önceki son) Türkiye ziyaretinin nedeniyle ilgili soru soranlara bozulmuş.
Oysa Türkiye’ye gidişinin ‘gerçek nedeni’ni açık açık izah etmiş olsaydı topluma, bu kadar kızıp herkese ‘akıl hastası’ diyecek noktaya gelmeyecekti.
Nedeni de çok basit: Kamuya mal olmuş kişiler ve hele devletin parasını harcama yetkisi bulunanlar attıkları her adımın hesabını vermek zorundadır.
‘Özel hayat’ hariç tabii…
Ve fakat burada duralım.
Zira ‘kamu kaynakları’ kullanılmışsa eğer ‘özel hayat’la ilgili, o zaman işler değişir.
Herkes özelini yaşamakta serbesttir. Fakat devletin kaynakları ile değil!..
***
Ersin Tatar –atanmış olsa da- Cumhurbaşkanı’dır ve devletin en üst makamını işgal etmektedir.
Attığı, atacağı her adım elbette hem ‘haber değeri’ bakımından, hem de ‘şeffaflık’ bakımından mercek altında olacaktır.
Hele yurtdışına gidiyorsa, bu gidiş-geliş ve kalış masrafları da KKTC bütçesinden ödeniyorsa, gittiği yerde ‘ne yaptığı’, ‘neden gittiği’, ‘KKTC devletine ve halkına ne tür bir yarar sağladığı’ soruları önem kazanır.
Her ne kadar bizim KKTC’nin malum hallerinden dolayı fazla alternatif olmasa da, devleti temsil edenler tabii ki yurtdışına gidecek, kimi zaman müzakere edecek, bazen lobi yapacak, temsil görevini yerine getirecek.
Ama gidilen yer ve orada yapılanlar ‘lüzumsuz işler’ ise, işler bu hale gelir.
Hele bir de ‘özel meseleler’ konusu bu pek lüzumlu olmayan seyahatlere denk düşürülür ve de bu kamuoyundan gizlenmeye çalışılırsa, o zaman tabii ki tepkiler olur. Elbette ki sorular sorulur, eleştiriler yapılır.
Soru sorulmasa, eleştiri yapılmasa tuhaf olur zaten…
Tatar’a birilerinin bunu iyice anlatması lazım…
***
Tatar’a anlatılması gereken çok şey var aslında…
Mesela kamu kaynaklarıyla gittiği bu tür seyahatlerde ‘iç politika’daki hesaplaşmaları bir tarafa bırakması lazımdır. Oralarla hiç alakası olmayan meseleleri tek taraflı olarak anlatıp durması hiç de şık değil.
Buna Kıbrıs ağzıyla ‘müzevirlik’ denilir. Ve Kıbrıs’ta ‘müzevirler’ pek sevilmez. Hatta hiç sevilmez.
Belli ki Tatar temsil ettiği toplumun bu özelliğini de bilmiyor. Kendisine hatırlatmakta fayda var.
Daha da fenası, kendi insanına ‘ruh hastası’ gibi çirkin, şık olmayan, kavgada bile gitmeyecek bir sıfatı yakıştırmak, oturduğu makama yakışmaz.
Hüseyin Özgürgün de halkın ‘zeka seviyesi’yle ilgili bir laf etmişti 10 yıl kadar önce…
Bu anekdotla beraber Özgürgün’ün şimdi nerede olduğunu da hatırlatmak gerekiyor Tatar’a…
Ve bir de şunu…
Koltuklar, makamlar gelip geçicidir.
Baki kalan şu gökkubbede, yapılanlar ve söylenenlerdir…
Ve onlar gelip sizi bulurlar.