Kimi zaman “kalıplar” anlamsızdır.
Ne kadar tabu varsa, ne kadar mit yıkılır…
Surlar aşılır.
Murathan Mungan’ın sözleriyle, çemberin ya içinde, ya da dışında olamıyorsun, illaki…
“Kendin içindeyken, kafan dışındaysa, çaresi yok kardeşim…”
Bir sesten, gülüşten, sözden, histen, göz göze gelişten, paylaşımdan mutlu oluyorsan… İyi hissediyorsan kendini o an… Bir insan iyi geliyorsa sana… Yüzüne tebessüm oluyorsa, yüreğine sevinç… Göğe bakmak kadar özgürlük oluyorsa, suya akmak kadar huzur…
Bir insanı sevmek, hayatı sevmektir.
Evreni sevmek.
Gerisi anlamsızlaşır.
Yeni bir dünya kurulur özel bir insanla ve o dünyanın kapısından girilirken, öbür dünya dışarıda kalır.
***
“Sana geç kalmışsam eğer, zaman utansın” serzenişi gibi Ahmet Rasim’in hayata yetişme telaşımız var.
Koşuyoruz ve anlıyoruz, zaman her daim bizden daha süratli…
İnsan yaş aldıkça, yol aldıkça, anlamını yitirdikçe pek çok kaygı, kalıplardan sıyrıldıkça, tabanları yanarak koştukça kendine, geç kaldıklarına açtıkça yüreğini, ellerinden kayıp gittiğini gördükçe gün ve gecenin, hesapsız yaşamak istiyor. Çok daha iyi anlıyor sıcak bir gülüşün kıymetini… Seçmek istiyor… İçini ısıtanla yan yana gelmek istiyor.
***
Mevsimlerle tutmaca oyunu bizimkisi…
Sevdikçe uzuyor zaman…
Biliyorum, bir yerde yetişecek ve tutacağız; yeni bir bahar yükselecek, gecenin grisine gizlenecek sersem sevdalar…
Hayata yetişme telaşı çoğaldıkça gökyüzünde yürür gibi zamanlar istiyorum.
***
“Güzel olan yaşadığımızdır…”
Surlarımızı aşarak…
Sırlarımızla…
Geç kalmadan…
14 milyar, 4,5 milyar ve 70-80 yıl
Hakan Aksay özetlemiş durumu…
“Evrenin tarihi 14 milyar yıla uzanıyormuş, dünyanın yaşı da 4,5 milyar yıl civarındaymış.
Ya bizim ömrümüz?
Bilemedin 70-80 yıl.
14 milyar, 4,5 milyar ve 70-80 yıl…
Yaşam süremiz bit kadar bile değil.
Ülkemizde ortalama ömür erkeklerde yaklaşık 75 yıl, kadınlarda 80'den biraz fazla.
Kendimizi ne kadar önemsersek önemseyelim, yaşayacağımız bu kadar.
Fikirlerimiz ve kararlarımız ne kadar değerli olursa olsun, bakışımız ne kadar akıllı ve yürüyüşümüz ne kadar havalı olursa olsun, sonuçta buyuz, bu kadarcık süresi olan yaratıklarız.
Yani abartacak bir şey yok bu hayatta. Hayatın kendisi de dâhil.”
Yalnızlığı unutturan mektuplar
Mektuplar vardı.
-Bir zamanlar… -
Kağıda sızan sözcüklere, duyguların gücü kadar parmakların izi de yansırdı.
Titrerdi satırlar…
Kalem ağlardı.
İmzasıydı her satır insanın…
Ünlü şairlerin sevgililerine yazdığı mektuplardan yayınlanmış onca kitap var.
En sevdiklerimdir.
Bundan sonra ne öyle mektuplar olacak, ne böyle kitaplar.
Üzücü…
Kağıtla kalem kullanılmaz oldu şimdi…
Sosyal medyadan, mobil cihazlardan, bilgisayarlardan gönderilen mektuplarda “el izi” yok.
Ne kadar gerçek, ne kadar özgün, ne kadar samimi mümkün değil anlamak…
Yeni zamanların açmazı bu sanırım…
Sıradanlaşıyor sanki duygular…
Mektuplar dili geliştirir, kelime haznesini çoğaltırdı, kültürdü, tutkuydu, özlemdi…
***
Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a yazdığı mektuplar, bir aşkın en büyük hatırası olarak okunuyor hâlâ…
Ya Ahmed Arif’in, Leyla Erbil’e yazdıkları…
“Küçüğüm, sevgilim, imzası martıdan sıcak, uçan uzak martılardan daha sevimli, imzası uçan kuş, kendisi insan sevgilim. Kıyma bana, sensiz edemiyorum” sözleri…
Nazım Hikmet’in Piraye’ye, Sabahattin Ali’nin Ayşe Sıtkı’ya mektupları hapishaneden olunca bir başka kıymetliydi.
Bir sanat eseri adeta her biri…
Kağıda yansıyan nefes…
Zarfın bir köşesine atılan çizik…
“İki gözüm Ayşe” ya da “Canımın içi yavrucuğum” hitapları…
“Ben içerdeyim işte. Yalnızım. Seni düşünüyorum. Seni nasıl iyi, nasıl harikulade düşünüyorum bilsen” haykırışları…
***
“Hangi yıldızlardan düşüp birbirimizi bulduk biz. Bu kadar düz bir cümlenin bu kadar karmaşık olmasına neden olan kadın.”
Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin büyük aşkı Lou Andreas Salomeya mektubu böyleydi…
Nietzsche’nin “evlenme” teklifi yaptığı o meşhur mektup - üzerinden bir asırdan fazla zaman geçti - hiç eskimedi…
Sevgili Lou,
İşte evlenmemizin gerekliliği konusunda inandığım on sebep:
1. Sana iki kez teklif ettiğimi ve senin her seferinde reddettiğini biliyorum, ama üçüncü defanın çekiciliğini inkar edemem.
2. Sen ilk kadın psikanalistsin ve buna çok saygı duyuyorum.
3. Freud ile iyi anlaşıyorsun, diğer arkadaşlarımla da çok iyi anlaşacağına eminim.
4. Kadınların erotik doğaları ve cinsel farklılığın ekonomiden daha derin bir şekilde nasıl çalıştığına dair yazıları seviyorsun. Ben de çok ilgiliyim ve erotik olan her şeyden haz alırım.
5. İkimiz de büyük birer Ibsen hayranıyız.
6. Her zaman güzel kokuyorsun.
7. Çocuksu merakını ve pütürlü cildini seviyorum.
8. İkimiz de aklı eleştirmek ve nesnel gerçeği reddetmek için bir tutku paylaşıyoruz.
9. Yalnızım.
Friedrich Nietzsche