Annan Planı, Kıbrıs sorununa çözüm bulunması için, liderlerin tamamlamayı başaramayıp sonuçlandıramadığı çözüm antlaşmasının eksiklerinin BM tarafından tamamlanıp, BM Çözüm planı önerisi haline getirilmiş ve Kıbrıslı tarafların onayı için referanduma sunulmuş bir BM belgesi idi.
Kıbrıs Rum tarafı referandumda hayır dediğinde, BM’nin önerisini reddetmiş olmuştu ve o belgeyi hazırlayan BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile araları soğumuştu. Referandumun hemen ardından dönemin Kıbrıs Rum lideri Papadopulos özellikle AB üye ülkeleri nezdinde yoğun bir lobi faaliyeti başlatmıştı. Muhataplarına Annan Belgesi olarak anılan BM çözüm planını reddetme nedenlerini izah ederken, Annan’ın Türk tarafının etkisinde kaldığını ve kendilerinin çözüm modelindeki taleplerine itibar etmediğini de anlatıyordu. Kıbrıs Türk tarafının karşı lobi ekibi de bunun doğru olmadığını muhatapları tatmin edecek şekilde izah ediyordu. Ama Papadopulos bu tavrından hiç vazgeçmedi, uluslararası siyasette Annan’ı eleştirip durdu… O dönemde, BM şemsiyesi altında yürütülen görüşmelerde BM’yi Alvaro De Soto temsil ediyordu… Kıbrıs Rum liderliği onu da Türk tarafına yakın olarak lanse ediyor, Kuzey Lefkoşa’daki bir resim sergisinin açılışına katılmasını bile bu eleştirilerine örnek olarak kullanıyorlardı. Stratejileri, BM temsilcilerini kendi etki alanları altında tutmak idi…
Daha önceki BM temsilcilerini de göreve başladıktan kısa süre sonra Türk yanlısı, Türk sempatizanı diye niteliyor ve kendi etki alanları altında tutmak için şantaj denilebilecek baskı yapmaktan kaçınmıyorlardı. Örneğin, Gustave Feissel’ı da Kıbrıslı Türklerle iyi iletişim içinde olmakla ve dolayısıyla tarafsız olmamakla eleştiriyorlardı; örnek olarak da sık sık hafta sonu tatilinde Girne’ye gitmesini dahi gösteriyorlardı… Annan Planı sonrası süreçte BM temsilcisi olarak atanan Alexandre Downer de aynı muamele ile karşılaştı, Rumlar o kadar azıtmıştı ki görevden alınmasını dahi talep etmişlerdi… BM’nin Kıbrıs’a atadığı tüm temsilcileri Kıbrıslı Rumlardan bu yönde nasibini aldı. Şimdiki BM Genel Sekreteri Guterres de kurtulmadı Kıbrıs Rum siyasetinin ve onun BM nezdindeki temsilcisi Anastasiadis’in gazabından… Kendileri Guterres’in Kıbrıs sorunu çözüm sürecini başlatacak bir özel temsilci atamasını istiyor ama Türk tarafı istemediği için atamıyormuş; BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu altı aylık raporlarında da Türk tarafını suçlamaktan kaçınıyormuş… Guterres’e baskı amaçlı stratejilerinin bazı taktikleri bunlar… Şimdilerde de aynı gazaba BM Kıbrıs temsilcisi Colin Stewart uğruyor; onu da Türk tarafına yakın diye lanse edip, eleştirip, kendi sözlerine itaatkar hale sokma amaçlı baskı stratejisi uyguluyorlar.
Kıbrıs Rum siyaseti bunu neden yapıyor?! Özellikle Annan Planı referandumunda ve bir de Crans-Montana Konferansı sürecinde Kıbrıs Rum liderliklerinin BM girişimlerini baltalayan ve çökerten siyasetleri ve bu siyasetlerini de yalanlarla yürütmeleri nedenleriyle BM’nin Kıbrıs Rum tarafına kredisi tükenmiştir. Annan Planı referandumundan itibaren BM için Kıbrıs’ta yükselen yıldız Türk tarafı olmuştu. BM’nin bu tutumu, Türk tarafının Kıbrıs sorununda BM ölçütlerine verdiği desteği, sözüne güvenirliği, tavrında dürüstlüğü ve sadece Kıbrıs’ta değil, bölgede barışı tesis etme sorumluluğunun bilincinde olmasının takdiri idi… BM tarafı da, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün nedenini Kıbrıs Rum tarafının BM Ölçütlerinde çözümü benimsememiş, içselleştirememiş ve kendi halkını da buna hazırlamamış olmasına bağlıyordu… Anastasiadis’in Crans-Montana performansı BM için artık uluslararası siyasetin temsilcilerinin de önünde şahitli-ispatlı bir olumsuz siyaset idi…
İşte bu aşama, Türk tarafı için önemli bir fırsat sunuyordu… BM Ölçütlerinde çözüm için BM’nin güveneceği ve müttefiki sayabileceği taraf Türk tarafı, BM’nin kendi diplomasi tarzı ile yükleneceği taraf da Kıbrıs Rum tarafı idi… BM Ölçütlerinde çözümün Türk tarafının hasletlerine prim verileceği bir sürece girilmişti… Girilmişti ki, Türk tarafı ray değişti, BM Ölçütlerini reddederek, çözüm için başka hiçbir tarafın kabul etmediği ve etmeyeceğinin de kesin olduğu iki devletli çözüm talebini ve siyasetini uluslararası topluma bildirdi… BM de kendi ölçütleri ile Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde ortada yalnız kaldı… Kıbrıslı Rumlara güven duymuyor, Türk tarafı da siyaset değişti… Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde BM tarafından onlarca yıl eleştirilen ve suçlanan Türk tarafı, BM ile güçlü bir dayanışma aşamasında iken terk-i diyar eyledi…
Bu sonuç da Kıbrıs Rum siyasetine Colin Stewart’a ve Guterres’e haksız baskılar yapacak zemin kazandırdı; BM temsilcilerini BM Ölçütlerini reddeden Türk tarafına yakınlıkla suçluyorlar, desteklediklerini iddia ettikleri BM Ölçütlerinde çözüm sürecinin işletilmesini başlatmamakta direnmekle eleştiriyorlar. Var mı BM’lilere sahip çıkan?! Yok… Türk tarafı “Bana ne?!” havasında… Ancak, bu hava Türk tarafının uluslararası toplumda birçok zorluklardan geçerek kazandığı itibarını da aşındırmaktadır. BM tarafı da Kıbrıs Rum tarafına güvenmediği, Türk tarafının da ray değiştiği için Kıbrıs sorununun çözüm sürecine zaman ve enerji harcamaya değer bulmuyor.
Olan da, çözümsüzlüğün büyük kurbanı olan Kıbrıslı Türklere oluyor… Türk tarafının Türkiye bacağı çözüm için acele etmiyor; önceliği Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarından azamiyi almak… Türk tarafının Kıbrıs Türk bacağının temsilcisi olan Tatar da Türkiye’ye biat-itaat-şükran siyaseti ile Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs sorununun büyük kurbanı olmasının devamını sağlıyor. Kıbrıs Rum tarafı?! Onlar da Kıbrıs sorununun kurbanıdır ama canları Kıbrıslı Türkler kadar yanmıyor, tuzları kuru ve siyasetleri de tıpkı Türkiye siyaseti gibi Doğu Akdeniz’de doğal gaz kaynaklarından azamiyi almak, Türkiye’yi de doğal gaz kaynaklarında biraz tatmin ederlerse Kıbrıs’ta Rum hakimiyetinde üniter devleti çözüm olarak gerçekleştirmek.
Çanlar Kıbrıslı Türkler için çalıyor… Kıbrıs Rum siyaseti, Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde kendi ölçütleri ile yalnız kalan BM’ye karşı çıkışlar yaparak, onları baskı altına alarak kendi siyasetlerini ileri götürme stratejisi güdüyor. Türkiye de bu stratejiden nemalanmaktadır çünkü Türkiye’nin ihtiyacı Doğu Akdeniz’de istediklerini alabilmek için siyasi ve askeri girişimler yapabileceği süreyi kazanmaktır. BM ise, sempati duyduğu bir Türk tarafı olsa, Kıbrıs sorunu çözümünde benzeştiği bir Kıbrıs Türk tarafı olsa, Kıbrıslı Rumlara karşı daha tepkili diplomasi yapabilirdi ama mevcut koşullarda bunun da zemini yok. Dolayısıyla BM dünyanın başka sorunlarına odaklanmış, Kıbrıs sorununu süresiz beklemeye almıştır.
Kıbrıs Türk tarafının federalistleri… İşte bu “Ahval ve şeraitte” BM’yi Kıbrıs sorununa odaklayabilecek tek unsur onlardır, odaklamasını sağlayabilecek tek yöntem de onların 2000’li yıllardaki gibi sokaklarda çözüm için eylemli olmalarıdır. Maalesef o da yok… Ve BM temsilcileri Kıbrıs Rum siyasetinin kıskacında kalmaya devam edecek, ya ödün verecekler ya da Kıbrıs Türk federalistler imdatlarına yetişecek… Geçsin bakalım bu yerel seçimler…
Not: Dünya emperyalizmine karşı verilen ilk bağımsızlık savaşını kazanan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni 99 yıl önce kuran Mustafa Kemal ve mücadele arkadaşları ışıklar içinde uyusun; hiç bir “Ey… “ hitabı, onun “Ey Türk Gençliği” hitabının yerine geçemeyecek…