Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.
İçsen de tükenir, içmesen de.
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.
Çünkü yaşasan da bitecek, yaşamasan da...
-*-*-
Yeni bir yılın ilk iş gününe başlıyoruz bugün...
Umutlu olmak istiyorum...
Mesela, Ersin Tatar’ın abukluklarını, Recep Tayyip Erdoğan’ın çağdışılıklarını dinlemek, izlemek istemiyorum...
-*-*-
Örneğin rahatlatacaksa, daha rahat küfür etmek istiyorum ama “insana” veya ondan daha değerli “hayvanlarımıza” değil elbette...
Mesela umutsuzluğa küfür!
Covid denen illete küfür gibi...
-*-*-
Yeni bir yıl...
Yazıya çatlak bardak örneğiyle başladık; “yarısı dolu bardağı boş görmemenin mutluluğu” ile devam edelim mesela...
Elbette hayatımız daha iyi olabilir ama öteki yazıda da yazdık; var olanla idare etmeyi de becerelim...
-*-*-
Geçenlerde sanal medya gezintilerimden birinde şöyle bir nota rastladım;
“Her derdin dermanı, her problemin çözümü vardır arkadaşlar!” diyordu ve bazı sorunlarla çözümlerini şöyle sıralıyordu:
Her zaman koşturuyorum: Bir saat erken uyan!
Halsiz hissediyorum: Doyurucu bir kahvaltı yap!
Motivasyon eksikliği yaşıyorum: Keyif verici bir müzik dinle!
Bunalmış hissediyorum: Sana ait olan alanı düzenle!
Verimsiz hissediyorum: Geleceğe dair hedeflerini yaz!
-*-*-
Ve bilim insanları, kapitalist mutsuzluk sebeplerinin ilk onunu şöyle belirlemiş:
1- İşsizlik 2- Kalabalıklar 3- Karamsarlık 4- Gelişmemek 5- Çok düşünmek 6- Özgür olmamak 7- Gelecek kaygısı 8- Sınır koymamak 9- Kitap okumamak 10- 'Hayır' diyememek...
İşsizliği çözmek kolay değil ama çabayı bırakmayın...
Kalabalıklardan kaçmak zor değil.
Karamsarlığı yenin.
Kendinizi hep geliştirin.
Fazla düşünerek sorun çözülmez.
Özgürlük çok kolay değil ama kendi özgürlüğünüzü mutlaka yaratın.
Kıbrıs’ta yaşayıp da gelecek kaygısı olmasın; olmaz ama postu yere vurmayın.
Kendinize sınır koymayın; özellikle gülmeyi kahkahayı sınırlandırmayın.
Ve bol bol okuyun.
Mutlaka “hayır” demeyi özümseyin.
En azından deneyin!
“Sen denedin mi Serhat?”
10’da sekizim vardır!
Ve sanal ortamdaki notta olmayan, benim eklemek istediğim bir şey var:
Ülkenin daha yaşanır olmasını mı istiyorsun: Sandığa git; değiştir!
Bende pasaport çok, şükürler olsun!
Elbette daha iyisini hak ediyoruz ve kesinlikle “daha iyiye” ulaşmalıyız ki o daha iyi olana ulaşmak çok zor değildir!
Yeter ki “bazılarının” rehinesi olmaktan kurtulmuş olalım!
Ama olmuyor işte!
-*-*-
Yine de en azından hayatta olduğumuz için bile çok mutlu olmak gerekiyor...
Evet, sadece hayatta olduğumuz için bile geleceğe umutla bakabiliriz...
Hele yaşayacak ve yaşatacak kadar kazancınız da varsa; yani bir işiniz bulunuyorsa...
Ve başınızı sokacak, küçük bir eviniz varsa...
Neylemişsiniz olsa da dönümlerce arsa?
İyi eğitim alabiliyorsanız ki illa “akademik” anlamda demedim; mesleğinizi ve kendinizi geliştirmek, eğitmek adına demek istedim; ne mutlu size...
-*-*-
Ve tabii ki en önemlisi sağlık...
Sağlığınıza örneğin devlet “katkı” koyamıyorsa, ne olur siz kendiniz için bir şeyler yapın...
Mesela sigarayı, aşırı alkol tüketimini ve hepsinden kötüsü (bende var ondan biliyorum ve eminim) fazla kiloları yaşantınızdan def edin.
Haydi, bu yıl için, bu hedefleri koyun...
-*-*-
Ve unutmayın; hayat gerçekten çok güzel...
Ve bir kez daha unutmayın, ailesinden binlerce kilometre uzağa, taaa Afrika’dan bir genç adam gelmiş Kıbrıs’a...
Ailesi öldürüldü mü, hayatta mı bile bilmiyoruz...
Çünkü oraları çok karışık.
Bizim yaşadığımız coğrafyadan çoooook karışık...
Ve çıkmış bir ışıklı tabelaya, elektrik çarpmış, ölmüş...
Ülkesine götürülecek cenazesi; ama arkadaşlarının da parası yok...
-*-*-
Ve bir kadın...
İki çocuğuyla kaçmış Afganistan’dan...
“Türkiye daha iyi” diyerek veya belki de Türkiye üzerinden daha Batı’ya giderek, daha sağlıklı, daha mutlu yaşamakmış hedefi.
Ve İran sınırını geçerken, donarak ölmüş Van yakınlarında...
Yanında iki çocuğu, donarak, yavaş yavaş ölen biridir bahsettiğim...
-*-*-
Ege denizinde, Akdeniz’de “daha mutlu, daha özgür” bir yaşam için boğulanları saymadık...
-*-*-
Ama bizim büyük bir derdimiz var değil mi?
Sahi; Kıbrıs sorunu çözülmeli mi?
Elbette çözülmeli...
Da çözülmediğinde “bana” bir derdi var mı?
Eveeeeet, çözülürse daha güzel, daha sağlıklı, daha umutlu, daha parlak olur her şey de çözülmediğinde bana bir derdi yok; çünkü nasıl desem bilemedim ama “bende pasaport çok!”
Mesela yani!
Hatta “çok şükür!”
Olmayanlar düşünsün!
Veya ellerindeki pasaportun değeri, parasından bile “zayıf” olanlar iyi hesap yapsın!
Bilmem anlatabildim mi?
Kıbrıs Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, Salı gününden itibaren Kıbrıs'a (Larnaka’ya) gelen tüm yolcuların, nereden geldiklerine ve aşı durumlarına bakılmaksızın 48 saatten eski olmayan bir PCR test sonucunun negatif olması gerektiğini hatırlattı. Bu uygulama 12 yaş ve üstü herkes için geçerli olacak. Ayrıca tüm yolcular, geldiklerinde havaalanında PCR testine tabi tutulacak ve bu testi kendileri ödeyecek. Bu arada Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri, kurallara uymayan iş yerlerine ceza vermeyi sürdürüyor. Cumartesi sabah 06.00’dan Pazar sabah 06.00’ya kadar geçen sürede Güney Kıbrıs’ta 2 bin 980 kontrol yapıldı. 13 kişiye ve 11 işletmeye ceza kesildi. Bazı iş yerlerine “SafePass” sormadığı için, bazı marketlere de içeriye SafePass olmaksızın müşteri aldıkları nedeniyle ceza verildi. Cezalar mı? 500 Euro ile bin Euro! KKTC’de mi? Denetim mi? O da nedir? Seçim öncesi esnafı, iş sahiplerini küstürmek olmaz ki!