Salih Öztoprak“Adaya zorla göçmen yerleştiriliyor”

Konuk Yazar

YAZI DİZİSİ / Salih Öztoprak (3)

Dr. Abdullah Korkmazhan’ın “TÜRKİYE SOLUNUN KIBRIS ÇIKMAZI” isimli kitabından alıntılar



Abdullah Korkmazhan’ın TKP yöneticilerinden Veysel Sarısözen’le yaptığı söyleşide Sarısözen: “TKP’nin Ecevit hükümetine yönelik ‘destek’ politikasını  Kıbrıs’ın işgaline destek olarak anlamak biraz tek yanlı bir görüş olur. TKP, Kıbrıs işgaline karşı çıkmıştır. TKP MK yayınladığı bir bildiriyle ‘Mehmetçik memleketine dön’ çağrısı yapılmıştır.


23 Ağustoz 1975’de Bremen’de düzenlenen Uluslararası Dayanışma Forumu’na katılarak bir konuşma yapan TKP temsilcisi, Kıbrıs’ta iki topluluğun Amerikan emperyalizminin ve NATO’nun müdahalesine kadar kardeşce yaşadığını söylemekte ve emperyalizmin iki toplum arasına düşmanlık soktuğunu belirtmektedir.

Kıbrıs’ın bağımsız bir dış politika izlemesini engellemek ve Ada’daki emellerini gerçekleştirmek için emperyalizmin Yunan Cuntası eliyle darbe yaptırdığını aktarmaktadır. Yapılan konuşmada Türkiye Komünist Partisi’nin, Türk ordusunun adaya yaptığı çıkartma ardındaki gerçekleri ve şövenist, militarist çevrelerin amaçlarını ilk günden halka açıkladığını ve yayınladığı bildiride Türkiye’deki gerici çevrelerin Ada’yı  işgal etmek ve onu NATO üssü haline getirmek niyetinde olduğunu söylenmiştir. 

Mart 76’da TKP, Emekçi Halkın İlerici Partisi AKEL ve Yunanistan Komünist Partisi (KKE) genel sorunlar ve Kıbrıs sorunu üzerine bir bildiri yayınladılar. Her üç parti, ABD’nin Kıbrıs’a karşı kurduğu komploların doruk noktası olan faşist darbeyi ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını çiğneyerek üzerine oturduğu bölgeyi  sömürgeleştirmeye çalışan Türkiye’yi şiddetle kınadılar.

Her üç parti Kıbrıs sorununun, BM çerçevesinde, barışçıl ve adaletli bir biçimde çözümlenmesi için çalışmalarını koordine etmek konusunda görüş birliği içinde olduklarını bildirip, Türk ve tüm yabancı birliklerin bir an önce ve şartsız çekilmesini, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, egemenliğine saygı gösterilmesini istediler.


“Demokratik bir düzen” talebi
 

TKP, 10 Aralık 1976’da AKEL Merkez Komitesi’ne gönderdiği mesajında 50. Yılını kutlarken işgal bölgesinde yapay bir devlet kurulduğuna ve Türk hükümetinin Ada’ya zorla göçmen yerleştirdiğine dikkat çekiyor ve buna karşı olduğunu bildiriyordu.

TKP 26 Şubat 1977’de Parti Konferansı belgesi olarak yaptığı açıklamada partinin Kıbrıs’ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygı gösterilmesinden, Türk ve Rum toplumlarının karşılıklı çıkarlarını gözeten demokratik bir düzen kurulmasından yana olduğu belirtilmiştir. TKP ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerin ve tüm yabancı askerlerin çekilmesini, Türk işgal bölgesinde kurulmuş olan federe devletin varlığına son verilmesini, evlerinden barklarından sürülen veya kaçmak zorunda bırakılan Türk ve Rum göçmenlerin 20 Temmuz’dan önceki yurtlarına dönmeleri ilkelerini savunduğunu belirtmiştir.

Makarios’un ölümü


Nisan 1977’de AKEL, KKE ve TKP’nin yayınladığı ortak bildiride Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak, Sovyetler Birliği’nin önerdiği gibi uluslararası bir toplantı yoluyla çözümlenmesi gerektiği bir kez daha vurgulanmaktadır. Her üç parti bütün yabancı ordu birliklerinin Ada’dan çıkarılmasını, yabancı üslerin kaldırılmasını, Kıbrıs’ın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün uluslararası gerçek güvence altına alınmasını talep etmekte, yurtlarından edilen Kıbrıslı Rumların ve Türklerin evlerine dönmelerini, kaybolanların ne olduklarının saptanmasını istemektedir.

3 Ağustoz 1977’de Makarios’un ölümü üzerine Yürüyüş dergisinde yayınlanan bir yorumda Makarios’un ölümünün emperyalistleri sevindirdiği, Kıbrıs’ı Makarios’un ölümünden sonra daha zor günlerin beklediği ve Kıbrıs’ın NATO üssü olmaması için AKEL ve ilerici güçlerin birliğinin sağlanmasının ve desteklenmesinin ivedi bir görev olduğu belirtilmektedir.

1979 Şubat ayında yine bir araya gelen AKEL KKE ve TKP hazırladıkları ortak bildiride her üç parti Kıbrıs sorununa yönelik duruşlarını yinelemekte ve BM’nin hiçbir kararının uygulanmamış olmasından kaygı duyduklarını belirtmektedirler.

Emperyalizmin çözümle ilgilenmediğini, Kıbrıs’ı Türkiye ile Yunanistan arasında bölerek NATO’nun askersel güçlü bir köprü başı yapmak istediği belirtildiği bildiride Türk ordusunun el koyduğu bölgelerde ‘Bağımsız Türk Devleti’nin’ tek yanlı olarak ilan edilmesinin büyük bir tehlike olduğu vurgulanıyordu.


“Emperyalist karışma olmaksızın”

Kıbrıslı  Türk ve Kıbrıslı Rumların emperyalist karışma olmaksızın, barışçıl görüşmeler yoluyla soruna çözüm bulmalarını desteklediklerini açıklayan üç parti, BM kararlarının uygulanması ve gerçekten bağımsız, egemen, toprağı bütün, bağlantısız, demokratik ve askersizleştirilmiş bir Kıbrıs için Kıbrıs halkının yürüttüğü savaşımı desteklediklerini beyan ettiler.

Abdullah Korkmazhan’ın TKP yöneticilerinden Veysel Sarısözen’le yaptığı söyleşide Sarısözen: “TKP’nin Ecevit hükümetine yönelik ‘destek’ politikasını  Kıbrıs’ın işgaline destek olarak anlamak biraz tek yanlı bir görüş olur. TKP, Kıbrıs işgaline karşı çıkmıştır. TKP MK yayınladığı bir bildiriyle ‘Mehmetçik memleketine dön’ çağrısı yapılmıştır.


Türkiye İşçi Partisi’nin(TİP)Kıbrıs sorunu ile ilgili açıklamaları:

Mehmet Ali Aybar’ın (Hukuk doktoru, milletvekili, TİP Genel Başkanı) 10 Mayıs 1964 yılında partisinin Genel Yönetim Kurulu toplantısındaki konuşmasından:

Ortadoğu’da çıkarları gereği Kıbrıs’ı kaybetmek istemeyen İngilizler’in bu hesap çerçevesinde yaptığı davete, dönemin maceracı Türkiye hükümeti helak olurcasına koşmuş ve bu tarihten sonra Kıbrıs, Türkiye için buhranlar yaratan bir mesele haline gelmiştir. Şu anki hükümet Kıbrıs konusunda ve dış politikada duygusal ve batı ittifakı lehinde hareket ederek hatalar yapmaktadır. Kıbrıs’ta devam eden kanlı olaylara bir an önce son verilmesini ve Kıbrıslı Türklerin can ve mal emniyeti ile insanca yaşama haklarının güvence altına alınmasını talep ediyoruz. Fakat bütün bu işler ancak Kurtuluş Savaşı Türkiyesi’nin vazgeçilmez temeli olan Misak-ı Milli ışığı altında yürütülen, kişiliği olan bir politika ile başarılabilir. Türkiye’nin bugünkü sınırları dışında hiçbir toprak parçası üzerinde iddiası olmamalıdır.

Atatürk bu nedenle ‘Yurtta barış Dünyada barış’ilkesine sarılmış, Lozan’da çizilen sınırların korunması için komşularla dostluk politikasını kurup yürütmüştür. Atatürk’ün dış politikasının birinci hedefi komşu ülkelerle paktlar yapmaktı. Onun ölümünden sonra dış politikanın bu temel hedefi bırakıldı Kıbrıs’ta içine düştüğümüz çıkmaz son bir tahlil ile temellerini Atatürk’ün attığı Kurtuluş Savaşı Türkiyesi’nin Misak-ı Milli politikasından uzaklaşılmış olmasının sonucudur. Kıbrıs sorununun içeride huzur kaçırıcı bir ortam yaratmasına katiyen izin verilmemesi gerekir.’

Aybar, Bursa konuşmasında Kıbrıs’ ı bağımsız bir Cumhuriyet olarak kabul eden bir yaklaşım sergilemiş, Kıbrıslı Rumların İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadelelerini ön plana çıkarıp, Kıbrıslı Türk liderliğini ve TC hükümetlerini ise emperyalizmle işbirliği içinde olmakla suçlamış ve Türkiye’nin, Lozan’dan1955’e kadar Kıbrıs meselesi olmadığını ön plana çıkarmıştır.

Bunun yanında Misak-ı Milli vurgusu ile Kıbrıs üzerinde hak iddia edilemeyeceğini, dolayısıyla askeri müdahaleye karşı olduğunu Türkiye’nin birçok kez Kıbrıs’a müdahalede bulunma girişiminde bulunduğu bir dönemde cesaretle söyleyebilmiştir.

Aybar’ın 9 Mayıs 1965 tarihinde yaptığı konuşmadan:
“Biz üslerden temizlenmiş silahsızlanmış ve bağımsızlığı milletler arası bir antlaşma ile garanti edilmiş bir federatif Kıbrıs statüsü savunursak,3.Dünya devletlerinin ve sosyalist devletlerin desteğini kazanabiliriz.(TİP 1960 Antlaşmasının çözüm için değil NATO’nun çıkarlarının korunması amacıyla yapıldığına inanmaktadır)

Aybar’ın 27 Aralık 1965’deki konuşmasından: “Türkiye’nin Kıbrıs tezi, askeri üslerden temizlenmiş, uluslararası garanti altında tarafsızlaştırılmış ve her iki toplumun  eşit haklarına dayanan federatif, bağımsız bir Kıbrıs olması gerekir.’

Nisan 1970 sayılı Aydınlık dergisinde Kıbrıslı devrimci Fuat Fegan şunları yazar:

“Esas olanın tüm Kıbrıslıların asıl düşman olan emperyalizme karşı birleşmesidir. Kaçınılması gereken yanlış değerlendirmelerin başında, yıllardan beri yapıldığı gibi Ada’daki Rum yönetimi ile Yunanistan’daki faşist cuntayı aynı sepete koymaktır. Oysa Ada’daki Rum yönetimi sağ ve sol unsurların bulunduğu emperyalizm karşıtı bir cephedir. Kıbrıslı Türklerin de ayni cephede yer aldıkları gün Ada’nın gerçek kurtuluşunu hiç bir güç engelleyemeyecektir.

 

---------------------
YARIN: Gençlik örgütlerinin bildirileri