Sağlık Sistemi’nin çöktüğünü bir de yaşayarak gözlemleme imkânı! buldum.
Geçtiğimiz hafta bir kontrol sürecinin sonu olarak anjiyo yaptırmak da gerekti. Bunun için Devlet Hastanesi’nden aradılar, “yarın gel” dediler.
Ertesi sabah gittim… Benimle birlikte 15-20 kişi Kardiyoloji Bölümü’ne başvurduk. Çoğunluk anjiyo, kalbine pil takılacak olanlar veya diğer operasyonlar için bekleyenler var.
Bekliyoruz çünkü yataklar dolu ve bizim yatmamız için yatanların taburcu edilmeleri gerek.
Doktorumu gördüm beklerken, “seni öğlene alacağım” dedi.
Bekliyoruz biz… İçeride yatan hastalar bir bir taburcu edilmeye başladı.
Öğlene doğru bekleyenlerden bazıları da yavaş yavaş odalara alınmaya başlarken öğle üzeri aşağıya operasyona inmeye başladı operasyon bekleyenler…
Biri iniyor, biri çıkıyor…
Şunu söylemeden de geçmek doğru olmaz;
Doktorların, hemşirelerin, sağlıkçıların, idari personelin yoğun ve kesintisiz çabasını es geçmemek gerek.
Böyle bir çalışma yoğunluğunun özellikle çok dikkat edilmesi gereken canların emanet edildiği sağlık alanında oluyor olması takdire şayan…
Böyle koşullarda arada sesleri yükselen hemşire veya idari personele “neden sesinizi yükselltiniz?” diye çıkışılması hiç de haklı bir durum olamaz çünkü sonuçta orada çalışmaya çalışanların da insan olduğunu unutmamak gerekiyor.
Benim de sıram gelip aşağıya iki kişiyle birlikte indiğimde operasyon masasında “işi biten” hasta kaldırılıyor, ben yatırılıyorum.
İşlem kısa sürüyor, doktorumun operasyon masasındaki işlem sonrası “sorun yok” şeklindeki kısa açıklamasından sonra benim masadan kalkmam, bekleyenin masaya yatırılması gerekiyor… Operasyon sonrası ameliyat hemşiresinin yukarıya çıkmadan yapması gerekenler olurken ve ben sedye üzerinde beklerken sorularımı soruyorum;
“Bu yoğunluk her gün var mı?”
“Bugün daha o kadar yoğun değil.”
“Yani haftanın beş günü bu yoğunluğu yaşıyorsunuz…”
“Evet, fırından ekmek yetiştirmeye çalışıyoruz sanki…”
Hemşirenin işi bitip sedyeyle hasta taşıyan çalışana teslim ediliyorum… Ona da sorular devam ediyor;
“Sabahtan beri görüyorum… Sürekli inip çıkıyorsun… Şimdi öğleyi de geçti. Yemek yediniz mi?”
“Nasıl yiyelim! Devamlı böyle, vakit mi var?”
Lefkoşa’nın Merkez Hastanesi’nde hasta yoğunluğu böyle… Doktor ve çalışanların durumu da anlatmaya çalıştığım gibi…
Nüfusumuzun bilinmediği, Başbakan olarak atanan kişinin de “biliyorum ama söyleyemem” deme zafiyetini gösterdiği gibi bu bilinmezlik içinde sağlık sistemi hizmet vermeye çalışıyor…
Hatta o kadar bilinmez bir durum var ki artık yoğun bakım dolduğu için hastaların özele sevkedildiğini de duyuyoruz.
Yoğun bakım ve diğer yataklar doluyken, hastaların biri yatıp biri kalkarken sağlık sisteminden, çalışanların üstün özverisi olmasa hizmet alamayacağımızı bir kez de yaşayarak görmüş oldum.
***
Yeni hastane acil, yeni okullar acil ama buralar dururken Tatar’a Külliye, acil ihtiyaçların önüne geçti.
Bundan rahatsızlık duymayanların ülkesinde yaşamak ne kadar can yakıcısıysa da ben memleketimi sevmeye devam ediyorum.