Rumcu ile Gaconun hazin hikâyesi, UBPnin kara günü

toplumun önemli bir kesiminde rahatsızlık yarattı. Rahatsızlığın ana sebebi, malum bir doğa harikası olan Karpazımızın yol yapımı sırasında doğasını tahrip edecek bir ‘rahatlık’ içerisinde olunması ve yasal mevzuatın dışına çıkılmasıdır. Bunun

 

 

Karpaz’a yapılan birinci etap yol ile ilgili olarak, ihaleyi yapan şirketin doğayı tahrip eden bir pervasızlık içerisinde olması, bir süreden beri toplumun önemli bir kesiminde rahatsızlık yarattı. Rahatsızlığın ana sebebi, malum bir doğa harikası olan Karpazımızın yol yapımı sırasında doğasını tahrip edecek bir ‘rahatlık’ içerisinde olunması ve yasal mevzuatın dışına çıkılmasıdır. Bunun dışında ‘yol çalışmaları yapılmasın’ diyen bir görüşe rastlamadım. Böyle bir görüş varsa bile ağırlıklı değildir.

Dolayısıyla bu görüş ile on yıllardır bölgede yaşayanlar arasında herhangi bir çelişkinin olma ihtimali de yoktur. Köylü de çok haklı olarak çevre tahrip edilmesin ancak ihtiyaçlarımıza cevap verecek düzeyde de bir yol yapılsın diyor. Bu anlamda çevreci diye bahsedilen Karpaz dostları ile Dipkarpaz köylüleri arasında aslında ciddi bir sorun yoktur.

Peki, sorun nedir, neden gerilim yaşandı ve ne oldu?

Sorun iletişimdir ama özellikle kışkırtma ve provokasyondur! Dipkarpaz Belediyesi’nin partizanlığı ile ünlü Belediye Başkanı Mehmet Demirci, üç gün önce yaptığı ve çevreye duyarlı bir düzenleme ile yol yapımından bahsettiği, hatta büyük otellerin Karpaz’a yapılmaması, eko turizmin geliştirilmesi gerektiğini öne sürdüğü açıklamasına rağmen, dün gerçekleşen olaylarda, belediye çalışanlarını talimatla hem öne sürdü hem de kışkırtmanın başını çekti.

UBP Dipkarpaz Örgüt Başkanı ve oraya gelen belediye çalışanları, Karpaz dostlarından oluşan ortamı açıkça provoke etmekten geri durmadı. İnsanların üzerine saldıran, saldırtan, hedef gösteren, yuhalatan dolayısıyla organizasyonu yöneten UBP adına Örgüt Başkanı oldu.

Yine aynı zihniyet, bizler daha alana ulaşmadan camiden yapılan, “Köyümüze gelen çapulculara hadlerini bildirelim ve köy çıkışında buluşalım” anonslarıyla köylüleri galeyana getirdi.

Polis ise saldırganlara ‘sakin olun’ demekten başka bir şey yapamadı, vatandaşlarını koruyamadı, sahip çıkmadı. Yaşanan gerginlikte yetersiz kaldı, tartaklamaları, arbedeleri önleyemedi ve tek kişiyi dahi gözaltına almadı. 

Orada halk değil UBP vardı!

Dün Karpaz’da senaryosu önceden çizilmiş bir olay yaşandı. Kimse bunun durduk yere olduğundan ve Karpaz halkının bunu yapabileceğinden bahsetmesin. Orada Karpaz halkı değil, UBP vardı ve belediyesi ile kaymakamı ile birlikte, haklı hassasiyet taşıyan genç-yaşlı Karpaz dostlarına saldırının organizatörlüğünü yaptı.

Açıkça yazıyorum, iddialar ve kulağımıza gelenler o ki, Belediye Başkanı ve çalışanlarını bu olayda kullanan ve talimatı veren de yine UBP’li İç İşleri Bakanı Nazım Çavuşoğlu olmuştur.

 

UBP bunun hesabını verecek! Neden?
Dün ilk kez çok tehlikeli bir görüntü ile de karşılaştık. Açık bir şekilde iki taraf da birbirine karşılıklı olarak, ‘gaco’ veya ‘Rumcu’ diye hakaret etti, birbirini etiketledi, dışladı, ötekileştirdi… Tüm bunları gördüm, duydum. Özellikle Rumcu söylemi çok yaygın bir slogan olarak kullanıldı. İnsanlar birbirine düşürüldü, kırdırıldı, olay Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımını öne çıkardı.

UBP işte halkta bu bölünmeyi yarattığı, çatışmayı beslediği için dün olanların hesabını elbet verecek! Bu olay tarihimize UBP’nin başka bir kara lekesi olarak geçecek. Ve bizler bu tehlikeli oyunun deşifre edilmesi için her türlü girişimi hep birlikte yapmaktan geri durmayacağız.

 

Bakanlar Kurulu'nun 27/02/2008 tarihli 41/77 sayılı kararı

Dün Karpazlı bazı vatandaşlar bildiri sandığım bir belge de dağıttılar. “Bu konuda konuş kolaysa” deyip bana da uzattılar. Baktım bildiri değil, bir belge.

Belge, CTP’nin hükümet döneminde aldığı bir Bakanlar Kurulu kararı. Konu şu, Bakanlar Kurulu ilgili tarihte aldığı kararla, 1974’den sonra KKTC’yi terk etmemiş yabancıların (Karpaz’da yaşayan Rumların örneğin) mal varlıklarının, öldükten sonra süre aranmaksızın, istedikleri zaman KKTC mahkemelerine başvurmak kaydıyla mirasçılarına bırakılmasına onay vermiş. Eski uygulama, öldükten sonra bir yıl içerisinde başvurmayı zorunlu kılıyordu. Sonrası ise meçhul...

Bu belgenin dağıtılması çok ilginçtir, bazı Karpazlılara CTP’nin kendilerini nasıl mağdur ettiğinin belgesi olarak verilmiş, onlar da bol bol dağıtmış.

Bu karar devlet olmanın gereğini ifa eder. Ha eğer devlet değil de kabile olacaksak ve herkes herkesin malına öldükten sonra tecavüz edecekse, vay halimize... Bunun yabancısı yerlisi asla olmaz, olamaz.

 

Bu kirli oyuna son vereceğiz!

Ülkede siyasi otorite, idari otorite kalmamıştır diyoruz. Devlet çökmüştür. UBP, yapanın yanına kalan bir düzen ve en tehlikelisi bir kültür yaratmıştır.  Bu kültür ile kendine rant sağlamayı düşünenlerse UBP’yi haklı bulmakta, yanında durmaktadır.

Bu durum, olacak iş, kabul edilecek bir konu değildir.

Siyasi otorite boşluğu ile sosyal sorunlara gebe bir toplum yaratanlar, sadece belli bir kesim değildir. Pek çok kesim, bu boşluğun dolmasına ve yönetilmesine katkı yapmaktan çekiniyor. Ya taraf olmak istemiyor ya da elini arı kovanına sokmamayı bir siyaset felsefesi olarak görüyor. Oysa zaten devlet ve hükümet yok, bir de örgütler geri durunca yangına benzin dökülmüş oluyor.

Burada çevreye duyarlı Karpaz dostlarına kendilerini iyi anlatma konusunda ciddi görev düşüyor. Dün köylüyü kucaklama konusunda gösterdikleri hassasiyete şahit oldum. Karşılığında yuhalansalar da, soğukkanlılıklarını korumaya çalıştılar. Ancak Karpaz bölgesine gidip halk ile diyalog kurmaları, dertlerini doğrudan anlatmaları gerekiyor. Çünkü konuştuğum saf temiz köylüler, çok haklı eleştiriler ve yorumlar da ifade etmekten geri durmuyorlar. Garip bir önyargı, güvensizlik ortamı hakim bölgede. Ve bu ortamı kullanan aklı evveller boş durmuyor haliyle.

Konu çok hassas ve potansiyel tehlike içeren bir konudur. Sosyal gelişmeler, gaco-Rumcu kavgasına dönüştüğü anda ne yolun ne de Karpaz’ın bir anlamı kalacaktır.

Lefke ne kadar Karpazlı’nınsa, Karpaz da o kadar Lefkeli’nindir... Dünün en güzel pankartıydı bu. Bu kültürü yaratmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Yoksa bu topraklarda kimsenin kimseyi köyüne sokmama hakkı yoktur. Devlet adına sorumsuzluğun en son örneği olarak bölge kaymakamının hem taraf olması hem de kavgayı keyifle izlemesi ise asla affedilebilir değildir!

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri