Gürkan Gökaşan
Düşündüğünüz şeyin, gerçekleşmeme ihtimalinden çok; gerçekleşeceğine daha yakın bir ümit için kullanıyoruz ‘sanmak’ eylemini. Dolayısıyla, olmayacağını bildiğimiz bir olay karşısında yine de ‘sanmak’ elimizde kalan tek silah hâlinde… Bu silahı çoğu zaman nasıl kullanabileceğimizi bilmeden sıkıyoruz içindeki mermileri sağa-sola… Bilinçsiz bir eylemin doğurduğu kar taneleri; kafamıza ‘dank’ eden boş bir mermi kovanıyla buluşana dek ateş etmekten alamıyoruz kendimizi…
Sanmak; acıtır
Size sandığınız şeyi sandıran şey; yüzsüz bir maskeden daha karanlık değildir. Sırf sandığınız şeyin ne olduğunu bulup, sizi öldürmesini beklediğiniz için acımasız bir akrep son veriyor yelkovan kuşunun hayatına… Her defasında yeniden doğan yelkovan kuşu, akrebin zehirinden aldığı her gram zehir için minnettar ona. Çünkü ne yelkovan olmadan akrep olur, ne de akrep olmadan yelkovan. Tek başlarına pek bir anlam ifade edemiyorken, birbirlerine karşı gösterdikleri inat ve sebatla var ediyorlar aslında zamanı da, hayatı da. Birbirlerine duydukları şey; ihtiyaçtan ziyade, mecburiyet çünkü… Tıpkı; güneşin gökyüzüne ait olduğu ve denizin gökyüzünün mavisini yansıtmasına mecbur olduğu gibi…
Sarı ilaç karışırken tentürdiyota
Birkaç kez sandığım oldu. Bir tanesi, üzerinde nenemin lefkara desenli peşkirleri ile örtülü, tozlu, ahşap bir sandıktı. İçinden çıkan, çocukluğumun en beyaz ‘urubaları’ ile başlarken hayata; düşüp dizlerimin kanlarına karışan ‘sarı ilacın’ renginden daha bulanık bir gökyüzü bekliyordu dışarıda… Dizlerim yara-bere içindeyken annemin; “Deli deli koşma, gene düşecen… Daha yeni geçiyor yaraların!..” sözleri, arka planda çalan Sezen Aksu’dan başka birşey olamazdı. Koşmaya ‘deli deli’ devam etmedik mi? Sarı ilacın kokusu, tentürdiyota karışırken ve daha hızlı koşabilmek için bir an önce yaraların iyileşmesi gerektiğinin bilincindeyken; durmak olur muydu hiç?.. Asla!
Ve, Nietzsche’nin de dediği gibi; “Beni öldürmeyen acı, güçlendirir.” Tıpkı, yara içindeki dizlerimize sürdüğümüz sarı ilacın ve tentürdiyotun bizi iyileştirip güçlendirdiği gibi. Peki zaman en iyi ilaç mı bu durumda?.. Onu da zamanla anlıyorsunuz zaten… Korkmadan, düşe-kalka ve deli deli koşmaya devam! Ta ki; koşacak bir yol ve bakacak bir gökyüzü kalmayana dek…