SANATTA KENDİNİ TEKRAR VE ÜSLUP ÜZERİNE SÖZLER

Sanatla biraz yakından ilgisi olan, sergiler gezen, kitap okuyan, sinemaya konsere veya tiyatroya gidenler özellikle de bildikleri bir sanatçının imzasına bakmaksızın kim olduğunu hemen anlayıverirler

 

 

      Sanatla biraz yakından ilgisi olan, sergiler gezen, kitap okuyan, sinemaya konsere veya tiyatroya gidenler özellikle de bildikleri bir sanatçının imzasına bakmaksızın kim olduğunu hemen anlayıverirler.

    Okuduğunuz bir kitap yazarını, bir şiir şairini,  gördüğünüz bir film veya oyun yönetmenini, baktığınız bir resim ressamını imzasına bakmazsızın söylüyorsa, yani eser imzasız imzalanmışsa o zaman o sanatçının bir üslubu olduğundan söz edilebilir tabii bu üslubun sanatsal boyutunu ve özgünlüğünü tartışmıyorum burada. Bunu tarihe  bırakıyorum.-ani üslup sanatçının imzasıdır da aslında.Ancak burada kendini tekrar etmeyi bir üslup olarak algılama yanılgısına düşmüş olan herkese bunu biraz sorgulaması için bir pencere aralıyorum sadece.

   Bir sanatçının sanat yaşamı boyunca ölüme eşdeğer olan kendini tekrar noktasına gelmesi onu bekleyen en büyük tehlikedir ve onun en büyük korkusudur, olmalıdır da... Kendini tekrar noktasına gelmiş bir sanatçının bu noktadan sonra, üretmeden duramayacağı için-çünkü sanatçı sıfatını alabilmesi için o saate kadar bunu yaşam tarzı haline getirmiştir ve üretmek hayatının büyük bir parçası nerdeyse tamamı, olmazsa olmazıdır artık - birbirine her açıdan benzer olan birbirinin devamı değil de tekrarı işler üretmesi olmasıdır, ama onu bekleyen en büyük tehlike bunun farkında değil gibi davranması - ki bence her sanatçı önce değilse sonra bunu fark eder- ve onları ısrarla ortaya koymasıdır. Bu da önce kendinden başlayarak herkesi kandırması veya kandırdığını sanmasıdır ki bu da sanatçının sonu demektir aynı zamanda. Üslup nedir diye kendimizi teorik olarak tanımlamalara götürebiliriz ama sıradan biri de sezgileriyle tanımlayamasa bile ne olduğunu bilir. Deneyimleyerek edinilen bilgilerin yani ampirizmin insanın hem yaşamında hem sanatında bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Teorik bilgiler yanında deneyimlemenin öneminin farkındalığı içinde olan biri olarak hayatı deneyimlemenin özellikle sanatçı için ön koşul olduğunu, sanatçıya tükenmeyen bir kaynak sunduğunu, sanatçının sırça köşkünde oturan biri değil hayatın içinde olması gerektiğini her fırsatta dillendiren biri olarak sanatın evrenselliğinin de temelinin bu olduğuna inanıyorum.

  Bir sanat yaratısı, sanatçının dünya görüşü ve yaşam felsefesiyle beslendiği sürece varlığını koruyabilir. Bunlar sanatçının üslubunu şekillendiren etkenlerdir de ayrıca. Üslubu olan bir ressam ne çalışırsa çalışsın resmine baktığınız zaman deseninden tutunda kullandığı renklere, yarattığı kompozisyonlara kadar adını söyletir. Bir yazar  dili kullanımından tutun da kurgusuna kadar kim olduğunu hissettirir ya da bir şair imge  diliyle ve şiirinin ritmiyle bunu yapar.İşte burada bir özgünlükten ve ona bağlı olarak bir üsluptan söz edebilirsiniz tabii taklit olmayan ,taklidi olamayan bir özgünlük olmalı bu !

   Kendini tekrar noktasında olduğunu bir sanatçının fark etmemesi de ciddi bir yoksunluktur diye düşünüyorum. Her ne kadar da yaratı uçuş anı  ( bu benim bir resme başlarken hissettiğim duyguyu betimleyişimdir) olmadan bir eserin konuşmayacağını, hissettiremeyeceğini yani duygudan yoksun bir eserin ölü doğacağını savunsam da yetkinliğin, bilgi ve birikimin varlığı her zaman sanat yaratısının arkasında durur ve siz fark etmeden kendini yazdırır da çizdirir de...

    Vizyonu geniş, yaşam felsefesi olan bir sanatçının kendini kısır döngünün içinde bulması buradan baktığım zaman pek olası gelmiyor. Daha önce de belirttiğim gibi sanat kaynağını uçsuz bucaksız olan hayattan alır. Tükenmeyen bir kaynakla kendini tekrara düşüren bir sanatçının yaptıklarından önce kendini gözden geçirmesi gerekir. Bu her sanatçı için olası bir tehlikedir ama kendini her damardan besleyen bir sanatçı -bunun içine diğer sanat dalları öncelikle girer. Çünkü sanatın tüm dalları birbirini besler- içsel yolculuklarını derinleştirir ki bu da sanatçıda olması gereken birincil özelliklerden biridir ve onun kısır döngüden uzak tutar.

   Sanatla uğraşan herkes daha doğrusu sanatçı bilir ki sanatını yaşam tarz haline getirmeden işlerinde gelişme kaydedemez, samimi olamaz. Sanatıyla nefes alan bir sanatçı bilir ki bunun ödülü kendini aşmaktır. Böylece de kendini tekrar tehlikesini minimalize etmiş olur. Yani arada sırada değil hep sanatla yaşamak gerekir ki bu da sanatçı sıfatını almış birinde olması gereken birincil edinimdir.

    Arada sırada sanat olmaz, sadece kendini tekrar olur. Kendini tekrar da teknik ,tematik ,yetkinlik  ve gelişme anlamında aynı noktada sabitlemek demektir. Bu dönemde sanatçı kendine dışarıdan bakmayı beceremezse, kendini eleştiremezse bu noktayı aşamayacak demektir.

    Her sanatçı zaman zaman belki de sıklıkla bu sancılı dönemi  yaşayabilir ama ortaya koyduğumuz işler siz ne söylerseniz söyleyin konuşacak, son sözü söyleyecektir.bu yüzden sanatçı yeni bir söz söyleyene kadar sabretmeli kendine , sanatına ve sanatsevere ihanet etmemelidir.

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri