O kadar çok farklı insandan duydum ki bu sözü, “sandığa gitmeyecektim ama…”
İşte o “ama”nın ardından “Sami’ye oy vermek için” söylemi ve insanların yüzündeki sahicilik, içtenlik, doğallık beliriyor…
Çok seçim gördüm, geçirdim, bir ismin böylesi yürekten desteklendiğini az yaşadım. Üstelik her biri farklı siyasi görüşlerden, kimi yansız, kimi partili isimler ara seçimde sandığa gitme arzusunu kalbinin derininden çıkarttığı bir sevinçle ortaya koyuyor.
Ne para, ne güç…
Ne talimat, ne korku…
Masumiyet önce…
İktidarın ayrıştırıcı diline, vaatlerin aldatıcı rüzgarına rağmen katıksız bir iyiliğe yöneliyor seçmen…
Leymosun Kültür Vakfı’nın Girne Boğazı’ndaki pikniğinde, sabahın ilk ışığından yaz yağmurunun hepimizi ayırdığı anına kadar onlarca insanın yüzünde o içtenliği gördüm.
Bir insana hiçbir farklı yargı yüklemeden, masumiyeti ve tertemiz kalbi için yönelmek alışılmış siyasetin ötesinde bir tavırdır.
Tam da “yüreğini yüreklerimizin yanına at” talebidir bu…
Yine aynı plak!
Yine aynı plağı çalmaya başladılar, yeni bir seçimde…
İnsanları inatla “ara”da bir yerde bırakmak istiyorlar.
Bölmek, parçalamak, cepheleştirmek, ötekeliştirmek…
Düşmanlaştırma diliyle daha ne kadar makam paylaşacak, daha ne kadar menfaat üleşecekler?
Çünkü fikirleri yok sanırım…
İnandırıcılıkları kalmadı.
Öyle olmalı…
Hedef göstererek, hınç ve nefret üzerinden iterek siyaset yapıyorlar.
Yoksul insanları uyuşturmak istiyorlar, milliyetçilikle…
Tam da sokağın diliyle konuşursak, çirkinleşiyorlar.
Oyunu talep ettikleri kitlelerin yokluğu, yoksulluğu ve yalnızlığından kendilerinin sorumlu olduklarını gözden kaçıyorlar böylece…
***
Görüyor, gözlemliyor, seziyorum, onca kirin, yalanın, pisliğin üzerine bayrak örtecekler yine…
Kötülüğü çoğaltacaklar inatla…
Yandaşlarına paylaştırdıkları ihaleleri, istihdamları, kredileri görünmez yapacaklar güya…
Demokrasinin ve iradenin nasıl yitirildiğini, yabancılaşmanın nasıl büyüdüğünü, her bir anne babanın uykularını kaçıran “evladımız buralardan göç edecek” kaygısını perdeleyecekler böylece…
Öyle sanıyorlar!
Yanılıyorlar.
Umarım bu halk yanıldıklarını gösterecek onlara…
***
“Yurdunu sevmeliymiş insan” diyemiyorlar çünkü kendi yurtlarından bile şüphe duyuyorlar.
Utanıyorlar hatta…
Kıbrıs’ı Kıbrıs gibi sevmeyi unuttular.
Kendilerini kaybettiler…
Hepimizi kaybetmek istiyorlar.
Erdoğan umarım Kıbrıs’tan yükselen mesajı okudu
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün adada olacak.
Geleneksel bir ziyaret bu…
İşin sembolik yanı dostluk, kardeşlik, nezaket…
Umarım bu ziyareti de “bizden olanlar, bizden olmayanlar” noktasına çekmezler, çektirmezler.
Erdoğan son seçim sonuçlarını okumuştur mutlaka…
Kıbrıs sandıklarından çıkan önemli mesajı da görmüştür.
Ada’daki “TC seçmeni”nin büyük çoğunluğu aynı zamanda “KKTC yurttaşı”dır.
Bu kitlenin yüzde altmışa yakını Erdoğan’ın siyasetine onay vermemiştir.
Kıbrıs’taki Türkiye seçimini Kılıçdaroğlu kazanmıştır.
Elbette bunun çoklu sebepleri vardır.
Sanırım en önemli sebeplerinden biri de adanın kuzeyine yönelik müdahaleci tutumudur.
“Erdoğan’ın Lefkoşa Şubesi” olarak kendini takdim edenlerin riyakarlığıdır.
Adaletsizlik, güvensizlik ve kaos yarattılar çünkü...
İnsanları birbirine kırdırdılar, kamusal imkanları kendileri ve yandaşları için kullandılar.
***
Demokrasiye, iradeye, özgürlüklere dair saygı bekliyor Kıbrıs ülkesi insanı…
Sevgi bekliyor, çatışma dilinden uzak…
Türk Lirası’nın değer kaybıyla birlikte yaşanan yoksullaşma karşısında destek bekliyor.
Dünyadan uzaklaşmak ve Avrupa’yla defterleri yırtmak istemiyor. Kıbrıs’ı Kıbrıs gibi yaşamak istiyor, Türkiye sevgisiyle, kendi değerlerine saygıyla…
Dost, kardeş, ana, yavru, et, tırnak söylemle olmaz yalnızca… Bir ülkenin bütününe, kimliğine, değerlerine, iradesine ve insanına saygı duymazsanız eğer…
Euro’ya davet
Şimdiki “yönetim”in Euro’ya geçiş gibi bir projesi olmadığı gibi iradesi de yok zaten…
Yönetmiyor, sürükleniyorlar…
Türk Lirası kazanıyor ama kendi mevduatlarını sterlin ya da Euro üzerinden saklıyorlar.
“Hükümet” üyelerinin çoğu piyasada iş yapıyor zaten kimi yap satçı, kimi ithalatçı…
Hemen hepsi ya sterlinle çalışıyor ya Euro!
Döviz mevduatı olanların sorunu yok.
Peki, döviz borçlular için nasıl bir formülleri var?
Ne yaparsanız yapınız, istediğiniz kadar iş, en profesyonel yönetim, en usta işçilikle, Türk Lirası’nın değer kaybı karşısında döviz borcunuz varsa ayakta kalma şansınız yok.
“Bankalarınızla görüşünüz, borcunuzu yapılandırınız” dilek ve temennisi dışında bir eylem planı göremedik henüz…
Adanın güneyinden Euro akışına da kolaylık göstermiyorlar.
Geçiş noktaları halen eziyet!
***
Bir anımsatma, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin siyasetinde “sınır” yoktur, Yeşil Hat ve barikatlar vardır.
O nedenle, kuzeydeki yönetim, “Biz yeni bir geçiş noktası daha açtık” eylem ve kararlılığını gösterdiği an, sonuç alacaktır.
Ledra Palace ilk açıldığı zaman da öyle olmuştu zaten…
***
Euro’nun geçişine kolaylık şarttır…
Bir de döviz borçlulara önlem…