İktidara geldiği 2002 yılının Kasım ayından itibaren, uluslararası platformda çok hızlı bir biçimde irtifa kaydetmeye başladı Adalet ve Kalkınma Partisi.
Her şeyden önce Türk Ceza Kanunu’nun ‘belalı’ 312’nci maddesinden hapis yatmış bir genel başkanı vardı.
İktidara gelir gelmez kucağında bulduğu ilk ciddi mesele ise Kıbrıs sorunuydu.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Kıbrıs sorunu tarihinin o güne kadar kaleme alınmış belki de en önemli belgesini taraflara sunmuş, adada kazanlar kaynamaya başlamıştı.
AKP iktidarı, ilerleyen günlerde oldukça kararlı bir şekilde angaje olacağı AB üyelik perspektifi ışığında, adada yaşanmakta olan bu gelişmeler alenen yapıcı desteğini beyan etti ve devamla, sorunun çözümü yönünde yapıcı adımlara imza attı.
Kıbrıs’taki ‘Hayır’ kampanyalarına karşı net bir duruş ortaya koydu ve belki de ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Kıbrıslı Türk lider Denktaş’la yolları ayırdı.
Aynı paralelde sürdürülen AB üyelik girişimleri...
Önce resmi adaylık statüsü alabilmek için ortaya konan çabalar...
Sonrasında ise başlayan müzakereler kapsamında yapılanlar...
AB uyum programı gereği özellikle yasal mevzuatta hayata geçirilen değişiklikler; çağdışı ve antidemokratik pek çok yasanın çağdaş normlar çerçevesinde güncellenmesi...
Özgürlükler ve demokratikleşme konusunda atılan olumlu adımlar...
Bir yandan da ekonomik büyüme!
Enflasyonda ve faiz oranlarında düşüş...
TL’nin döviz karşısında daha stabil bir hal alması...
Bütün bunlara bağlı olarak yatırımların artması...
Art arda yaşanan ekonomik krizler nedeniyle IMF desteksiz ayakta duramaz hale gelen yapının kendi ayaklarının üzerinde durmaya başlaması...
Bankacılık sektöründe imza atılan yapısal değişiklikler nedeniyle bütün Avrupa’yı kasıp kavuran 2008 krizinin Türkiye bankalarını neredeyse hiç etkilememesi...
Dış politikada sadece Kıbrıs konusunda değil aynı zamanda bölgesel diğer çatışma alanlarına dair yapıcı adımların atılması...
Ermeni meselesinde yaşanan gelişmeler, Ermenistan’la yakınlaşma...
Tüm bunlar, Türkiye’nin imajını inanılmaz ölçüde değiştirmiş ve iyileştirmişti.
Sonra bu resim bir anda karardı.
Üzerindeki gömleği çıkarıp yerine yenisini giyen AKP iktidarı, bambaşka bir istikamete doğru ilerlemeye başladı.
Dış politikada uçağın burnu ters yöne çevrildi, Avrupa hedefinin yerini başka hedefler aldı.
İçerideki özgürlük ve demokrasi ‘vizyonu’ yerini despotik ve saldırgan bir iktidar hırsına bıraktı.
Son birkaç yıldır yaşanmakta olanları anlatmaya gerek yok.
Ve AKP bugün artık, 10 yıl öncesinin hızla irtifa ‘kaydeden’ partisi değil, aynı hızla irtifa ‘kaybeden’ partisi.
Yabancı basın dün baştan aşağıya bir ‘müşavir’ rezaleti takdim etti okuyucusuna ve izleyicisine.
Başbakan’ın müşavirinin, Soma’da hayatını kaybeden bir madenci yakınına savurduğu tekmeleri izledi tüm dünya.
Rüya bitti; Türkiye artık bu!
AKP, kendi eliyle yarattığı yeni Türkiye imajını, yine kendi eliyle işte böyle yok etti.