Bu hafta sonu biraz da sağlıklı beslenmeden söz edelim.
Harvard uzmanları kanserden korunmak için ideal sağlık tabağının formülünü verdi: “Yarısı sebze-meyve, yarısı tahıl ve protein içermeli…”
Elbette bu tabağın işe yaraması için gıda denetiminin, güvenli tarım bilincinin ve kaliteli üretiminin olması gerekiyor.
Niye?
Çünkü o sebze meyveler hoyratça ilaçlanıyor, kontrolsüzce hasat ediliyor, gerekli denetimler yapılmadan sofranıza ulaşıyorsa, kendinizi korumak isterken, kanserle çok daha fazla yüzleşebilirsiniz.
Biz yine de olumlu gidelim.
Diyelim ki üretici bilinçli, denetim etkin, sorumluluk yüksektir!
Harvard Tıp Fakültesi’nden diyetisyen Eliza Leone’e göre yemeklerimizin çoğunluğunu sebze ve meyvelerden oluşturmamız gerekiyor.
Özellikle de renklilerden…
Tabağın yarısında mutlaka “sebze” öneriyorlar.
En az da kırmızı et olacak!
Yanlış okumayınız, EN AZ!
Sanırım en kötü alışkanlığımız bu.
Ete düşkünlük…
Halbuki mangal yandıkça ömrümüz geriliyor!
Hani şimdi çok şikayet ediyoruz ya et fiyatlarından…
Harika bir fırsat olabilir.
Hem eti bırakmak, hem de sigarayı!
Düşünsenize, yalnızca et ve sigaradan uzaklaşmak size ne kadar çok kazandırıyor.
Hem sağlığınıza hem de cebinize!
Uzmanlara göre tabağın yarısı sebze olacak, diğer yarısını ise dörde böleceğiz.
Dörtte biri esmer pirinç, buğday makarnası, yulaf gibi “tatsız” işler!
Yine o çeyrek içinde yumurta ya da az yağlı beyaz et tercih edeceğiz.
“Kırmızı eti sınırlandırın ve pastırma, salam, sucuk ve sosis gibi işlenmiş etlerden kaçının” diyor Harvard uzmanları…
Fasulye ve fındık da olabilir, et yemiyorsanız eğer…
Bir uyarı daha var, unutmadan…
“Patatesin kan şekeri üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle sağlıklı beslenme tabağında sebze olarak sayılmadığını unutmayın.”
Patates cipsine hiç girmiyoruz. (!)
Bir de yağlar var, şanslıyız!
Zeytin yağı önemli…
Yine bir uyarı: Az yağlı ‘sağlıklı’ anlamına gelmez!
İyi de ne içeceğiz?
“Şekerli içecekleri atlayın, süt ve süt ürünlerini günde bir ila iki porsiyonla sınırlayın ve meyve suyunu günde küçük bir bardakla sınırlayın.”
Su, kahve veya çay için!
Viski, şarap, cin, zivaniya ne diyorlar, bulamadım.
Kıbrıs bir başka ülkedir!
Senelerdir anlatılan, anlaşılmayan bir durum var.
Kıbrıs bir başka ülkedir!
Çok dillidir, çok dinlidir, çok seslidir, çok kültürlüdür ve bir ülkedir.
Başka bir ülke!
Kardeşinizdir, yavrunuzdur, komşunuzdur, sömürgenizdir, etinizdir, tırnağınızdır, teyzenizin oğludur, amcanızın kızıdır, her nasıl hisseder ya da hissetmezseniz kendi bileceğiniz iştir.
Ama bir başka ülkedir!
Başka bir kültür!
Başka bir coğrafya!
Başka bir hayat!
Başka bir gerçek!
* * *
Kıbrıs acılı bir ülkedir.
Korkular yaşamıştır çok, hınçlar büyütmüş, içinde öfkeler beslenmiştir.
Kimi kalleşçe, kimi ustalıkla, çoğunlukla bilinçli olmuştur tüm bunlar.
Milliyetçilikle kanatılmış, statü kavgalarıyla örselenmiş, şiddetle istismar edilmiştir.
* * *
Sömürge artığıdır Kıbrıs!
Gelen kusmuştur mide bulantısını, giden basmıştır sopasını...
İllaki başkaları yönetmek istemiştir, hep bir itaat beklentisi arzulanmış; hep süklüm püklüm olması istenmiş, hep eğilip bükülmesi beklenmiştir.
* * *
Yağma cennetidir, ganimet zehridir, dedikodudur, entrikadır, müzmin çıkar bekçiliğidir, bencilliktir, ikiyüzlülüktür, beleşçiliktir, içine kapalı bir güvensizliktir.
Kökleri buralara tutunanlar için yine de aşktır.Yobazlığın ve gericiliğin sökmediği, efelenmenin çok da hesaba gelmediği, keyfin ertelenmediği, kibrin sineye çekilmediği, her mevsim aşkın kanatlandığı, meyhane sofrasında içkinin besmeleyle yudumlandığı yerdir...
* * *
Yüzyıllardır defa defa kurtarılmış ama kurtulamamış, haraç mezat satılmış ama kimselere yar olmamış, çakır keyif kiralanmış ama içi içine sığmamıştır!
* * *
Yine gelelim en başa!
Onca anlatılıp, nice anlaşılmayana!
Bir başka ülkedir Kıbrıs.
Bambaşka!
Ne size, ne ona, buna!
Belki biraz hepsine!
Yine de kendine benzer en fazla, illaki kendine!
Biliyoruz, biliyorlar!
"Yalan söylediklerini biz biliyoruz.
Yalan söylediklerini kendileri de biliyor.
Yalan söylediklerini bildiğimizi de biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.
Gene de yalan söylemeyi sürdürüyorlar."
Aleksander Soljenitsin