KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...
Kayıplar Komitesi’nin Sadrazamköy’de (Livera) yürütmekte olduğu bir kuyu kazısında yedi “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşıldığı öğrenildi.
Bu yedi “kayıp” şahsın, 1963 yılında “kayıp” edilen ikisi yetişkin, beşi çocuk olmak üzere yedi kişilik bir Kıbrıslıtürk aile olduğuna inanılıyor ancak son sözü gene de DNA testleri söyleyecek.
Sadrazamköy’deki bu alanı yıllar önce bir Kıbrıslırum şahit bize, biz de Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik. Kıbrıslırum Kayıplar Komitesi yetkilileri de yıllar önce bu bölgeyle ilgili bilgileri Kıbrıslıtürk Kayıplar Komitesi yetkililerine vermişti.
Sadrazamköy’de ikinci bir kuyuda daha kazı yürütülüyor.
Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza ve şirocularımıza “Kolay gelsin” diyoruz.
***
*** Türkiye’de “kayıp” yakını annelerden hüzünlü açıklama:
“Anneler Günü’nü kutlamıyoruz... Biz çocuklarımızın mezarını istiyoruz...”
Türkiye’de “Cumartesi Anneleri” diye bilinen “kayıp” yakını kadınlar, “Anneler Günü’nü kutlamıyoruz. Kimse bize çiçek vermesin... Biz çiçek değil, çocuklarımızın mezarını koklamak istiyoruz” dediler.
Her hafta Cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’nda toplanan “Cumartesi Anneleri”, bu kez de 19 yıl önce “kayıp” edilen Kazım ve Halil Alpsoy’un akibetlerini sordular.
BİANET’in haberine göre, 424ncü kez İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda toplanan anneler, "Biz anneler gününü kutlamıyoruz. Kimse bize çiçek vermesin. Biz çiçek değil, çocuklarımızın mezarını koklamak istiyoruz" dedi.
Kazım Alpsoy’un oğlu Mehmet Alpsoy şöyle konuştu:
“Daha çok acı çekmemizi istediler. O yüzden katillere sahip çıktılar. Artık hiçbir resmi kuruma itibarımız kalmadı. Bizi babasız bırakmaya hakları yoktu.”
Halil Alpsoy’un oğlu Serdar Alpsoy ise duygularını bir şiirle dile getirdi.
Kuzenlerin hikayesi şöyle:
37 yaşındaki Halil Alpsoy, 12 Mayıs 1994’te eşi ve 40 günlük bebeğiyle birlikte akraba ziyaretinden dönüyordu. İstanbul Kanarya’daki evinin önünde kimlik gösteren telsizli, silahlı polisler tarafından gözaltına alındı. İtiraz eden eşine “Merak etme, karakola kadar götürüyoruz, yarım saat sonra gelir” dediler. Ancak bir daha evine dönmedi.
18 gün sonra işkenceden tanınmaz hale gelmiş bedeni , tek kurşunla ensesinden vurulmuş halde Kırıkkale’de ormanlık bir alanda bulundu. Ailenin tüm başvurularına “Gözaltında kadı yok” dendi.
Alpsoy’un amcasının oğlu 30 yaşındaki deri dikim işçisi Kazım Alpsy da 18 Mayı 1994’te sabaha karşı Adana’daki evinden polislerce gözaltına alındı. Adana İstihbarat Dairesi’nde işkenceli sorguya tabi tutuldu. Gözaltına alındığı günün akşamı kendisini serbest bırakıp kimliğini alıkoydular.
“Yarın gel, kimliğini al” dediler. Ertesi gün bir akrabasıyla kimliğini almaya gitti. Akrabası Adana İstihbarat Dairesi önünde bütün gün kapıda bekledi. Alpsoy’u sorduğu görevli “sen git o sonra gelir, belki bugün burada kalır, ya da İstanbul’a gönderilir” dedi. Alpsoy, o binadan bir daha çıkamadı.
Alpsoy’un Türkçe bilmeyen eşi Leyla Erdoğan Aksoy, 12 yaşındaki oğlı Mehmet’in tercümanlığıyla savcılığa başvurdu. Savcı “Gözaltına alınmamış, gözaltında kaydı yok” diyerek dilekçelerini yırtıp fırlattı.
Alpsoy’un alıkonduğu gece Akkapı Kimsesizler Mezarlığı’nda polisin ceset gömdüğünü görenler oldu. Mezarın yerini gösterdiler ama korkup tanıklık etmediler. Ailenin mezar açılsın talebi reddedildi.
Leyla Alpsoy, Başbakan ile Dolmabahçedeki görüşmelerinde eşinin akıbetinin açığa çıkarılmasını, faillerin yargılanmasını talep etti. 19 yıldır kuzenler için hukuk işletilmedi.
(BİANET.ORG – 13.5.2013)
***
BBC
“Atina'nın savaş tazminatı talebi...”
Giorgos Dimopoulos, Mora yarımadasının Kalavrita kasabası üzerinde, taş anıtın üstündeki isimleri okudu.
Sıra bir isme geldiğinde durdu. “Dimitrios Dimopoulos benim babam”.
Nefes almak için tekrar durakladı ve 498 kişinin isimlerinin yer aldığı listeyi okumaya devam etti.
Tam bu noktada, 13 Aralık 1943’te ikinci dünya savaşının en büyük suçlarından biri işlendi.
Kasabada yaşayan 12 yaş üzeri tüm erkek nüfus katledildi.
Vahşet öldürülen Alman askerlerinin misillemesi niteliğindeydi.
Kadınların ve çocukların tutulduğu okullar dışında, Kalavryta adeta yerle bir edildi.
Okul binası müzeye dönüştürülmüş.
Kurbanların cep saatleri ve kimlik kartları burada sergileniyor.
Dimopoulos dışarıda yürürken bir yandan anlatıyor.
İlerideki kapıyı işaret ederek “ bu kapının arkasında kilitli tutuldular, ileride ise Alman askerleri izlemeye devam ediyordu” dedi.
70 yıl sonra, bugün, yapılan vahşetin bedeli olarak Yunanistan Almanya’dan tazminat talep ediyor.
'Almanlar bunu ödemeli'
83 yaşındaki Dimopoulos gözleri dolarken “İnsanların çığlıklarını, ağlamalarını, dua edişlerini hatırlıyorum” diyor.
“Güneş dahi yangınlardan kırmızıya dönmüştü sanki” diye tasvir ediyor o gün yaşanan vahşeti.
“Her gün, annemin, tepeden aşağı babamın parçalanmış vücudunu sürüklemesini tekrar görüyorum”
Burada kimse Almanya’dan herhangi bir tazminat almadı.
2000 yılında Kalavrita’yı ziyaret eden Almanya cumhurbaşkanı üzüntüsünü dile getirirken, resmi bir özür dilemediği gibi herhangi bir tazminattan da bahsetmedi.
Dimopoulos “Almanya bize yaşattığı acıların bedelini ödemeli. Tazminat alınsa dahi onları asla affetmeyeceğiz. Alman kelimesini duyduğumda aklıma tek gelen şey şeytan” dedi.
1941 Nisan ayında Almanya Yunanistan’ı işgal etti. Ölen 250 bin kişinin çoğu açlıktan hayatını kaybetti.
Almanya savaş masrafları için Yunanistan Merkez Bankası'ndan zorla kredi aldı.
Savaş sona erdiğinde Yunanistan'a az miktarda tazminat verildi.
Fakat ağırlıklı olarak Alman makineleri seklinde yapılan bu ödeme, Yunanistan’ın talep ettiğinden çok daha az bulundu.
Naziler zorla aldıkları kredileri taksitler halinde ödemeye başlamışlardı ama o da 1945 yılında durduruldu.
Müttefikler tazminatın tekrar yapılandırılması konusunda anlaştı.
Fakat 1990'da Doğu ve Batı Almanya birleştiğinde Almanya artık gündeminde böyle bir konu olmadığını açıkladı.
Yunan hükümeti tazminat ve kredinin geri ödenmesinin talep edildiği 80 sayfalık bir rapor hazırladı.
Atina toplamda 162 milyar Euro talep ediyor.
108 milyar Euro kullanılamayacak hale getirilen altyapı için, 54 milyar Euro alınan kredi için.
Devlet şu an raporun Berlin’e yollanıp yollanmayacağına karar verme aşamasında.
Ama Yunanistan için karar vermek zor, çünkü savaş zamanında en büyük düşmanı olan Almanya şu anda en önemli ekonomik destekçisi.
Yunanistan’ı ekonomik krizden kurtarmak için sağlanan yardımlarda aslan payını Almanya ödedi.
Ayrıca krizdeki Yunanistan için ikinci bir borç ödeneği hazırlaması da gündemde.
Kamuoyu baskısı
Geçtiğimiz Ekim ayında Atina’yı ziyaret eden Angela Merkel, binlerce Nazi forması giymiş protestocunun tepkisiyle karşılaştı.
Tazminat konusunda kamuoyu baskısı artarak devam ediyor.
Fakat hükümet için bu çok hassas bir karar.
Bu talep, kriz surecinde en büyük destekçisi olan Almanya ile ilişkilerini kopma noktasına getirebilir.
Yeni Demokrasi Partisi’nden Adonis Georgiadis "Tembel Yunanlar bizden para alıyorlar diyen Alman politikacılara bir cevap vermeliyiz” diyor.
Georgiadis “Onlara çok açıkça 'evet siz bize şuan geri ödemeli bir kredi sağlıyorsunuz ve biz bunu geri ödeyeceğiz. Ama hatırlayın bu paralar sizin bizden yıllar önce aldığınız ve bizim on yıllardır geriye talep etmediğimiz paralar” diye de ekliyor.
Fakat Almanya için konu çoktan kapandı.
Maliye bakanı Wolfgang Schaeuble raporu geri çevirirken Yunanistan’ı kemer sıkma politikaları üzerine yoğunlaşması konusunda uyardı.
1960 yılında Almanya 115 milyon Alman markı ödedi.
Bu ödeme Yunanistan’ın taleplerinin bir kısmını karşılarken, başka bir talepte bulunulmayacağı konusunda da anlaşmaya varıldı.
Merkel’in sözcüsü Philpp Misfelder “Euro kullanıma geçerken bu konuyu gündeme getirmeyen Yunanistan, Avrupa Birliğini ve Avrupa Merkez Bankasını aldattı” dedi.
“Yunanistan hükûmetinin ne yapmaya çalıştığını anlayamıyoruz” diyerek sözlerine devam etti.
Misfelder “Almanya hükûmeti ve Alman vergi mükellefleri zor durumdaki Yunanistan’la dayanışma içerisindeyken, Yunanistan günümüze çok uzak ve tamamen çözülmüş bir sorun için bize fatura kesiyor” dedi.
70 yıl sonra, Almanya ve Yunanistan Avrupa Birliği'nde müttefikler.
Tazminat konusu hala iki devlet arasında önemli bir mesele ve geçmişte yaşanan acılar hala buradaki halkın zihninde.
(BBC – 13.5.2013)