“Stockholm Sendromu”nu hiç duymayanlar için özetleyelim.
Bir rehine ya da mağdurun kendisini alıkoyan ve baskı altında tutan kişiye karşı duygusal bir bağ geliştirdiği psikolojik bir durumdur.
Acayip bir durumdur hani!
Tam da rehineciye aşktır.
Sizi rehin alan kişiye minnet duyarsınız ve bu bağlılık giderek hastalığa dönüşür.
Bu sendrom adını 1973 yılında İsveç'in Stockholm kentinde meydana gelen bir banka soygunundan almıştır zaten... Altı günlük eylem sonrası rehineler, soygunculara yönelik empati hatta sempati geliştirmiştir.
Stockholm Sendromu, hayatta kalma içgüdüsü ile travmatik bağlanma veya öğrenilmiş çaresizlik gibi psikolojik süreçlerle ilişkilidir.
***
Gelelim sanayicimize!
Sanayi Odası üzerinden bu çıkarımı yapıyorum…
Örgüt de üyesini temsil ediyor nihayetinde…
"Şimdi de sanayici tehdit altında" başlıklı yazımı 25 Ocak 2024'te yazmışım.
Bir sene önce neredeyse...
Türkiyeli sanayiciye, Kıbrıs'taki organize sanayi bölgelerinde yer verilmesi için 20 milyon euro olan yatırım şartı 3 milyon euroya indirildi.
"Uluslararası anlaşma" diyerek imza attılar.
Yasa delindi böylece…
“Uluslararası anlaşma” dedikleri Kıbrıslı Türkleri dünyayla buluşturmuyor; Türkiye’yi Kıbrıs’ın kuzeyine yerleştiriyor, Kıbrıslı Türk üreticiyi devre dışı bırakıyor.
Ada yarısı uluslararası toplumun dışında bırakılıyor ya…
Böylece –güya- uluslararası denilen anlaşmaların, ihalelerin, sözleşmelerin de tek adresi oluyor zaten…
Türkiye, Güvercinlik bölgesine büyük bir organize sanayi bölgesi yatırımı yapacak, bu yatırıma da Türkiyeli sanayiciler gelecek.
Toprak cepte nasılsa!
***
O dönem, "sorun yok" demişti Ekonomi Bakanı!
Nasıl yok?
Pek çok üretici hem de sanayi bölgelerinde halen "kirada" üretim yapıyor bu ülkede!
Buradaki sanayicinin Türkiye’nin büyük firmaları ile “orantısız” koşullarda rekabet şansı var mı?
Bir sene önce görüştüğümde, müsteşar da “sorun yok” demişti, “Başvuruları komisyon değerlendirecek, en son kararı Organize Sanayi Bölgeleri Komisyonu verecek. 11 kişilik komisyonda hükümetin 3 temsilcisi var; 3 temsilci Sanayi Odası, 2 temsilci Ticaret Odası, 2 temsilci Esnaf Odası, 1 temsilci de belediyeden katılıyor.” demişti ya...
Kendisi de dayanamadı, gitti!
***
Türkiye’den gelecek sanayicilerin ülkedeki yerli üretim karşısında haksız bir rekabet ortamı yaratacağını konuşmaya bile gerek yok.
Ama bundan da önemlisi, böyle bir adım Kıbrıslı Türkler için Annan Planı sonrasında ortaya konmuş büyük Yeşil Hat ticaretini gerçekten de tehlikeye atacak.
Avrupa Birliği’ne “Siz bu düzenlemeyi Kıbrıslı Türkler kalkınsın diye yaptınız ama bakın bunlar üretimi Türkiye sermayesine yaptırmaya başlıyorlar, kalkınacak olanlar Kıbrıslı Türkler değil Türkiye’den gelen sanayicilerdir” denirse…
Yeşil Hat Ticareti de tehlikeye girecek.
Girmese ne!
Üreten burası olmayacak zaten…
***
Meclis’teki bütçe görüşmelerinde Tufan hocanın konuşmasıyla yeniden gündeme geldi mesele… Medyada yeniden tartışılmaya başlandı.
Türkiye’de ilanlar yayınlanıyor çünkü: Sanayi bölgesi için Kıbrıs’a gel!
Güvercinlik Üçüncü Etap Sanayi Bölgesi’nden arsa talep eden Türk şirketleri sıraya girdi.
Bir yıl sonra Kıbrıs Türk Sanayi Odası da lütfetti bir açıklama yayınladı.
İşte “rehineciye aşk” benzetmesi bu açıklamayı okuyunca aklıma geldi.
Kıbrıs Türk Sanayi Odası’nın açıklamasında bir zarafet, bir nezaket, bir özen sormayınız!
11 Ocak 2024'te Lefkoşa'da imzalanan, geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesi'ndeki onay kararı ile yürürlüğe giren anlaşmayı adeta öpüyor, alnına koyuyor sanayici…
Hani içten içe “bizim payımıza da ne düşerse” anlayışı var sanki…
Bir yıldır bu “dramatik son”u uzaktan izleyen Kıbrıs Türk Sanayi Odası, şimdi, “endişeliyiz” ve “dikkatle izliyoruz!”
Aziz Nesin'in "Du Bakali n'olcek" hikâyesini araştırsın, öğrensin meraklısı...
Durum tam da bu!
Kıbrıs'ı yurt bilen, buraya yerleşen ve adada yeni bir hayat kuran Türkiye kökenli kişi ya da yatırımcılar da değil mesele...
Türkiye’den gelecek sermayenin para kazanmak dışında hiçbir değer yargısı, bilinci, gailesi olmayacak, Kıbrıs’a dair…
***
Son dönemde maruz kaldığımız sarsıcı gerçeklik açıktır.
Kıbrıslı Türkler kimliksiz, sermayesiz, topraksız ve mülksüz bırakılmak isteniyor.
Hiçleştiriliyor.
Üstelik de ne Yorgo’dur bunu yapan ne de Dimitri!
Üretimden uzak…
İradeden uzak…
Demokrasiden uzak…
Karar verme kabiliyetinden uzak bırakılıyor Kıbrıslı Türkler…
Düşünmeyeceksiniz hatta…
Konuşmayacaksınız…
Minnet edecek ve kendi payınıza düşeni alacaksınız.
Ne takdir edilirse…
Burnunuz kanamadan yok olmak böyledir.
Böyle değilse nasıldır, söyleyiniz lütfen…