RUSYA'NIN SURİYE MÜDAHALESİ ve KIBRIS...

Ferdi Sabit Soyer

BM Genel Kurulunun açılışı çok önemli konuların ele alınmasına yola açtı. Ancak, BM Genel Kurulu açılış toplantısında, bence en ses getiren lider, Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin oldu.

Sayın Putin, konuşması yanı sıra, Suriye  krizinde, çok iyi bir şekilde düşünüp attığı adımla da etkisini gösterdi ve artırdı. Yani, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'deki ekonomik ve siyasi arayışlarda ben de varım dedi.

Bu ciddi gelişmeler yaşanırken, Kıbrıs'ın iki lideri de New York'ta idi. Her iki lider de kendince ayrı ayrı temaslar, görüşmeler ve açıklamalar yaptı.

Ancak, iki liderin ayrı ayrı yaptığı, her birinin kendi jargonu ile gerçekleştirdiği bu görüşmelerin, başlayıp, devam eden ortak Federal çözüm ve barış arayışlarına ne katkısı var?

Bunun cevabi çok açık bir 'evet var' olamayacağı gibi, bu soru, hiç yoktur cevabını da hak etmez. Ama ortak çözüme dönük, ortaklaşa bir çaba olmadığı içinde, harcanan bu enerjinin, çözüme dönük ortak anlayışın gelişmesine yönelikte çok bir katkısı da olmaz.

MISIR'LA GÖRÜŞME, RUSYA'NIN SURİYE…

Kıbrıs Türk Toplumu içinde  daha ziyade Sayın Anastasiadis'in BM Genel Kurulunda yaptığı konuşma tartışıldı.

Fakat, New York'ta yapılan bir başka görüşme dikkat çekmedi. Bu da Kıbrıs, Yunanistan  ve Mısır'ın;  Mısır'da bulunan dev gaz rezervleri sonrası, daha evvel yaptıkları üçlü buluşmaya ve antlaşmaya bağlı olarak, BM Genel Kurul fırsatı nedeni ile görüşmeleri  oldu.

Basında yer alan haberlere göre bu buluşmada üç ülkenin liderleri, daha önce yaptıkları üçlü antlaşmanın geçerliliğine vurgu yaptıktan sonra, bulunan gaz rezervlerinin pazarlara ulaşması konusunu ele aldılar.

Bir kere Mısır'da bulunan dev gaz rezervlerinin bölgenin jeopolitiğini çok etkileyeceği açıktır. Bunu çoğu kesim dile  getirmiştir.

İşte bu nedenle bu üçlü görüşmenin, yapılması ile denk bir döneme düşen Rusya'nın Suriye'ye dönük müdahalesi çok önemlidir. Bu gelişmeler bize, söz konusu gaz rezervinin, bölgesel ilişkilere  dönük gelecekteki etkisini daha şimdiden göstermiş oldu..

Mısır'da bulunan bu dev gaz rezervleri ile birlikte, İsrail ve Kıbrıs etrafında bulunan gaz kaynaklarının, "Avrupa'nın alternatif gaz kaynakları ve  enerji koridoru" diye takdim edilip tanımladığını duyup, okuyoruz.

Avrupa için alternatif diye tanımlanan, bu kaynaklar nereye göre alternatiftir? Avrupa için, Rus gazının alternatifi diye düşünülmektedir.

Özellikle Ukranya krizi nedeni ile batı tarafından kuşatılmışlık altına alınmaya çalışılan Rusya'nın, Avrupa'ya ulaşan ve bu ülkeden geçen en büyük enerji koridorunun, güvenliği ve bu yeni durumun,  Rusya'nın bu koridorla ilgili siyasi, askeri  ve ekonomik hareket alanını rahatsız ettiği açıktır.

Bu yüzden Rusya, bu olayla birlikte, Avrupa'ya gaz ulaşımı ve nakli için bir başka koridoru gündeme almıştı. Bu da Karadeniz üzerinden Türkiye'ye, oradan da Yunanistan üzerinden geçip Avrupa'ya gidecek yeni bir enerji koridorudur.

Rusya Devlet  Başkanı  Sayın Putin, bunun ismini de "Türk Akımı" olarak koydu. Ancak bu halen ete kemiğe bürünmedi. Çünkü Türkiye ve Yunanistan  her ikisi de NATO üyesidir ve ayrıca birbirleri arasında Kıbrıs sorunun yol açtığı çelişki de devam etmektedir.

İşte böyle bir aşamada, Avrupa için, Mısır, İsrail ve Kıbrıs etrafındaki gaz rezervlerini, Rus gazının alternatifi diye takdim ederseniz, hali ile Rusya’nın, kuşatılmışlık  olgusunu kıracak hamleler arayışına girmesi kaçınılmaz olur.

Yani, Ukranya'daki gelişmeler nedeni ile kendini, batı kuşatması altında gören Rusya, bunun bir de Doğu Akdeniz'le bütünleşecek bir çemberle  bağlanmasını, enerji alanında  kabul edemez.

Buna, İran, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail  ve Türkiye gibi Orta Doğu'da konum geliştirmek isteyen ülkeleri de eklerseniz, bölge barut fıçısına, gerilim odağına döner.

KIBRIS, BUNUN ODAKLARINDAN BİRİ..

Bakın olaylar nasıl da birbirine bağlı.

Sayın Anastasiadis, New York'a gitmeden evvel yolda durdu. Londra'da İngiltere Başbakanı Sayın Cameron ile görüştü.

Bu görüşme sonrası basından, Sayın Cameron'un, Kıbrıs'ta Garantörlüğe sıcak bakmadığı, ama Avrupa'nın yeni enerji kaynakları ve koridorlarının güvenliği  için Doğu Akdeniz'de en önemli yer olarak Kıbrıs'ı gördüğünü ifade ettiğini, okuduk. Geçen makalemde bu görüşmeyi değerlendirmiştim.

Yani, Sayın Cameron, Sayın Anastasiadis'e bu sözleri ile, Garantörlük konusundaki itirazları için  bir parmak bal çalmış, ama bu güvenlik içinde, adadaki İngiliz Üslerinin  dokunulmazlığını garantiye almak istediğini açıkça ifade etmişti.

İngiltere; ABD, Rusya, Almanya ve diğer büyük ülkeler arasında, Doğu Akdeniz'deki bu yeni enerji denkleminin içinde, Avrupa için askeri ve ekonomik varlığı ile yerini sağlamlaştırmak isteğini  ifade etti.

Baksanıza, bu ülkeler yanı sıra, bölgede varlığı olmayan Fransa ve Çin, biri Suriye'de yaptığı bir iki bombardıman sortisi ve diğeri de Suveyiş Kanalından geçirdiği uçak gemisi ile' bende varım ha' diyor.
Yani, BM Güvelik Konseyinin beş daimi üyesinin tümü de Doğu Akdeniz’de ve bölgede az veya çok varlığını gösteriyor. Her biri farklı, farklı çıkarları temelinde güç gösterisinde bulunuyor. Bu bize, Sayın Eide'nin uyarısını hatırlatmalı...

RUSYA HAMLESİ ve BİZİM KISIRLIĞIMIZ

Evet, bu gelişmeler yaşanırken, Rusya'nın desteklediği Suriye Hükümetinin, yıllardır süren bu vahşi savaşla yıkılması gerçekleşmedi. Ama pek çok dış desteğe sahip bu saldırılarla yıprandığı ve savaşı sürdürme kabiliyetinin azalmaya başladığı da bir gerçektir.

İşte bu dönemde, özellikle Mısır'da bulunan yeni dev gaz rezervlerinin de yol açtığı yeni jeopolitik stratejik gelişmeler  ile birlikte Rusya, Suriye Hükümetinin yıkılıp gitmesini ister mi? Bunun cevabı hayırdır.

İşte bu nedenle uluslararası hukuk normlarını da gözeterek Rusya; Suriye'ye, çok önemli bir adımla askeri müdahalede bulundu.

Bakın, Sayın Akıncı, New York'ta bir demeç verdi. Bu demecinde, İsrail ve Kıbrıs gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya naklinin çok doğru olduğunu söyledi.

Sayın Akıncı'nın bu demecinde, yeni ve çok önemli bir gelişme olan Mısır gazı etkeni yok.

Halbuki, bölgenin jeopolitiğini en fazla etkileyecek olan, bulunan bu devasa kaynaklardır. Bunun için bu kusuru yalnızca, Akıncı'ya dönük bulamam. Bu kusur, ortak toplumsal kusurumuzdur. Çünkü, stratejik düşünme ve değerlendirme yapma kabiliyetimiz gelişmedi.

Bu durum, gelişmeler için çok da iyi değildir. Çünkü Türkiye, izlediği iç ve dış politika nedeni ile İsrail ile kavgalı, Mısır ile kopuştadır. İran ile soğuk ilişkidedir.

Dost diye ele alınan Suudi Arabistan eksenli güç odakları ile demokratik dinamik üretemeyecek olan ilişki ise, fayda yerine iç ve dış sorun üretmektedir.

Ayrıca, bu bölgede yeni olarak gündeme giren Kürt siyasi oluşumları ile de Türkiye barışık değildir.
İşte böylesi gelişmelerin olduğu bu aşamada, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü de bunlara eklenince, bizim ve Türkiye'nin bu denklemde yeri çok etkili olamaz.

Bakın, bu gaz alanında, Türkiye'nin ve bizim siyasetimize karşın, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü sürerken, Türkiye'li özel ve kamu şirketleri, gaz konusunda Sayın Anastasiadis ile görüştü.

Bunun açıklanması Kuzey Kıbrıs'ta olay oldu. Bu konuyu internet sayfamda değerlendirmiştim. Bu kaçınılmaz ve engellenemez bir gerçekliktir demiştim.

Bu bakışla, ayni görüşmeler, siyasi sorunlara karşın, İsrail ve Mısır'la var mı? Bilemem.
Ama Kıbrıs gibi "milli" diye tanımlanan bir politikaya karşın, bu görüşmelerin yapılabilmesi, İsrail ve Mısır'la da bunun olabilme ihtimali olduğunu gösterir.

İşte en büyük garabet ve çıkmaz budur.

Eğer, ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlar bir olayı gerekli kılar, ama siyaset buna yol açmaz, hatta sağlıklı gelişmesine engel olursa;  bu olguyu yaşayan toplum veya ulus bu gelişmeden tam anlamı ile yararlanamaz.  

Yani, Korkular, ideolojik saplantılar ile ulusal, dinsel önyargılarla hareket edilirse, bu yeni dinamikler bizi geçecek. Yeni  düzenlemelerin içinde, demokratik gelişmenin dinamiği ile katılımcı olunmazsa, başkalarının düzenledikleri gelişmelerin sorunlu ve yeterince yararlanamayan unsuru olacağız.

EİDE'nin UYARISI

Evet, BM Genel Sekreterinin Özel Temsilcisi Sayın Eide, Kıbrıs 'a ilk atandığında, biz Kıbrıslılara bir uyarı yapmıştı.

"Dünyanın dört bir tarafında birbirleri ile çatışan BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi, bir tek Kıbrıs sorunun çözümü konusunda konsensüs içindedirler, bu şansı iyi değerlendirin" demişti.

Bu yeni toplumsal görüşmeler süreci  nedeni ile  herkes bize,' önünüze açılan yeni fırsat penceresini iyice değerlendirin' diyor. Ama biz, Kuzeyde ve Güneyde kafamızı, Sarayönü ve Elefteria meydanlarına gömüp, hala, bu günkü statükonun ne kadar kendi lehimize, diğerinin aleyhine, gelecekte yer alacağı boş devinimi ile enerji tüketmeye devam ediyoruz.

Mısır'da bulunan dev gaz rezervi ve Doğu Akdeniz'deki diğer enerji kaynakları  İngiltere, ABD, Batı,  Rusya, Çin'in, evrensel çıkarlarına dönük, bu bölgesel dinamikleri nasıl değerlendirecekleri arayışlarını geliştiriyor.

Buna, Türkiye, Yunanistan, Mısır, İsrail,  İran, Suudi Arabistan'ın yani bölgesel güçlerin bu yeni gelişmeler içinde konum arayışları da  ilave oluyor.

Bu gelişmeler, Doğu Akdeniz'in de BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin eski güç arayışları yanı sıra, yeni gelişmelerle birlikte, çelişkilerinin  çok açık bir çatışma alanına dönmesini  getiriyor.

İşte bu hengâme içinde, Kıbrıs'ın iki toplumu ile birlikte Türkiye ve Yunanistan aralarındaki eski tarihi çelişkilerinin içinde boğulur ve bu üç ülke, yeni gelişmeleri, eski tarihi çelişkiler merceğinden okumaya devam ederse... 

Ayrıca,  Kıbrıs sorununun çözümü ile Türkiye'nin içindeki Kürt sorununun demokratik çözümüne dönük açılımlar ile Türkiye'nin AB süreçlerinin önünü açacak gelişmeleri  yaratamazsak, bilelim ki sorunun çözümü için "açıldığı söylenen fırsat penceresi" kapanır. Üstelik yalnız 'fırsat penceresi' kapanmaz. Bu ada, bu ortak yurt, çok daha büyük belaların yaşanacağı çatışma alanına döner.