Münevver Özgür
munevver.ozgur@gmail.com
Seni düşünüyorum. Kapalı bir odadayım. Karanlık. Çok karanlık. Kendimi kapatmış, bir köşede oturuyorum. Karşılıklı bakışıyoruz. Diğer köşede giderken bıraktığın davul duruyor. O bana bakıyor, ben de ona. Yuvarlak. Yusyuvarlak. Üzerindeki gerginliğe aldırmadan öylesine duruyor.
Sakin. Çok sakin... Ve sessiz.
Seni düşünüyorum. Boynunda davul, incecik bacacıklarınla bir tepeye tırmanırken görüyorum seni. Boynunda davul, anlında ter. Sessizce taşıyorsun yükünü. Kimbilir nereye gidiyorsun? Hangi gizemi çözmek istiyorsun? O davulu niye boynunda taşıyorsun? Niye düz yoldan değil de bu taşlı yollardan ilerliyorsun?
Taşlı. İnsansız... Evsiz ve isimsiz...
Gerçeklerin alev aldığını hissetmiş olmalısın. Ya da yüreğinin karanlığına bir tutam ateş atmış olmalısın. Ne yaptığını istemeden de olsa, bu ateşin ışığında görmüş olmalısın. Gerçekten ne yaptığını! Ne yaptığını düşünmek istediğini değil! Duyguların çözülmüş olmalı... Güzel olmayan yanlarına dokunmuş olmalısın... Hatta kendinden korkmuş olmalısın...
Ey şefkat! Neredesin?
Seni düşünüyorum. Her şeyi bilerek masum olman mümkün müydü? Peki ya herşeyi bilerek halen iyinin cazibesine kapılman? Belki de aradığın iyilik de seni arıyordu. Belki de öylece dursaydın, sakince oturup bekleyebilseydin o seni bulacaktı. Belki de uzun süredir seni beklemekteydi. Ama sen, sakince arkana yaslanıp dinlenmeyi bilemedin. Derin bir nefes...
Sana derin bir uyku gerek...
Doktorlar sitesindeyiz. Deniz kenarında kısa bir yürüyüş yaptın. Yorgun düştü hasta bedenin, belli. Kanapede yatmış, uzanmışsın. Uyuyorsun. Uykunda bir gözyaşı süzülüyor gözlerinden. Nasıl bir düş görüyorsun acaba? Bu gözyaşının ortaya çıkmasına hangi duygular neden olabilir ki? Peki benden istediğin ne? Niye beni gözyaşlarınla çağırıyorsun? Bana anlatmak istediğin ne? Yaranı kabullendiğini bilmemi mi istiyorsun? Yoksa yaranı temizleyip sarmamı mı? Hangi yaranı? Çektiğin bu acı ile ilgili hiçbirşey bilmeden seni nasıl kurtarabilirim ki? Yıllarca kırık bir kalple, ama kırılmadığını, incinmediğini iddia ederek, hatta beyan ederek dolaşıp durdun... Şimdi ben ne yapabilirim ki! Hiçkimse, ne eş, ne evlat, hiçkimse, hiçbir sevgi, hiçbir özen böyle bir yarayı iyleştiremez... Hayır... İyleştiremez...
Yaranla korudun kendini. Ama yarandan kendini koruyamadın.
O gün, her ne iseydi seni rüyanda etkileyen, kalbinin kırılıp (dağılmadan) açılmasına izin vermiştin. Ve o minik çatlaktan bir damla gözyaşının dışarıya akmasına... Her zaman içinde taşıdığın ama daha önce asla kabul etmediğin sevgini görmemi istemiştin belki de. O gün, o an cesaretle sana yanaşmak istedim ama yapamadım. Korktum. Halbuki açılan yüreğini, özünü görmüştüm... Acı ile çarpan yüreğini hissetmiştim. Söyle, öleceğini bile bile yüreğini yerinden çıkarıp davul yaptın değil mi? Kimbilir, onu boynuna asıp hangi oyunu sona erdirmek üzere yola çıkmıştın? Kimbilir, dayansaydın, davulun sesi eşliğinde daha neler diyecektin?
Ama dayanamadın.
Ve sonra? Sonra bir gün, “davul çalamam” dedin. “Tokmak yok. Tokmak başkasında!..”
Böyle dedin ve gittin. Ama ben ve davul halen burdayız. Karanlık odada halen bakışıyoruz. Yavaş yavaş birşeyler kıpırdıyor içimde. Adını koyamadığım birşey. Yerimden kalkıyorum. Kızgınım. Bu yer benim yerim değil! Bu koltuk benim koltuğum değil! Koltuğu parçalayarak ahşabından kendime bir tokmak oyarken hayal ediyorum kendimi. Süpriz! Oluyor! Olabiliyor! Her acemi yontmada biraz da ben yontuluyorum ama birşey değil. Olsun o kadar!
Tokmak elimde acemi. Çok acemi. Çok yabancı...
Hayalimde ısrar ediyorum. Tokmağı yeniden sıkıca kavrıyorum. Bileğim güçlü. Güçlü mü gerçekten? Evet, güçlü! Güçlü!!! Denemeden bilemezsin Müne! Deneyeceksin!!! Deniyorum. Tokmağı elime alıp, var gücümle davula vuruyorum. Ses! Davulun derisine ilk vuruşumda, çıkan sesten kalbimin zarı yırtılacak sanıyorum. Kalbim titriyor. İçim titriyor...
Ses! Davula yeniden vuruyorum.
Her davula vuruşumda seçimlerimi, kararlarımı daha net görüyorum. Yas tutabilirim veya mucizelere inanarak tokmak üretip dağıtabilirim. Küs kalabilirim veya affetmek için çabalayabilirim. Öfkeyi, kızgınlığı seçebilirim veya hoşgörü, şefkat ve bilgeliği... Her davula vuruşumda kalp atışlarımı daha iyi hissediyorum. Kalbimin zarı titriyor... Nefesimi fark ediyorum. Nefesimi...
Seni düşünüyorum. Sen öldükten birkaç gün sonra postacının getirip kapımıza bıraktığı paketi. Paketten çıkan CD’leri görünce yaşadığım şaşkınlığı. CD’leri alıp herkesten saklayışımı... Bugün uzun bir aradan sonra yine kendimi günceye yazıyorum. Kulaklıklar kulağımda, arka planda, sana geç gelen bu CD’lerden biri çalıyor: “İyileştirici Meditasyon”... ??? Ölümünün ardından bir on yıl sonra bile halen bu CD’yi satın almış olman çok garip geliyor bana. Sen ve meditasyon... Beni “duygusal yaratık” diyerek hep üzen Sen... Sen ve duygularınla çalışmak... Ben seni düşünüyorum. CD’deki adam konuşuyor. Adam biraz güzel konuşuyor, biraz da saçmalıyor.
Ama, arka planda çok ama çok güzel bir davul çalıyor!