Ünlü Kıbrıslırum film yönetmeni Panikos Hrisantu, 2009 yılında Mikis Theodorakis’le yapmış olduğu video röportajı, sanatçının vefatı üzerine kamuoyuyla paylaştı. Theodorakis, video röportajda Sampson’la tesadüfen karşılaştığı bir ortamda onun şoke edici açıklamalarını, bunlara içten içe isyan ederek Makarios’a onu şikayet etmeye koşmasını ve sonrasında yaşamış olduğu düşkırıklığını aktarıyor.
Benzer açıklamaları, Theodorakis’in hatıralarını içeren bir kitapta da aktarmış olduğu da belirtiliyor. 85inci yaşgünü nedeniyle Yeorgios Maluho’nun sorularını yanıtlayarak bunun kitaplaştırılmasına neden olan Mikis Theodorakis, sözkonusu biyografyasında da Sampson’la ve Makarios’la yaşadıklarını aktarmıştı.
VİDEODA NELER VAR?
Konuyla ilgili olarak Rumca olan videoda neler olduğunu değerli arkadaşımız, barış atkivisti, İşçi Demokrasisi’nden Fedon Vasiliadis’ten bizim için İngilizce’ye çevirmesini istedik. O da bizi kırmayarak, bu konuda özetle şöyle yazdı:
*** 1964 yılında Mikis Theodorakis Kıbrıs’a gelmişti çünkü ilk kez “AKSİYON ESTİ” (“Axion Esti”) adlı müzik albümü Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu’nda (RİK’te) radyoda yayımlanacaktı.
*** Kıbrıs’ı bu ziyaretinden hatırladıklarını aktarıyor Mikis Theodorakis – bir gece arkadaşları kendisini bir tavernaya götürmüş ve orada Sampson’la karşılaşmışlar, arından da Mikis Theodorakis Makarios’la bir görüşme yapmak istemiş ve görüşmeye gitmiş.
*** Mikis Theodorakis’le Panikos Hrisantu, 21 Kasım 2009 tarihinde Atina’da Mikis Theodorakis’in evinde bir röportaj yapmıştı. Bu röportajda, canavarlar ortaya çıkıyor – Sampson’un itirafları ve bunlara karşılık Makarios’un “toleransı” ortaya dökülüyor…
*** Panikos Hrisantu’ya bu röportajı videoya kaydettiği ve şimdi de bu videoyu bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz! Büyük olasılıkla bu röportajdan eğer bir kitapta söz edilecek olsa, herhalde o kitap büyük olasılık yasaklanardı ya da ilgili sayfalar yırtılıp atılırdı! Kimbilir, belki de Anastasiadis hükümeti ve/veya onun Eğitim Bakanlığı, sözkonusu videonun YouTube’tan kaldırılmasını dahi talep edebilir. (Burada söylemeye çalıştığım şey yakın geçmişte Kıbrıslırum Eğitim Bakanlığı tarafından devlet hocalarına Oxford Discover Futures 3 Eksersiz Kitabı’nın belli bir sayfasının yırtılarak ortadereceli okullardaki öğrencilere verilmesi yönünde vermis olduğu skandal talimattır. Sözkonusu sayfada yüzyıl önce yeni oluşturulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e çeşitli atıflarda bulunulmaktaydı ve eksersizin başlığı da “Türkiye’nin en büyük kahramanı” idi. Daha sonra bu talimat değiştirilmiş ve kitap bütünüyle okullardan geri çekilmiştir!)
*** Ben bu videodan 6ncı dakika 43üncü saniyeden itibaren videonun sonuna kadar bant çözümü yapıp söylenenleri kağıda dökmüş bulunuyorum. Sözkonusu videonun linki şöyledir:
https://www.youtube.com/watch?v=n77G9r66A68
MİKİS THEODORAKİS: (Tavernaya) girer girmez, içerideki basamaklardan bakmıştım, orada bulunanlardan birisi ayağa kalkmış, kadehini kaldırmış ve “Miki, sağlığına içiyorum, ben Sampson’um. Türkler’i yemek için bize katılır mısın?” demişti. Şoke olmuştum. Yanımda bulunanlara dönmüştüm, onlar da “O kendine özgü bir vaka, ona çok aldırma” demişlerdi…
Sampson kendisine katılmamız için bizi çağırıyordu… Her neyse, nihayetinde Sampson bizim masamıza gelmişti ve konuşmuştuk. Ona derhal sormuştum: “Bir Türk’ü nasıl yeriz, kaynanmış mı, kızarmış mı, yahni mi, sen bunu nasıl yapıyorsun?” diye.
Sampson ise “Hayır, onları çeşmede yiyoruz” demişti… “(Kıbrıslıtürkler’in) evlerini aldık, suları yoktur, su almak için dışarı çıkp çeşmeye gitmek zorundadırlar… işte o zaman onları öldürüyoruz” demişti.
“Ben böyle bir şey dinlemek istemiyorum” deyince de Sampson, “Madem böyle bir şey işitmek istemiyorsun o zaman yarın gel, istersen ben gelip seni alırım. Nerede kalıyorsun?” demişti.
Ben de ona “Otelde kalıyorum” demiştim.
Sampson ise, “Yakın geçmişte bazı temizlik operasyonları yaptık ve ben size neler yaptığımızı ve oralarda ne tür çatışmalara girdiğimizi göstermek istiyorum” demişti.
Ve (ertesi günü) alıp beni götürdü, ben Sampson’la ve başka bazı Kıbrıslılar’la gittim. Ve orada, bir evden diğerine geçerek bana orada kimin yaşadığını, şurada kimin yaşadığını anlatıyordu. Kimleri öldürdüklerini ve hangi kadınlara tecavüz ettiklerini anlatıyordu… Ve kanlar içinde bir iç çamaşırı görmüştüm, bu korkunç birşeydi.
Oradan ayrılır ayrılmaz doğrudan Makarios’a gittim ve derhal onu görmeyi talep ettim. Onu görüp tanışmak istiyordum. Ona “Sizi rahatsız etmek istemem ama ben Mikis Theodorakis ve şu anda Kıbrıs’tayım” demiştim. “Evet, senin kim olduğunu tanıdım” diye yanıt vermişti bana Makarios.
“Sivil nüfusa karşı buradaki Rumlar’ın böylesine korkunç şeyler yapması mümkün müdür?” demiştim Makarios’a.
Makarios da bana “Ancak ne yazık ki Bay Theodorakis, Sampson bizim tek umdumuzdur çünkü bizim bir ordumuz yoktur, silahsızız. Ve Sampson’un silahlı 500 adamı vardır ve Lissaridis’in de 200 silahlı adamı vardır. Gücümüz budur ve bu güç olmaksızın bir şey yapamayız” demişti.
“Evet ama” demiştim Makarios’a, “benim anlamadığım şeyi, bu adamın bir cani olduğunu ve yaptığı herşeyin bedelini bizlerin ödeyeceğini göremiyor musunuz? Ve her halukarda böylesi şeyler, biz Yunanlılar için uygun değildir” demiştim ona.
Makarios ise, “Ben sizi tam olarak anlıyorum Bay Theodorakis, söylediğiniz herşeyi anlıyorum ancak “zorunluluk, hiçbir yasa tanımaz/tanrılar bile zorunlulukla savaşamaz”…” diye konuşmuştu.
Eh, Makarios da bizzat Sampson’a karşı göstermiş olduğu bu toleransın bedelini ödemiştir…”
ANDONİS KURSUMBAS’IN PAYLAŞTIKLARI…
“Kıbrıs bölünmüş yurt” başlıklı sosyal medya sayfasının yöneticisi Andonis Kursumbas da, bu videoyu paylaştıktan sonra ünlü müzisyen Mikis Theodorakis’in benzer şeyleri, biyografisinin anlatıldığı kitap için Yorgios Maluho’ya da anlattığını hatırlatıyor...
Sözkonusu kitaptan şunları aktarıyor Andonis Kursumbas:
“MİKİS THEODORAKİS VE KIBRIS...
“(Kıbrıs’ta) tanıştığım üçüncü şahıs Sampson idi. Bir gruptaydım, benim ekibim çoğunlukla AKEL’dendi, bir toplantı yapmıştık, sonra birisi “Hade gidip birşeyler yiyelim” demişti. Bir lokantaya gidiyorduk, vakit biraz geçti, biraz geç kalmıştık. Lokanta neredeyse boştu, gerilerde bir yerde büyük bir grup vardı, yemeklerini bitirmişler, şarkı söylüyorlardı... Beş ya da altı kişiydik. Bizler kapıda görününce, aralarından birisi ayağa kalkmıştı, sarhoş gibi görünüyordu ve bana doğru dönüp bağırmıştı, “Hey Miki, ben Sampson’um!” diye.
Yanımdakilere, “Bu kimdir?” diye sormuştum.
Birisi bana, “Bu adam deli bir adamdır, buralarda en büyük orduya sahiptir” demişti.
Ben de, “Ordu mu? Ne ordusu?” demiştim.
“Bizim iki ordumuz var. Lissaridis’in ordusu var, 200 kişiliktir bu. Bunun da 400’den fazla adamı var” demişti...
“Dörtyüz...” demiştim.
“Evet” demişti yanımdaki şahıs, “Tek ordumuz budur. Onun dörtyüz kişilik ordusu vardır...”
(Sampson) gelip bana sarılmış ve “Miki, seni tanımak çok güzel” demişti. Diğerleri kahkahalarla gülüyorlardı.
(Sampson) bana, “Gidip bir Türk yemek ister misin?” demişti.
Ben de ona, “Sen bir Türk’ü nasıl yersin? Kebap mı yaparsın, kavurur musun, kaynatırmısın, bir Türk’ü nasıl pişirirsin?” diye sormuştum.
“Ha ha ha!” diye yüksek sesle gülmüş ve “Gidip yiyelim, şimdi zamanıdır. Bütün gün onları izole ettik ve şimdi suları da yoktur. Şimdi su almaya gidecekler, biz de onları bekleyip öldüreceğiz.” Demişti.
Duyduklarıma inanamıyordum.
Bana bir randevu vermişti ve “Gelip göresin, Türkler’i nasıl yeriz” demişti.
Yanımdakilere, “Merak ettim, nedir bunun yaptığı, gidip bakacağım” demiştim.
Lefkoşa’da bazı çatışmalar olmuştu ve Rumlar, bazı Kıbrıslıtürkler’in evlerini almıştı... Beni alıp bunları göstermişti bana...
Ertesi günü Makarios’laydım ve ona “Sampson’la tanıştım. Onun bir ordu sahibi olduğunu öğrendim ve korktum. Çünkü bir Türk düşmanıdır. Bana gidip bir Türk’ü yememizi söyledi, sonra da bana yaptıklarını gösterdi. Nedir bunlar? Nereye gidiyoruz?” demiştim.
“Ne yazık ki” demişti Makarios bana, “biz tümüyle korumasız vaziyetteyiz. Öte yandan Türkler kendi kendilerini silahlandırıyorlar ama bizim hiç silahımız yoktur. Bizi bir tek Sampson koruyor, ne yapalım? Savunmamıza bakıyoruz... Kimi Zaman Türkler sürekli jetleriyle üstümüzden geçiyorlar ve o kadar alçaktan uçuyorlar ki kalbiniz donuyor. İnsanlar sokaklara dökülüyor ve ne yapacağımızı soruyor... O zaman Cumhurbaşkanı Papandreu’yu aradım ve kendisine, “Burada Türkler bize meydan okuyor, uçakları alçaktan uçuyor ve sinir harbi yapıyorlar. Lütfen bize iki üç tane Yunan uçağı gönderiniz ki Helenizm de orada, burada teşvik edilebilsin” dedim. Papandreu bana ne dedi dersiniz? “Keşke yapabilseydim ancak uçakların yakıtının bulunduğu deponun anahtarları Amerikalılar’dadır, ben size uçak gönderemem!” demişti... Bize tek kalan Sampson...” diye konuşmuştu bana Makarios. Bunlar büyük kaygı içerisinde bana Makarios’un söyledikleriydi...
Belli ki İngilizler Sampson’a para veriyordu, o da Kıbrıs’ın en büyük gazetesini çıkarıyordu, korkunç olanakları vardı. Eğer onu görseydiniz, bir futbolcuya benziyordu, mahallede hani çok konuşup ama ne söylediğini bilmeyen bir çocuğa benziyordu.
Bu gazeteyi çıkarırken Sampson, 65-66 yıllarında ben Kıbrıs’a gidiyordum... Beni ofisine davet etmişti, orada Lenin’in resimleri vardı.
“Şimdi de Marksist mi oldun?” demiştim ona...
Büyük bir yürüyüş olacaktı Leymosun’dan yirmibeş kilometre kadar, 45 derece sıcaklıkta... Sabah oraya gitmiştik, Leymosun’a doğru yürüyorduk, Sampson da ilk barış yürüyüşüne komünistlerle birlikte katılmıştı! Benden Lenin hakkında kendisine konuşmamı istiyordu, Marksizm-Leninizm hakkında... böylesi absürd şeyler...”
(Sözkonusu metinleri paylaştıkları için arkadaşlarımız Fedon Vasiliadis ve Andonis Kursumbas’a çok teşekkürler... Ayrıca Panikos Hrisantu arkadaşımıza da çok teşekkür ediyoruz...)
Mikis Theodorakis, 2009'da Panikos Hristantu'ya Sampson ve Makarios'la ilgili hatıralarını anlatırken...