Geçmişteki diaspora ile bugünün diasporası aynı mı? Lefkoşa’daki Diaspora konseptli Eklektik Manifest- Bienale Giriş’i ziyaret edenler, bu konunun nereden kafama takıldığını anlayacaklardır.
Eski okumalarımdan ve gözlemlerimden anımsadığım kadarıyla Kıbrıslı Türkler daha çok 1963 Kıbrıslı Rumlar ise 1974’ten sonra adadan göç etmişler. Çoğunlukla eski sömürgeci İngiltere ve yine onunla bağlantılı Avustralya’ya olmuş bu göçler. Çocukluğumdaki adadan ayrılış hikayelerini anımsıyorum. Maaile hatta tüm hısım akraba ile limanda ya da havaalanında toplanıp adadan ayrılanı uğurlayışları. Sonrasında mektup beklenirdi gidenden. Acil durumlar için telgraf çekilirdi. Uzakların daha uzak olduğu hasretin daha hasret olduğu zamanlardı onlar. Giden için, vardığı yerde her şey daha bir yabancıydı. Kültür şokuna yalnızlık ve kimsesizlik duygusu eşlik ederdi. Ülkeleri değişirdi ama onlar bıraktıkları noktada donup kalırlardı genelde. Yıllar sonra ziyaret için dönüp geldiklerinde yabancı bir yerde bulurlardı kendilerini. Bir çeşit yersizyurtsuzluğa dönüşürdü bu. Onların ziyareti büyük bir olaydı. Ülkede bulunmayacak armağanlarla gelirlerdi. Oralardaki kazançları ve deneyim çeşitlilikleriyle kurdukları bir çeşit mikro iktidar söz konusuydu. Londra’dan bir akraba mı gelmiş, dolup taşardı ev. Kimileri kendi yakınını sormaya gelirdi. Hasrete merhem olurdu sevdiğin birinin yaşadığı şehirden gelenle sohbet etmek.
Benim için de tedirgin edici bir yabancılık duygusu vardı bu uzaktan gelenlere karşı. Hem bizim gibi hem de farklıydılar. Kimisi tepeden bakardı. “İngiliz’in yolları, İngiliz’in nizam intizamı” üzerine tiratları vardı. Giyim kuşamları, beden dilleri farklılaşırdı. Oralardaki ezilmişlikleri buralarda bir üstünlüğe dönüşürdü. Oralarda kurdukları küçük gettolar çatışma lobiciliği için uygun birimlerdi. Yöneticiler iyi bilirdi bunu. Anakronik fikirler için uygun pozisyondaydılar. Muhalifler için de başka bir zemin, farklı bir ülkede olmanın özgürlüğü vardı. Kendi paralel örgütlenmelerini kurmuş olsalar bile uzaktan gazel modundan kaçınmaları zor olurdu. Uzakta olmanın verdiği cesarete güncelin dinamiklerine dair bir cehalet eşlik ederdi.
Dünya bambaşka bir yer artık. Ülkeler, gurbetler filan kaderimiz değil. Hem fiziksel hem de düşünsel mobilitenin doruklarındayız. Her an her yerde olabilmemiz mümkün bir biçimde. Ev duygusu her geçen gün daha da zedeleniyor. Nerede olursak olalım hepimiz göçmeniz sanki. Çocukluğumuzun geçtiği şehirler tanınmaz halde. Yerel renkler hızla yok oluyor, flora ve fauna tehdit altında. Art arta gelen kuşaklar farklı bir bellek taşıyorlar. Kendilerine aktarılan belleğe kuşkuyla bakıp onu sorguluyorlar.
Değişim öyle hızlı ki her kavram da yeniden yaratmak zorunda kalıyor kendini.
Bizler de değişiyoruz. Birer çocuk, birer genç olarak sokaklarında dolandığımız şehirlerde yorgun ve yıpranmış bedenlerimizleyiz artık. Bir iç olgunluğu ve birikime sahibiz belki. Eşsiz deneyimlerimiz ve kuramsal analizlerimiz kimin umurunda, bu biraz muğlak işte.
İçimizdeki müzelerde neler var neler. Hatıralarımız bile değişim göstermek zorunda. Onlara yüklediğimiz anlamları sorgulamaya başlamışız çünkü. Anlatılarımızı kurduğumuz seçici belleği gözden geçirmeye yönelmişiz.
Kimilerinin bir ruhsal diasporası hep olmuştur ülkede yaşamasına rağmen. Çekilen acılardan göç edip sığındıkları yerdir orası.
Hızla giden bir trendeyiz ve zorlukla ilerlemeye çalışıyoruz vagonlarda. Eskime hızı müthiş boyutlarda. Yeniliklerin birini kavramaya çalışırken bir başkası çıkıyor karşımıza.
Yok edilenin ağıtını tutarken gürültüden bizi kimseciklerin işitmediğini fark ediyoruz. Çok gerilerde kalmışız, gruba yetişmek işin koşmamız gerekiyor. Nasıl da yorgunuz oysa.
Geçtiğimiz hafta boyunca şehirdeki kültür sanat aktivitesinin bana iyi geldiğini söylemeliyim. Sanat acıyan yerlerimize hep iyi gelir zaten. Kimsesizliğimizle konuşur heykeller, enstalasyonlar. Bir videoda kendi ruhumuzu izleriz. Aynı nesnelere doğru bakan gözlerden biri olmak bir aidiyet hissi verir.
Yurdundayken yurduna yabancılaşanlar için bir sığınaktır sanat. Eklektik Manifest mekanlarına hala uğramadıysanız gidin mutlaka. İyi gelecektir.