Sahte Diploma skandalı ortaya çıkalı 1 yıldan uzun bir süre oldu. Onlarca soruşturma, tutuklama, duruşma yaşandı ancak ilgili üniversite hiçbir şey yokmuş, her şey yolundaymış gibi öğrenci kabul etmeye, eğitim vermeye, öğrenci mezun etmeye devam etti ve ediyor.
Olacak şey değil. Bunu kabul etmek mümkün değil. Ne var ki oldu ve kabul edildi. Bu topluma bu da reva görüldü.
Ancak uluslararası kurumların, yükseköğretimi kalite odaklı bir pencereden gören yaklaşımların bunu kabul etmesi mümkün değildi ve öyle de oldu:
YÖDAK’ın Avrupa Yükseköğretimde Kalite Güvencesi Birliği (ENQA) üyelik başvurusu kabul edilmediği gibi gözlemci üyeliği statüsü de sonlandırıldı.
Gerekçeler:
- Sahte diploma skandalı,
- Sahte diploma skandalı ile bağlantılı olarak YÖDAK eski Başkanının tutuklanması ve istifa etmek zorunda kalması,
- YÖDAK’ın nasıl bir kurum olduğunun bilinmemesi (Devlet kurumu mu? Bağımsız mı? Siyasetin gölgesinde mi?),
- Yükseköğretim alanı imajının zedelenmesine neden olunması.
“Üniversiteler Adası” sözleriyle yola çıkıp, “sahte diploma” ile yolu tamamlayan yükseköğretim anlayışının geldiği son nokta bu…
Yükseköğretimde pek dile getirmediğimiz, görmezden geldiğimiz ama en az sahte diploma kadar hatta odan daha ciddi, daha derin ve gelecekteki etkilerinin bugünkünden daha vahim sonuçlar doğurabilecek bir başka konu daha var: Kolay diploma…
Bugün KKTC’de aktif olarak faaliyet gösteren 23 üniversite var. Bunların tamamının kaliteye önem verdiğini söylemek çok zor. Yükseköğretimi gelir getiren bir sektör olarak gören siyasi anlayışa hizmet edercesine birbirlerinden öğrenci çalmak için uğraşan üniversite yönetimleri var.
Üniversiteleri “aynılaştırma” sorunumuz var. Bütün üniversiteler birbirinin aynıymış gibi görüyoruz. Akşamdan sabaha kurulan apartman üniversiteleri ile UK-ENIC denkliği, ABET akreditasyonu olan DAÜ’yü bir tutabiliyoruz mesela…
Giriş koşulları, devam koşulları, mezuniyet koşulları, öğretim üyelerinin taşıması gereken yeterlik koşullarına bakılmaksızın o apartman üniversitenin verdiği diploma ile DAÜ’nün verdiği diplomayı denk tutuyoruz.
Üniversitelerimizin;
- Kurumsallaşma, özerklik ve denetim sorunu var.
- Araştırma-geliştirme çalışmalarını yükseltme sorunu var.
- Öğretim elemanların özlük hakkı sorunları var. Üniversiteleri patronlarının bir sözü ile işe başlayıp, yine bir sözü ile işten atılabilen öğretim elemanlarının çalışma yaşamı sorunları var.
- Kabul koşulları, devam koşulları, mezuniyet koşulları tamamlanmadan öğrencisini mezun etme, kolay diploma verme sorunları var.
Kısacası “sahte diploma” ile “kolay diploma” arasında tükenen, bu anlayışın devam ettiği müddetçe yok olmaktan kurtulamayacak bir yükseköğretim alanımız var.
Sözün özü: Üniversiteleri, gelir getiren bir meta olarak görmeyen, bilimsel temellere dayanan, açık, şeffaf, amacı anlaşılır ve "veriye dayalı" bir yükseköğretim politikasına ihtiyacımız var.
Anlayana Gülmece
Kayıp Vidalar
Arabanın lastiği akıl hastanesinin önünde patlar. Adam arabayı kenara zor yanaştırır. Hemen dışarı çıkar. Kriko, yedek lastik, “stavro” anahtarı derken tekerleği söker. Tam söktüğü anda, tekerleği tutan vidaların dördü birden yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. Mazgal açılır gibi değil, vidalara ulaşmak mümkün değil. Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar, çaresiz kaldırıma çöker.
Olayı en başından beri akıl hastanesinin bahçesindeki demir parmaklıklar ardından izleyen bir akıl hastası adama seslenir:
- Nedir ama yaptığın öyle?
- Yahu sorma! Lastik patladı ve değiştirirken vidaları kaybettim…
- Düşündüğün şeye bak! Diğer lastiklerden birer tane çıkar. Takacağın tekerleğe koy hepsi 3 vidalı olsun… Lastikçiye kadar idare eder.
Çok cazip gelen bu fikirle adam hemen denileni yapar. Bir yandan da bu fikir kendi aklına neden gelemdi diye hayıflanır. İşi bitirdikten sonra akıl hastasına dönerek söze başlar:
- Senin ne işin var Allah aşkına tımarhanede! Bak ne güzel fikir verdin.
- Eeee… Biz burada delilikten yatıyoruz… Aptallıktan değil.
Okumuş muydunuz?
Dün yaptığınız şey size hala çok iyi görünüyorsa, bugün yeterli değilsiniz demektir.
Earle Wilson