ŞAKA DİYE KURMADIK...

Ferdi Sabit Soyer

 

Ekonomik olarak mevcut durumun olduğu gibi devam etmesini, hatta kamu kaynaklarından daha fazla ödemenin yapılmasını talep edenler, "parayı bulan gelsin ve yönetsin" diyor. Ama bunu ifade edenler,  ayni zamanda,  Türkiye'nin irademize müdahale ettiğine dönük olarak, en fazla şikayet edenlerdir de…

Ekonomik, sosyal ve Kıbrıs sorunu bağlamında toplumuzda yaşadığımız tartışma ve çatışma konularına bir bakmakta fayda var.
Kıbrıs sorununda mülkiyet ve toprak konusu hemen hemen her şeyin önünde tutularak tartışma yaşanmaktadır.
Önemli bir kesim çıkış yolu olarak, hiç bir geri adım atmadan, mevcut durumun karşı tarafça olduğu gibi kabulünü beklemektedir..
Ekonomik konularda, kamu çalışanları açısından baktığımızda, sorunların, "parayı bulan gelsin, yönetsin" yaklaşımı ile çözülmesi beklentisinin,   kimi sendikacılar tarafından dile getirildiğini görmekteyiz.
İş dünyasının kimi sözcüleri açısından ise sorunlar, büyük ölçüde kamu kaynaklarının çalışanlara daha az aktarılmasının çözüm yolu olarak görüldüğü ifade edilmektedir.
Ancak bu kesimlerin her birinin, kendi meşrebine göre ayrı ayrı, çok büyük sözlerle ifade ettiği, son derece önemli ulusal ve toplumsal hedefleri de var.
Kıbrıs sorununda toprak ve mülkiyetle ilgili, en küçük bir geri adım atılmamasını talep edenler, ayni zamanda çözümle ilgili olarak, hem Kıbrıs Türk halkının evrensel kabul görmesini, hem de Kıbrıslı Rumların bizi tanımasını da istedikleri çok açıktır.

PARAYI BULAN...


Ekonomik olarak mevcut durumun olduğu gibi devam etmesini, hatta kamu kaynaklarından daha fazla ödemenin yapılmasını talep edenler, "parayı bulan gelsin ve yönetsin" diyor.
Ama bunu ifade edenler,  ayni zamanda,  Türkiye'nin irademize müdahale ettiğine dönük olarak, en fazla şikayet edenlerdir de...
Ekonomik olarak, kamu kaynaklarının daha fazla iş dünyasına aktarılmasını savunanlar ise, devletin yayınladığı vergi listelerinde, anlı şanlı bazı isimlerin ve firmaların zarar beyanı ile vergi vermemesine karşı da seslerini de çıkartmayanlardır.
Ama ayni zamanda, yerel üretimin ve sermayenin de dış sermaye karşısında eridiğinden de şikayet etmektedirler...
Kısacası büyük büyük sözlerle, ulusal veya toplumsal olarak önemli hedefleri ifade edenler, ayni zamanda yerli sermayenin ve üretimin yabancı sermaye karşısında eridiğinden de şikayet etmektedirler.
Dolayısı ile dönüşüm için mevcudun her alanda sürdürülemez olduğunu görmek ve bunun için ne yapılacağına dönük önce düşünmek, sonra karar vermektir önemli olan... Yani toplumsal olarak özveriyi, her kesimin paylaşmasını gündeme almaya cesaret etmektir maharet...
Hem kendi kendimizi idare etmekten ve irademizin üzerinde hiç bir Güç'ün yer almamasından söz edeceksiniz, sonra da çıkıp, "parayı bulan gelsin ve yönetsin" diyeceksiniz.
"Parayı bulan" dediğiniz, ayni zamanda bunu bir yerden alandır da... O zaman parayı verecek olan neden aracı kullansın?
Kendisi doğrudan yönetmeye neden girmesin? İşte şimdi geldiğimiz aşama budur. 2009 seçimlerinde de böyle denmişti. "Parayı bulan gelsin".
En iyi para bulacak olan da Sayın Eroğlu idi, onlara göre.
Bu yüzden Sayın Eroğlu ile protokoller imzaladılar.
"O", Elektrik paralarını düşürecek, seyrüsefer ruhsatlarını azaltacak, maaşları artıracaktı. Törenlerle protokoller imzalandı.
Ne oldu? 2009 seçimlerini kazandı. Arkasından ne geldi?
2009 protokolü.
Bu protokolle ne gelişti? "Parayı en iyi ben alırım" diyene, parayı veren de neden sana vereyim ki ben düzenlerim dedi.
Böylece, inisiyatif, Yardım Heyetine gitti.
Sonra "parayı en iyi ben alırım" diyen, hem de "birinci sorumlu" olarak oturup mektup yazdı, paranın esas verenine... Dedi ki, "Halil İbrahim Akça'yı görevden alasın"...
Ne oldu? Görevden Al dediğini, bu ülkeye Büyükelçi olarak atadı.
Evet, bunca yaşanmışlıktan sonra dahi, "hala parayı bulan gelsin yönetsin" diyorlar ve özveriyi, kendi kendimizi yönetme noktasına ulaşmak için hala gündemde tutmamayı meziyet saymaya devam ediyorlar.
Demek ki yaşadıklarımız daha yetmedi. Başımıza daha büyük cezaların gelmesine körlemesine yol döşemek hala meziyet sayılmaktadır...
Neden?
Çünkü artık örgüt yöneticiliği bir görev olmaktan çıktı, amaç oldu.
Çünkü kendi kendimizi yönetme olgusuna ulaşmak için önemli değişimlerin özveri de gerekirken cesaretli söylem ve tavırlarının sözcüsü olmak, konumu korumanın riskini oluşturmaktadır. Ne güzel," parayı bulan gelsin yönetsin, bul ve öde" demek, ne güzel ve kolay..
Dolayısı ile önemli olan büyük sözler değildir.
Ciddi ve önemli hedeflere ulaşmak için, statükonun bize her alanda, sırf statüko sürsün diye sunduğu ve bugün artık taşınamaz bir yük halini alan düzenlemelerin; barış, demokrasi ve toplumsal varlığımızın gelişerek sürmesi için değiştirilmesi hedefini öncelikli görev olarak almak gerekir....
Buna yol açmak ve ulaşmak için de, paylaşılacak özverileri, toplumca gündeme alıp almayacağımız konusu, arayışın en önemli başlığı olmalıdır...
Bunu başaramaz ve mülkiyette her şey olduğu gibi kalsın, ekonomik olarak da, parayı veren versin, bulan yönetsin ise yaklaşımız, "biz,tarihe şaka olsun diye bu devleti  kurmadık" diye atılan nutuklara karşın, şaka bile yapılamayacak bir hale düşeceğimiz açık ve nettir..