“Saraybosna sokaklarına savaş kurbanlarını anmak için 11,451 çift ayakkabı...”

Sevgül Uludağ

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’den Azem Kurtiç’in haberine göre, geçtiğimiz günlerde Saraybosna’da savaş kurbanlarını anmak üzere kent merkezine 11,451 çift ayakkabı yerleştirildi.

Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’nın savaş esnasında dört sene boyunca kuşatma altında kalmasını ve bu süreçte 11,451 kişinin hayatını yitirmiş olmasını anmak üzere tam 11 bin 451 çift ayakkabı yerleştirildi. Her bir savaş kurbanı için bir çift ayakkabı yani...

5 Nisan 1992 tarihinde başkent Saraybosna’nın kuşatma altına alınmasını anmak maksadıyla, üç sıra halinde ve birbuçuk kilometre boyunca 11 bin 451 çift ayakkabı kent merkezine yerleştirildi.

“Hatırlamanın Yolu” başlıklı bir projenin parçası olan bu enstalasyon, Saraybosna Anı Merkezi ile Saraybosna Kenti Belediyesi’nin işbirliğiyle hazırlandı. Maksat, Saraybosna kuşatması altında hayatını kaybeden 11,451 sivil insanı anmak – bunların 1,601’i çocuklardı... Ayakkabı dizilimi Saraybosna’nın Çocuklar Meydanı’ndan başlatıldı.

Saraybosna Anı Merkezi Müdürü Ahmet Kulaniç, BİRN’e yaptığı açıklamada, “Ölenleri anmanın yanısıra, ‘Hatırlamanın Yolu’ projemizle başkentin savunulmasında verilen kahramanca mücadelenin önemini, Boşnakların direniş mucizesini ve bu kent ve bu ülkenin anti-faşist düşüncelerini öne çıkarmak istiyoruz” diye konuştu.

Bosna-Hersek’te 1992-95 yıllarında yaşanan savaş esnasında Boşnak Sırp ordusu Saraybosna’yı 1,425 gün boyunca yani 6 Nisan 1992’den 29 Şubat 1996’ya kadar kuşatma altında tutmuştu. Bu modern tarihte bir başkentin en uzun kuşatmasıydı... Başkent neredeyse sürekli biçimde bombalanıyor ve keskin nişancıların hedef tahtası oluyordu.

Boşnak Sırp Ordusu’nun Saraybosna-Romanya Birliği komutanı Stanislav Galiç, kuşatma esnasında yurttaşlar esir tutmak ve terörize etmekten ötürü ömürboyu hapse mahkum edilmiş bulunuyor. Yardımcı komutan Dragomir Miloseviç de benzer suçlar nedeniyle 29 yıl hapislik cezası almış bulunuyor.

Boşnak Sırp askeri ve siyasi liderler Ratko Mladiç ile Radovan Karadziç de çeşitli savaş dönemi suçları nedeniyle – ki buna Saraybosna kuşatması da dahildi – ömürboyu hapis cezası aldılar.

Saraybosna Anı Merkezi, bu projenin tamamlanması ardından ayakkabıların Saraybosna yakınlarında İgman Dağı’nda yaratılacak Anı Ormanı’nda daimi olarak korunacağını belirtti.

Lahey’deki Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarında kuşatma esnasında Saraybosna sakinlerinin keskin nişancılar ve bombardımanlarla hedef alınmış olduğuna dikkat çekiliyor. Saraybosna sakinleri bahçelerine bakarken, pazarda alışveriş ederken ya da sokakları temizlerken hedef alınmaktaydılar. Yurttaşlar ayrıca cenazelerde, ambulanslarda, tramlarda, otobüslerde ve bisikletlerle giderken de hedef alınıp öldürülüyorlardı...

Saraybosna'da savaş kurbanlarını anmak için yerleştirilen ayakkabılar, dikkati çekti...


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR KİTAPLAR...

“Makbule Hanım hakkında ilk kez kitap yazıldı...”

Bianet’in haberine göre Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan ile ilgili ilk kez bir kitap yazıldı. Haberde şöyle deniliyor:

“Atatürk dönemine ait bilinmeyen pek çok gerçeği gün yüzüne çıkaran “Sırlarıyla Atatürk’ün Kız Kardeşi Makbule Hanım” isimli kitap, Türkiye siyasi tarihinin bilinmeyen bir döneminin aydınlatılmasına katkı sağladı.

Araştırmacı yazar Nüket Aşkın’ın yazdığı kitapta Makbule Hanım’ın 71 yıllık yaşamı anlatılırken, Atatürk ile ilgili çok sayıda belge ve fotoğraf da ilk kez okuyucuyla buluştu. Bu belgeler arasında Atatürk’ün kız kardeşi ve annesiyle mektuplaşmaları, Makbule Hanım’ın eşi Mecdi Boysan’ın dönemin Başbakanı Hasan Saka’dan yardım istediği bir mektup da yer alıyor.

Devletin önemli hafızası olarak kabul edilen TC Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi, Osmanlı Arşivi, Cumhuriyet Arşivi, Milli Kütüphane, Türk Tarih Kurumu Arşivlerinde yapılan çalışmalar sonucu elde edilen belgeler, Makbule Hanım ile ilgili sır perdesinin de aralanmasını sağlıyor.”

(BİANET.ORG – 22.4.2024)


“Keşke Kalsaydı – Yerel tanıkların gözünden bir Antakya tarihi...”

İstos Yayınları’nın çıkardığı “Keşke Kalsaydı” başlıklı geçmişle yüzleşmeye dair bu kitabın tanıtım yazısında şöyle deniliyor:

“Keşke Kalsaydı” – Yerel Tanıkların Gözünden Bir Antakya Tarihi, Fransız mandası altındaki İskenderun Sancağı’ndan Hatay’a uzanan dönüşümün tarihini, yereldeki farklı toplulukların gözünden anlatmayı ve bu dönemin sosyal, kültürel, politik ve ekonomik hayatının hatırlanma biçimlerini incelemeyi hedefleyen bir sözlü tarih çalışmasıdır.

Resmi tarih perspektifiyle veya geleneksel yazılı tarih arşivi yöntemleriyle bir inceleme yapmanın ötesinde, yerelde sözlü tarih yöntemleriyle toplulukların tarihini, gündelik yaşam belleğini ve siyasi tarihte yer alan eşiklerin yerel yansımalarını aktarmaktır.

Her kitabın bir hikâyesi ya da hikâyeleri vardır… Elinizdeki kitap hikâyesi bol olanlardan, hüznü de sevinci de bol hikâyeler… Okuyacağınız sayfalarda aktarılanlar, ilk olarak 2011 yılında başlayıp 2017 yılına kadar çeşitli aralıklarla gerçekleştirilen görüşmelerde kayıt altına alındı.

“Kimi zaman kocaman bir çınarın gölgelediği bir köy kahvesinde, kimi zaman bir kilise avlusunda, kimi zaman onlarca kişinin meraklı gözetiminde, kimi zamansa yalnızlığın, yoksulluğun yankılandığı bir evin loş odasında gerçekleştirildi bu görüşmeler. Yargılamadan, yadırgamadan sorular soruldu, bazen ses-görüntü, bazen ses kaydı alındı, kimi zaman da sadece notlar alındı görüşülen kişilerin isteklerine uyarak. Onların araştırmacılara emanet ettikleri, anlattıkları titizlikle yazıya aktarıldı, defalarca okundu, yorumlandı, anlamlı bir bütün olacak şekilde biraraya getirildi. … Bu satırların size ulaşması gerekiyordu çünkü, sadece bu satırları bize aktaran kişilerin birçoğu değil, aynı zamanda bize aktardıkları mekânların çoğu da son depremde yerle yeksan oldu. Gidenlerin ardından onların anlattığı Antakya’yı aktarmak ve onların sözleriyle Antakya yerel tarihini anlamak bu büyük deprem felaketi sonrası bizler için ayrı bir anlam taşımakta.”

Kitap, Levent Duman ve Şule Can tarafından kaleme alınmış...


“Kısmet Tabii… İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni Toplumlarında Karma Evlilikler”

Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak tarafından kaleme alınan ve İstos Yayınları’nca yayımlanan kitabın tanıtım yazısı şöyle:

“Kısmet Tabii…”–İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni Toplumlarında Karma Evlilikler kitabı Türkiye akademik literatüründe az değinilen bir konuyu tüm veçheleriyle ele alma gayretidir. Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak’ın “azınlık toplumları” içindeki tecrübesinin ve kapsamlı araştırmasının eseri olan bu çalışma, bir yandan bu grupların hem kendi içlerindeki hem de çoğunluk toplumla olan politik ve kamusal karşılaşmalarının yarattığı meselelerin izini sürmekte, bir yandan da kadınlık deneyimin nasıl ortaklaştığını gözler önüne sermektedir. Karma evlilikler, kamusal mekân/alanda “azınlık toplumları” tarafından stratejik biçimde uygulanan, etno-dinsel kimliklerine dair işaretleri silmenin/üzerini örtmenin aile ve evlilik kurumu içerisinde geçersiz kaldığı, yeni mücadele alanlarının ve ortaklıkların inşa edildiği bir özel alan pratiği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tamamı farklı yaş grubu, etnisite ve inançtan 57 görüşmeciyle yapılan mülakatların detaylı bir okuması olan “Sırtımda bir kambur var”: Karma Evliliklere Bakış, Deneyimler ve Kuşaklararası Dönüşüm / “Dedi ki ‘ben sana âşık oldum.’ Ve biz bu ilişkiyi gerçekleştirdik”: Tanışma Hikâyeleri ve Karma Evliliklerin Gerçekleşme Biçimi / “‘Mum yakma bayramınız mı geldi’ diyor; bir şekilde bana ayak uydurmayı öğreniyor”: Beraber Yaşama Kültürü / “Hanımefendi Hıristiyan olmayı kabul edecek mi?”: Bir Evlilik Stratejisi Olarak Din Değiştirme / “Evlilikte gözlerimi kaparım vazifemi yaparım!”: Gayrimüslim Ailelerde Toplumsal Cinsiyet Örüntülerine dair Ek Notlar bölümleriyle “Kısmet Tabii…”, “azınlık toplumları”nın dışa açılmaya başladığı 80’lerden itibaren karma evliliklerin birey, cemaat ve gündelik çatışmaları nasıl şekillendirdiğinin/dönüştürdüğünün canlı bir resmini sunmaktadır.”