Saray’a kim yakışır?

Mert Özdağ

Adayların iç politikadaki artıları eksileri
 

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde 'adaylar' ve 'özellikleri' kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Adayların özellikleri enine boyuna ele alınıyor, “Kim kazanmalı” sorusuna cevap aranıyor.
En fazla 'aktif siyasi' yaşamları inceleniyor, irdeleniyor.
• İç siyasette kim ne yaptı?
• İç politikada kim ne kadar başarılı?

Her adayın eksileri olduğu gibi artıları da var hiç kuşkusuz.
Ancak bazı isimler artıları ile ön plana çıkıyor.

***

Derviş Eroğlu ile başlayalım.
En fazla eleştirilen çok yaşlı oluşu...
Sağ kesimde UBP kurultayı ile başlayan süreçte kırgınlarının da çoğaldığı bilinen bir gerçek.
Peki aktif olarak ne verdi topluma?
Çok fazla eskiye dönmeye gerek yok.
Son iktidar dönemlerini incelesek, yeterli…
Derviş Eroğlu 2009-2010 yılları arasında bulunduğu son başbakanlığında Ekonomik Paket'e imza koyması ile biliniyor.
Toplumda büyük tepkilere neden olan ekonomik paketi imzalayan ve uygulamaya başlayan başbakan olarak anılan Eroğlu son iktidar dönemine büyük iflasları da ekledi.
KTHY ve Lefkoşa Belediyesi'nin iflası en fazla konuşulanlar arasında yer aldı.
2010’da başlayan Cumhurbaşkanlığı’nda ise “Talat'ın bıraktığı yerden devam edeceğim” dese de eski uzlaşma konularını elinin tersiyle itmesi ile hafızalarda yer etti.
Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı kaynaklarını yakın ailesi için kullandığı iddiaları ile gündemi meşgul etti.
Kendisinin ve Cumhurbaşkanlığı heyetinin yurt dışı seyahatlerinde uçak biletlerinin kendi kızına ait turizm şirketinden satın alındığı ortaya çıktı. Bir başka kızının ise Saray’da örtülü ödeneği koordine eden gizli danışman olarak çalışması “Saray’da aile saadeti” eleştirilerine neden oldu.
Cumhurbaşkanlığı döneminde iç siyasete de karıştı. Eski Başbakan İrsen Küçük ile girdiği siyasi gerilim hükümet icraatlarını da etkiledi. UBP'nin kurultayında açık şekilde taraf oldu.
CTP iktidarında da CTP'li Başbakan , CTP’li Dışişleri Bakanı ve hükümet içinde uyum içinde çalışmaktan kaçındı. Hem UBP'li Başbakan Küçük, hem de CTP'li Başbakan Yorgancıoğlu ile 'uyumsuz' olması Derviş Eroğlu'nun uyumsuz bir politikacı olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.
Eroğlu'nun son iktidar dönemi kısaca böyle geçti.
Siyasette sorunlu, Kıbrıs sorununda isteksiz, müzakere masasında esnek olmayan hatta süreci tıkamaya çalışan, UBP’deki iç kavgalarda taraf, Saray kaynaklarını ailesi için kullanan bir siyasetçi görüntüsü verdi.

***

Bir diğer aday Mustafa Akıncı…
Mustafa Akıncı da 80'li yılların politikacılarından…
Eroğlu ile aynı dönemden…
Akıncı'ya getirilen en önemli eleştiri eski, denenmiş ve yaşlı bir siyasetçi olması.
Bu, hanesine 'eksi' (-) olarak yansıyor.
Ancak artıları da var Akıncı'nın.
En fazla dillendirilen “dürüst” olması…
Zira ismi siyasi yaşamında pek yolsuzlukla anılmadı.
Sadece “Peyak” tartışmalarında sıkça tartışılsa da konu eskide kaldı, unutuldu.
Akıncı'nın eksileri arasında yer alan ‘siyasi girişimleri’ oldu.
2000’li yılarda TKP sürecini BDH'ya dönüştüren Akıncı, hem TKP'nin hem de BDH'nın kapısına kilit vuran siyasetçi olarak hatırlandı.

Hem BDH hem de TKP son dönemlerinde beklenen başarıyı göstermeyince 2000'li yıllarda siyasete küsmesi de eksileri arasında sayılabilir.
TKP ve BDH geleneği şimdi “TDP” olarak siyasette yer alsa da Akıncı TDP'de liderlik yapmak yerine politikadan uzak kaldı.
Akıncı da son dönemlerinde hafızalarda böyle yer etti.

***

Kudret Özersay…
Özersay ‘akademisyen’ geçmişi ile bilindi.
Politikada hiçbir liderliği olmadı.
Sadece 'Toparlanıyoruz' isimli örgütte 'lider' olarak yer aldı.
Siyasette liderliğini göremediğimiz için bu bakımdan yorum yapmak güç.
Ancak Toparlanıyoruz'da adaylığını açıklaması ile başlayan istifa süreci unutulmadı.
Hatırlanacağı üzere hareketin önemli isimleri Özersay’ın adaylığını açıklaması ile istifa etmişti.
Seçim sürecinde arkasında bir örgüt yok.
Yani birlikte çalıştığı örgütlü bir yapı yok.
Toparlanıyoruz'un önemli isimleri de istifa ettikleri için sürece dahil değiller…
Şimdilik yalnız bir görüntü çiziyor Özersay…
Ve anketlerde de çok düşük oy oranı vermesi ‘hayal kırıklığı’ olarak yorumlanıyor.
Seçim sürecinin soruna kadar bu durumda bir değişiklik olur mu, bilmiyorum.
Siyasette iktidar dönemi olmasa da Kıbrıs sorununda 'yarı iktidar' dönemi yaşadı Özersay…
Denktaş, Talat ve Eroğlu'nun dönemlerinde hep müzakere masasında yer aldı.
Eroğlu tarafından “müzakereci” olarak atandı.
Bu açıdan bakıldığında “Müzakereciyken neyi değiştiremedin de cumhurbaşkanlığına aday oldun?” mealinde bir eleştiriyi hak ediyor.

***

Ve Sibel Siber…
2013'te erken seçim öncesinde kurulan 'Geçiş Hükümeti'nin Başbakanı olarak çok sevildi.
Toplum vicdanını yaralayan ve bir öndeki hükümet tarafından hayata geçirilen uygulamaları durdurdu.
Bu tavrı toplumda heyecana neden oldu.
Çok tartışılan TOMA aracının adaya gelişini engelledi.
Komutanın karşısına geçip “Bu ülkenin TOMA’ya ihtiyacı yoktur” demeyi başardı.
UBP tarafından peşkeş çekilen kamuya ait alanların devrini durdurdu.
Siyasi liderlik vasfı açısından yorumlamak gerekirse; iyi liderlik özelliği ön plana çıktı.
CTP gibi bu ülkenin en örgütlü partisini yanına aldı.
Partide, yerel seçimde yaşanan tatsızlıkların giderilmesi ile herkesi yanına almayı başardı.
Meclis Başkanlığı döneminde de ciddi reformlar için kolları sıvadı, Meclis binasında radikal değişiklikler yaptı.
Kadın aday olması olumlu olarak algılandı.
Tüm bu özellikleri ile 'en iddialı aday' sözü ile anılmaya başlandı.

***

Derviş Eroğlu… Mustafa Akıncı… Kudret Özersay… Ve Sibel Siber…
2015 Nisan'ında bu dört isimden birini 'Cumhurbaşkanı' olarak seçeceğiz…
Kıbrıs sorunundaki duruşlarını hepimiz biliyoruz…
Kıbrıs sorunu ve müzakereler dışında, son iktidar dönemlerindeki pozisyonları da masada tartışılmaya başlandı.
Ve artıları ile ön plana çıkan isim Sibel Siber oldu.   Kendi penceremden baktığımda Cumhurbaşkanlığı makamına Sibel Siber'i yakıştırıyorum.
CTP'nin federal çözüm konusundaki vizyonuna, Sibel Siber'in aktif siyasetteki başarısını ve pozitif duruşunu eklediğimde ortaya bu manzara çıkıyor.