Sağlık Yönetimindeki Keyfilik Çok Acı Bir Şekilde Deşifre Oldu

Aslı Murat

Pazar günü aldığımız bir haberle sarsıldık: “Mamasına alkol karıştırılan bir bebek hayatını kaybetti; ayrıca 6 bebek solunum cihazına bağlandı.” İlk başta bu duruma inanamadım. Ancak olayın basında yayılmasıyla birlikte, yalan haber yapması mümkün olmayan gazetecilere ulaşmak için çabaladım. Doğru olmadığını umarak, güvenilir bilgilere ulaşmaya çalıştım.

Saatler içinde her kanaldan benzer haberler gelmeye başladı. Peki, sessizliğe gömülen kimlerdi? Bilgi vermesi gereken siyasi yöneticiler ve idareciler. Ne kadar da tuhaf değil mi? Ailelerin çığlıkları gökyüzünü inletirken, o cephede tıs yok. Bebek yahu bebek, hepsi el kadar.

Bebeklerin aileleri, ilk ağızdan bilgi alması gerekirken, olup biteni basından öğreniyorlar. Düşünsenize, haber bültenlerinde çocuğunuzun öldüğünü veya sağlık durumunun kötüleştiğini öğreniyorsunuz. Bu durumda basını mı suçlayacağız? Hayır, elbette ki hayır. Eğer bu durum, ölümden önce fark edildiyse (sonraki açıklamalardan bunu anlıyoruz), neden aileye bilgi verilmedi? Sağlık Bakanı'nın yaptığı açıklama ise tam bir fiyasko! Neden mi? Çünkü “Polis Teşkilatı uygun bulmamış” diyor.

Özellikle bir avukat olarak çok iyi biliyorum. Soruşturma titizlikle yürütülmeli; tanıklara ve delillere müdahaleyi önlemek için dikkatli olunmalıdır. Ancak bu, aileler ve hasta yakınları için geçerli değildir. Hastalar ve hasta yakınları, hastanın sağlık durumu, uygulanacak tıbbi işlemler, bu işlemlerin fayda ve sakıncaları, alternatif yöntemler ve hastalığın seyri hakkında bilgi istemek ve almak hakkına sahiptir. Bu bir insan hakkıdır.

***

Dün akşam, Bugün Kıbrıs gazetesinden Emine Yüksel ile Acil Durum Hastanesi’ne gittik. Oradaki ailelerle kısa bir görüşme yapma fırsatı bulduk. İnsanlar, tüm acılarına ve kaygılarına rağmen mantığı elden bırakmıyorlar. Günlerdir bebeklerinin bakımını titizlikle yürüten doktor ve hemşirelere dair tek bir söz söylemiyorlar. Hayata tutunabilen bebeklerin aileleri, öncelikle çocuklarının iyileşmesini ve ardından sorumluların, başta Sağlık Bakanı olmak üzere, hesap vermesini istiyorlar. Bu konuda polise şikayette bulunduklarını belirtiyorlar.

Geçmiş deneyimler ışığında, sadece şu anda tutuklu bulunan 5 hemşire için soruşturmanın yürütüleceğine inanan pek çok insan var. Ancak konu, bunun çok daha ötesinde; bu bir sistem sorunudur.

Kamusal sağlık alanında yeterli denetim ve yatırım yapılmadığında, ihmali önleyici politikalar devreye sokulmadığında, sonuç kaçınılmaz olur. Anayasa, sağlık hizmetini devlete yükleyerek, herkesin bedensel ve ruhsal sağlığını koruması ve tıbbi bakım görmesi için devletin bir görev üstlendiğini düzenlemiştir.

Peki, uygulamada kamusal sağlık ne durumdadır? Acil Durum Hastanesi yasal bir hastane midir? Hangi yasalara göre kurulmuştur? Elektrik sistemi yasal mı, kaçak mıdır? Sağlık mevzuatında yeri var mıdır? Mevzuatta yeri olmayan bir hastanede çalışanların sorumluluğu nasıl değerlendirilmelidir? Devlet hastanelerindeki sağlık çalışanlarının çalışma koşulları nelerdir? ‘Kalabalıklaşan’ nüfusla baş edebilecek yeterli sağlık çalışanı mevcut mudur? Sağlık hizmetinde istihdamda liyakat nasıl sağlanmaktadır?

***

Ülkeyi yönetenler, son yıllarda kamu hizmetlerine gereken önemi vermeyip, gayet bilinçli şekilde sağlık sistemini çökerttiler. Eğitimdeki durumu açıkça anlatmama gerek yok; sağlık alanındaki çöküş, bir bebeğin ölümüyle yüzümüze sert bir tokat gibi çarptı.

Soruşturmanın başlatıldığı söyleniyor. Kim için? Vardiyadaki hemşireler için. Suyun alkolle karışması hata değil; ağır bir ihmaldir. Suçu ispatlananlar en ağır şekilde cezalandırılmaları gerekir.

Peki ya sağlığı yönetenler? Bebek ölüm sayılarının hemen hemen olmadığı gelişmiş ülkelerde bir bebek bu şekilde ölseydi, 6 bebek ise bu uygulamaya maruz kalsaydı, ilgili siyasilerin akıbeti ne olurdu?

Tabi ki istifa. Ama bizim gibi coğrafyalarda pek mümkün değil. Gelişmekte olmayı bırakın, çağdışı bir yönetime sahibiz.

Bugün susmak, insan hayatını tehlikeye atan keyfiliği normalleştirmek anlamına gelir. Susmayalım. Susmazsak, tüm sorumlular hesap vermek zorunda kalacak ve bir daha aynı acıyı yaşatmaya cesaret edemeyecekler.