Malsız mülksüz bir toplum muyuz biz?
Hani gözlerin alamadığı bağlarımız, avlusunda düğünler kurulan evlerimiz, dükkanlarımız ve barlarımız, atölyelerimiz ve hanlarımız nerede?
Kimse güneyde bıraktığımız malları konuşmuyor !..
Tüm derdimiz kuzeyde Rum malları?
***
Yeni yatırım turistik tesislerimizden birine gittim hafta sonu.
Rum malı üzerine...
Adımınızı atsanız kum, deniz.
Birisi yaklaştı yanıma, “Anladınız mı Cenk bey” dedi...
- “Neyi” dedim...
- “10 lira denize girmek için alıyorlar hem de çocuk büyük ayırmadan, bir porsiyon kebap 50 lira, tek bir kola 6 lira, tek bir Kıbrıslı, tek bir yurttaş gördünüz mü çalışan, yok!.. Sofradaki zeytin de su da reçel de ithal... Şimdi diyorlar ki nolacak? Verecekler mi? Söyleyiniz ne zaman bizim oldu buraları?”
***
Yolda geri dönüyorum.
Sultani üzüm almaya durdum.
Bu kez, Türkiye’den göçmen bir yurttaş, yol kenarıdaki tezgahın başında...
- “Bu mal mülk işi bira zor olacak galiba” dedi...
- Niye, diye sordum.
- Şimdi Rum gelip tarlasını isterse?
- Sizi adaya Türkiye getirdi, burada hayat kurdunuz, çocuklarınız burada doğdu, şimdi gerekirse tazminatınız ödenecek?
- Bize para mı verecekler, paramızı alacak ve dönecek miyiz, dedi...
- Size değil, dedim, malın sahibi Kıbrıslı Rum’a verecek Türkiye tazminatını, siz de mağdur olamayacaksınız, malın ilk sahibi de, kimse kaybetmeyecek...
***
74 öncesini güçlü bir algıyla yaşayanlar, bugün 60’lı yaşları devirmişler...
Savaşta doğanlar 40’ı geçmişler artık.
Yani ne Kıbrıslı Rumlar’ın ne de Kıbrıslı Türkler’in yaşadıkları evleri terk ederek, “yabancısı” oldukları bir hayata yeniden başlayacaklarını düşünmüyorum.
Anketler de bunu doğruluyor zaten.
Ancak elbette ‘mağduriyetinin’ giderilmesini isteyecek, yeni kuşaklar.
Kıbrıslı Türkler istemedi mi?
Yani ‘bıraktığı’ malın karşılığını talep etmedi mi herkes?
***
Kıbrıslı Rum mallarını ucuza kapatan ve üzerine büyük zenginlikler konduran patronlar biraz sancı çekecek elbette.
Ama onlar da yurttaşların sitemine kulak kabartsınlar biraz...
Rulet masalarının etrafında dönen zenginlik eğer yurttaşa dokunmamışsa, bunu bir düşünsünler...
Elbette çözümün sancıları olacak...
Çözümsüzlük sancısız mı ki?