EMRE CAN DAĞLIOĞLU
1964’teki Rum Tehciri'nden nasibini alan iki kişi uluslararası kamuoyuna Türkiye devletinin bu konuda sınır tanımayacağını gösteriyordu. Bu iki isim, Silifke (Selefkia) Metropoliti Protosingelos (Ekümenik Patrik Vekili) Emilianos ile Alaşehir (Filidelfia) Metropoliti İakovos Canavaris’ti.
16 Mart 1964, Türkiye tarihine Rum nüfusun erimesinin kırılma noktası olarak geçti. 1960’larda gerginleşen Kıbrıs politikaları bağlamında, Türkiye tarafından bir rehine gibi kullanılan Yunanistan pasaportlu Rumların sınır dışı edilmelerine karar verilen o gün, Türkiye’de Rum nüfusu hızla azalmaya başladı. 1964’ün sonuna gelindiğinde 13 bin Yunanistan pasaportlu Rum, Türkiye’ye veda etmişti. 1964’te Türkiye’den gönderilen Yunanistan pasaportlu Rumlar, yalnız gitmediler elbette ki. Yıllar içerisinde Türkiyeli Rumlarla yapılan evlilikler ve kurulan akrabalık ilişkileriyle büyüyen aileler, hep beraber terk ettiler ülkeyi. Bu yüzden gitmek zorunda kalan Rumların sayısı toplamda yaklaşık 45 bine ulaştı. Bu yerinden edilmenin yarattığı güvensizlik dalgasına, 1970’lerde tekrar yükselen Kıbrıs gerginliği çarpan etkisi yaptı ve ülkedeki Rumların sayısı 2000’lerde 1800’e kadar geriledi.
1964, Ekümenik Patrikhane için görece iyi başlamıştı, ancak Rıdvan Akar’a göre, devlet ile Patrikhane’nin ilk kez bu derece karşı karşıya geldiği bir yıl olacaktı. Dönemin patriği Athinagoras, altı yüzyıl sonra Kudüs’te Papa VI. Paul ile buluşmaya hazırlanıyor ve İnönü Hükümeti’nden kerhen de olsa destek görüyordu. Yavaş yavaş kendini hissettiren Kıbrıs gerginliği için Patrik, yaptığı barış yanlısı açıklamalarla kamuoyunu dengede tutmaya çalışıyor, hatta Kıbrıs Türkleri için açılan yardım kampanyasına Patrikhane adına bağışta bulanarak sempati yaratmaya çalışıyordu. 6-7 Eylül’ü yaşamış bir patrik olarak, bu tür toplumsal hezeyan anlarında başına neler gelebileceğini çok iyi bilse de özellikle muhafazakâr basını ikna edemedi. Patrikhane’nin Türkiye’deki varlığı onlar için komünizm kadar tehlikeliydi.1964’te sınır dışı edilme kararı verilen insanlar arasında sadece Yunanistan pasaportlu Rumlar yoktu. Ülkede yayılan ‘anti-Rum’ dalgasından bazı Türkiye vatandaşı Rumlar da nasibini almış ve vatandaşlıktan çıkarılarak ülkeden gönderilmişti. Nisan 1964’te gerçekleşen ve yaklaşık 40 kişinin vatandaşlıktan çıkarılmasıyla sonuçlanan bu kampanyadan nasibini alan iki kişi ise uluslararası kamuoyuna Türkiye devletinin bu konuda sınır tanımayacağını gösteriyordu. Bu iki isim, Silifke (Selefkia) Metropoliti Protosingelos (Ekümenik Patrik Vekili) Emilianos ile Alaşehir (Filidelfia) Metropoliti İakovos Canavaris’ti.
Bombanın pimi
1964’ün Mart ayında, Yunanistan pasaportlu Rumların sınır dışı edilmesi kararından sonra, Türkiye kamuoyunda gözler bir anda Patrikhane’ye çevrildi. Bombanın pimini CHP İzmir Milletvekili Osman Sabri Aral’ın Meclis’te verdiği soru önergesi çekti. Patrikhane’nin siyaseten tavrını ve Sen Sinod Meclisi’nin (Yüce Meclis) işlevini sorgulayan bu önergeden bir hafta sonra, önce Patrikhane’ye ait matbaanın kapatılmasına karar verildi ve papazlar gelir vergisine tabi oldular.
Ardından Patrik’in Papa’yla buluşması gündeme geldi, bu buluşmada giydiği kıyafet tartışma konusu edildi. Atinagoras’ın bu buluşmada giydiği Bizans simgesi olan çift başlı kartalın üzerine işlendiği kıyafetten yola çıkarak, Patrikhane’nin ‘Türkiye’yi yıkma hedefi’ olduğu iddia edildi ve Patrikhane’nin Türkiye’nin içindeki ‘Roma ajanlığı’nın odağı olduğuna dair yayınlar yapıldı.
Aynı dönemde, 35 dakikalık ‘Aynaroz’un 1000. Yıldönümü’ filminde de Patrik’in bu kıyafeti giydiği ortaya çıktı. Film hakkında acil bir soruşturma başlatıldı. Filmin gösterildiği Rum okullarının müdürleri, Emniyet’e çağırıldı. Film hakkında nihai görüşü bildirmesi için aralarında Tarık Zafer Tunaya’nın da olduğu bir heyet kuruldu. Heyetin kararı ise olacakların işaretiydi âdeta. Film, ‘ulusal yararlara zararlı’ bulunmuştu.
Bu sırada, hükümet, Patrikhane’ye bir darbe daha vurmak için yeni bir karar verdi. İki metropolit, vatandaşlıktan çıkarılarak sınır dışı edilecekti. 13 Nisan günü, dönemin İçişleri Bakanı Orhan Öztrak, iki metropolitin vatandaşlıktan çıkarılacağını ve bu konuda İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan kararnamenin Bakanlar Kurulu’na gönderildiğini söyledi. Öztrak, bu kararın sebebi hakkında ise ‘bu isimler hakkında gizli bir dosya olduğunu ve açıklayamayacağını’ söyledi. Basına yansıyan ‘suçlar’ı arasında ise Emilianos’un Pire’de ev sahibi olması ve 10 bin lira maaş almasına rağmen vergi kaçırması gösteriliyordu. Esas büyük suçu ise dünyevi işlerle uğraşmasıydı. Basına göre, Rum okullarını ziyaret ederek,
‘Yunanistan’dan aldığı talimatları’ bu okullardaki öğrencilere aktarıyordu. Aynı zamanda, soruşturmaya uğrayan filmi Türkiye’ye sokan ve okullarda gösterilmesini sağlayan da Emilianos’tu. Canavaris’in suçu ise daha eskilere dayanıyordu. 6-7 Eylül Olayları sonrasında, İstanbul’da toplanan Dünya Kiliseler Konseyi’ne Türkiye’yi eleştirmiş ve zarara uğratılan kiliseleri gezdirmişti.
Bir sonraki gün, Milliyet gazetesi, bu suçları daha usturuplu bir şekilde yazdı ve şöyle bir liste yayımladı:
Emilianos’un suçları:
1. Yunanlılık âmalini İstanbul Rumları arasında yaymak, Türk kanununa aykırı davranışları tahrik ve teşvik
2. Türkiye aleyhine filmleri, okullara ve kiliselere vermek
3. Patrikhane statüsü icabı, münhasıran ruhani işlerle uğraşması gerekirken, dünya işleriyle uğraşması ve Türk düşmanlığı telkin etmek
Canavaris’in suçları:
1. Memleket dışında faaliyette bulunmak
2. Dışarıda Türkiye aleyhindeki propagandaları yönetmek.
Sınır dışı edilme durumu, iki metropolite sorulduğunda ise Emilianos’un verdiği cevap şu olacaktı: “Bu konuda vicdanım rahattır. Ben Türkiye’de doğdum. Türkiye benim vatanımdır. Ben de aziz vatanımın eriyim. Bu konuda, bana hiçbir tebligatta bulunulmadı. Hükümetimin hakkımda vereceği karara karşı boynum kıldan incedir.” Canavaris de Cumhuriyet gazetesine “Yunanistan’da doğdum ama Türkiye’yi beğenmiştim” diyecekti.
20 Nisan’da, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Turgut Menemencioğlu, sanki bunlar yaşanmamış gibi, Dünya Kiliseler Konseyi Uluslararası İlişkiler Komisyonu Başkanı Dr. Nolde’a, bir telgraf göndererek, Patrikhane’nin ve kişisel olarak da Patrik’in şiddetten uzak, emniyet içinde olduğu garantisini verdi. Ancak aynı gün, hükümet, Athinagoras’ın çok önem verdiği iki metropoliti vatandaşlıktan çıkarma ve sınır dışı etme kararını onayladı.
‘Vatansız’lar
Emilianos ile İakovos ‘vatansız’ ilan edildiler. Türkiye’de çıkmaları için yeni pasaportlara ihtiyaçları vardı. İngiltere, Yunanistan ve Fransa, bu taleplerini reddetti. Basın, eğer 24 saat içinde bu sorun çözülmezse, üç çözüm ihtimalinden bahsediyordu: Mülteci kampına gönderilmeleri, sınır dışına çıkmaları için verilen sürenin uzatılması veya Türkiye sınırının dışına bırakılmaları. Hiçbiri gerçekleşmedi. 21 Nisan’da, Türkiye’nin ‘haymatlos’lar (vatansız) için verdiği 2 aylık özel pasaportla ABD vizesi alarak New York’a gönderildiler.
Uçağa binmeden evvel, yanında yalnızca 200 lirayla yurt dışına çıkmasına izin verilen metropolitlerden Canavaris, üzerindeki fazla parayla 10 paket sigara ve bir büyük rakı alırken, Emilianos da bir şişe Kulüp rakısı aldı. Emilianos’un son açıklaması “Kalbim burada, sevgili vatanımda. Türkiye’yi üzüntü ile terk ediyorum” olacaktı. Tercüman gazetesinin metropolitler hakkında yazdığı ise o dönemdeki basının nefretinin en somut haliydi: “Kim bilir o rakıları içerken gittikleri yerde ne şeytanlıklar düşünecekler.”
Atina’nın tepkisi
Metropolitlerin sınır dışı edilebileceğini beklemeyen Yunanistan ise ilk tepkisini, Dışişleri Bakanı Stavros Kostopulos’un Patrikhane’nin Lozan’da belirlenen haklarının ihlal edildiğini içeren bir açıklamayı, Yunanistan’daki İngiliz, Fransız, İtalyan, Yugoslav, Romen, Japon ve diğer imzacı ülke büyükelçilerine göndererek verdi.
21 Mayıs’ta, Yunanistan’ın BM temsilcisi Dimitris Bitsios’un iki metropolitin sınır dışı edilmesini gündeme getirmesi üzerine, BM’deki Türkiye Büyükelçisi Orhan Eralp BM’ye şu cevabı verecekti:
“İki metropolit Yunan ajanı gibi çalışmış, Yunan emir ve isteklerini Ortodoks Türk vatandaşlarına yayma, empoze etme gibi bir görev üstlenmişlerdir. Türkiye’nin saygınlığını ve güvenliğini de tehlikeye düşürmüşler, Yunan hükümetinin yayılmacı eğilimleri için beşinci kol gibi çalışmışlardır.”
(AGOS - EMRE CAN DAĞLIOĞLU – 10.4.2014)