“Saraybosna’nın Romeo ve Jüliet’i Bosko ile Admira’nın öyküsü...”

Sevgül Uludağ

Admira İsmiç ile Bosko Brkiç, Saraybosna’nın “Romeo ve Jüliet”i olarak biliniyor ve savaş dönemi trajedilerinin bir sembolüne dönüşmüşler... Bu konuda Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan (BİRN) Nikoletta Milaseviç Dobraça’nın kaleme aldığı Admira ile Bosko’nun trajik öyküsünü, okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik... Admira ile Bosko’nun öyküsü şöyle:

***  19 Mayıs 1993’te vurulup öldürülen Boşnak Sırp Bosko Brkiç ile Boşnak kızarkadaşı Admira İsmiç, Bosna savaşının bir sembolüne dönüştüler – aradan geçen onca yıla karşın, hiç kimse onların öldürülmesinden sorumlu tutulmadı.

***  Amerikan foto muhabiri Mark H. Milstein, 19 Mayıs 1993’te, Japonyalı serbest çalışan bir televizyon kameramanı ve bir diğer Amerikan gazeteciyle birlikte Saraybosna’yı dolaşmaktaydı... Sırp kuvvetlerin kenti kuşatmasından bir yıl sonra, sözkonusu gazeteciler Vrbanya Köprüsü yakınındaki cepheleşme hattına bir bakmaya karar vermişlerdi.

***  Milstein, “Aniden bir Sırp tankı belirmişti 200 metre kadar önümüzde ve başımızın üstüne ateş açmaktaydı... Hemen bir sonraki apartmana doğru koştuk ve kendimizi bir grup Bosnalı’yla birlikte orada bulduk... Askerlerden birisi bana pencereden dışarıya bakmam için bağırmıştı, köprünün bizden uzak tarafında koşmakta olan genç bir kız ile genç bir oğlana işaret etmekteydi... Kameramı aldım ancak artık çok geçti... Bu genç kız ve genç erkek vurulmuşlardı...” diye hatırlıyor...

***  Milstein’in köprü üstünde yatan bu ölü bedenlerini resmettiği fotoğrafı ünlenmişti, özellikle Kurt Schork adlı Reuters’in Amerikalı muhabiri, dört gün sonra bu konuda “Saraybosna’daki Rome ve Jüliet” diye bir haber geçerek bu fotoğrafı kullanınca... Schork haberinde “Saraybosna’nın Milyaka nehri kıyılarında, son bir kez kucaklaşmış vaziyette ölü olarak yatıyor iki sevgili... Her ikisi de 25 yaşında olan Bosko Brkiç ile Admira İsmiç, geçtiğimiz Çarşamba günü kuşatma altındaki Boşnak başkentinden Sırbistan’a doğru kaçmaya çalışırken vurularak öldürüldüler” diye yazmıştı...

***  “Lise yıllarından beridir sevgili olan bu iki gençten Bosko bir Sırp’tı ve Admira ise bir Müslüman’dı. Hükümet tarafı, bu çifti Sırp askerlerin vurduğunu söylüyor ancak Sırp kuvvetler ise bu öldürme olayından Boşnak Müslüman hükümet kuvvetlerinin sorumlu olduğunda ısrarcı...” diyordu Schork. Tüm dünyadan medya farklı etnik gruplardan gelen bu çiftin öyküsünü alıp yayınlamıştı – bu öykü, Bosna savaş trajedisinin bir sembolü gibiydi... Çünkü farklı etnik gruplardan oluşan bir toplum, şiddet sarmalında çökmekteydi...

***  Zaneta Oreskoviç ile Alma Veyzoviç, Brik ve İsmiç’in liseden arkadaşlarıydı ve dünya onların trajik sonları hakkındaki yazıyla haberdar olmadan çok önceleri bu iki genç arasındaki sevecen ilişkiden haberdardılar... “Admira sade, akıllı ve başarılı bir lise öğrencisiydi. Bosko her zaman gülümserdi, şaka yapmaya hep hazırdı, çok neşeli bir gençti... Çok hoş ve birbirlerine çok aşık genç bir çifttiler” diye hatırlıyor Oreskoviç.

***  Veyzoviç ise İsmiç’le ilkokulda tanışmasını hatırlıyor... “Ortak arkadaşlar aracılığıyla tanışmıştık ve 1982 yılında Üçüncü Cimasiyum’a (Ortaokul’a) yazılmıştık. Bosko’yu da işte burada tanıdım. Admira ve Bosko tanımış olduğum en mutlu ve birbirlerine en aşık genç çiftti. Hayattayken hep beraberdiler ve şimdi işte ölümde de beraber oldular” diye anlatıyor.

***  John Zaritski tarafından 1994’te kaleme alınıp yönetilen ödüllü belgesel film “Saraybosna’dan Romeo ve Jüliet”, Brkiç ve İsmiç’in öyküsünü ayrıntılı biçimde anlatmaktaydı. Filmde her iki gencin ailesi de evlatlarının farklı dini inançlara karşın nasıl da birbirlerine aşık olduklarını anlatıyorlardı...

***  “Admira’ya bir Müslüman, farklı biri olarak bakmadım. Ona, onu çok seven oğlumun kızarkadaşı olarak baktım ve ben de onu sevdim” diye konuşuyor Bosko Brkiç’in annesi Rada... Admira’nın annesi Nedreta ise “Çoğumuz insanlara insan olarak bakıyorduk, hangi milliyetten olduklarına değil... Ancak farklı düşünenler bu savaşı yarattı. Bizlerin milliyetler umurumuzda bile değildi... Bu, bizim için önemli değildi...” diyor.

***  Filmde anlatıldığı gibi Rada Brkiç dul bir kadındı, savaşın ilk günlerinde Saraybosna’dan ayrılmış ve Sırp kentlerinden Krusevaç’ta yaşamakta olan büyük oğlunun yanına gitmişti. Ancak küçük oğlu Bosko Brkiç, kız karadaşı Admira’yla ve Boşnak Ordusu’nda, Boşnak Sırp ordusuna karşı savşamakta olan orduda asker olan Sırp arkadaşı Miso Çuk’la birlikte kalmayı planlamıştı. Çuk, Bosko’nun apartman dairesinde, Admira ve Bosko’yla birlikte kalmaktaydı.

***  1993 yılının Nisan ayında, Bosko ile Admira’ya bir şey söylemeden Çuk gizlice Saraybosna’dan ayrılmıştı ve Boşnak ordusunu terkederek, Boşnak Sırp Ordusu tarafından kontrol edilen topraklara gitmişti... Zaritski’nin belgesel filminde olayların anlatıcısı, “Çuk kenti bir silah, iki yönlü bir telsiz ve Boşnak Ordusu’nda kendi birliğinin gizli askeri kodlarıyla birlikte tekretmişti. Bosko, arkadaşının askeri terketmesinin sonuçlarıyla tek başına yüzleşmek zorunda kalacaktı... Mayıs 1993’te Müslüman bir polis merkezinde sorgulanmak üzere Bosko’ya bir ihbar gelmişti. En kötüsünden korkuyordu Bosko... Ya 72 saat içerisinde gidip teslim olacak, ya da tutuklanacaktı...”

***  19 Mayıs 1993’te Bosko ve Admira Sırp kontrolündeki bölgeye doğru kaçmaya ve oradan da Sırbistan’a gitmeye karar vermişlerdi. Admira, annesine bir mektup bırakmıştı...

***  “Sevgili anneciğim” diye yazıyordu... “Görünen o ki bu akşam ayrılıyoruz buradan, her ne olursa, Allah’ın izniyle olacak... Öteki tarafa geçtiğimizde güvende olur olmaz seni arayacağım...” diyordu... Belgesel filmde annesi Nedreta İsmiç, bu mektubu okuyordu... Mektupta devamla, “Bosko’yla birlikte savaş bittiği zaman Saraybosna’ya döneceğimizden bahsediyorduk. Herşey iyi olacak, sanki savaş hiç olmamış gibi olacak. Lütfen beni merak etme... Kendini düşün. Böylece benim için herşey daha kolay olur... Seni o kadar çok seviyorum ki” diye yazmıştı Admira...

***  Film, Saraybosna’nın Kosova Tepesi yakınında Bosko’nun iki Sırp asker arkadaşının Bosko ile Admira’nın kaçmalarını nasıl organize ettiklerini de anlatıyor – onlara İsmet “Çelo” Byramoviç yardım edecekti – Boşnak bir askerdi bu ve Brkiç’in abisinin arkadaşıydı, yeraltı dünyasıyla bağları bulunmaktaydı bu Boşnak askerin.

***  Kaçabilmeleri için geçmeleri gereken Vrbanya Köprüsü çevresi, kimseye ait olmayan topraklardı... Tam köprüyü geçtikleri zaman ateş açılmıştı. Bosko anında ölmüştü... Admira çığlık atıp yaralı olarak yere düşmüş ve sürünerek sevgilisinin yanına gitmiş, onu kucaklamış ve ölmüştü...

***  Boşnak ve Sırp yetkililer bu genç çiftin vurulmasıyla ilgili olarak birbirlerini suçlamaya devam ederken Bosko ile Admira’nın cesetleri sekiz gün boyunca köprünün yakınında kalmıştı... Nihayetinde Boşnak Sırp Ordusu, Müslüman tutuklulara gidip bu cesetleri almalarını emretmişti.

***  Yakın geçmişte Saraybosna’da bir Kanton Mahkemesi, Saraybosna Kolordusu Birinci Taburu’nda savaş döneminde komutan olan Veliko Papiç’i savaş esnasında kuşatma altındaki Sarabosyna’da sınır hattında Sırp olmayan sivilleri ağır iş yapmaya zorlamaktan ve onların hayatlarını tehlikeye atan durumlara sokmaktan mahkum etti. Karar ayrıca Papiç’in zorla angarya çalıştırılan dört kişilik bir siviller grubuna da Bosko ve Admira’nın cesetlerini almaları için emir verdiğini, kaçmaya çalışırlarsa da ailelerini öldürmekle tehdit ettiğini belirtmekteydi.

***  Brkiç ve İsmiç aileleri evlatlarının bedenlerinin Saraybosna’da defnedilmesi için geri verilmesini talep etmekteydiler fakat Sırplar buna izin vermiyordu. Sırp denetiminde bulunan Doğu Saraybosna’da birbirinin yanında iki mezara defnedildiler... “Saraybosna’dan Romeo ve Jüliet” filminin sonunda Bosko'nun’annesi Rada Brkiç, “Şimdi bile kafamda onların birbirine sarılmış olduğunu görebiliyorum...” diye anlatıyor. Nedreta İsmiç ise, “İkisinin de aramızdan ayrılmış olduğu gerçeğini hala kabul edemiyorum. Geri dönmeye söz vermişlerdi... Admira’yı yolcu ederken ona “Anneciğin günleri sayacak, ta ki geri gelesin” demiştim. Hala o günleri bircik bircik sayıyorum ancak bunun sonu olmadığını da biliyorum” diye konuşuyor.

Admira’nın babası Ziyad İsmiç, bu konuda adaletin yerine getirilmesi için yemin etmiş... “Hayatımın geriye kalanını Bosko ve Admira’nın katillerinin yargı önüne çıkarılması ve layık oldukları cezaya çarptırılmaları için harcayacağım” diyordu filmde... Fakat ne yazık ki kızını ve erkek arkadaşını öldürenlerin mahkemeye çıkarıldığını göremeden vefat etti. Kimse de onların öldürülmesinden sorumlu tutulmadı...

***  2020 yılının Mart ayında Ortadoğu ve Balkan Araştırmaları Uluslararası Enstitüsü tarafından yayımlanan bir incelemede, Bosna-Hersek ve Kuzey Makedonya’daki araştırmalara dayanarak “Karma evlilikler Balkanlar’da hala tabu bir konudur” deniliyor. Araştırmada, Bosna-Hersek’te farklı etnik ve dini gruplardan hala pek çok evlilik yapıldığı ancak böylesi birlikteliklerin ağır biçimde dışlandığı belirtiliyor...

***  “Kentsel bölgelerde farklı etnik ya da dini kökenlerden gelenler arasında evlilikler nadir görülen bir şey değil ancak küçük kırsal alanlarda böylesi evliliklerin görülmeyişi nedeniyle bu konuda görüş ve deneyimlerini belirtmeye ilişkin korku hakimdi ya da konuyla ilgili olarak tümüyle konuşmayı reddetmekteydi insanlar...” deniyor bu incelemede.

***  Sosyolog Slavo Kuküç, Bosna-Hersek’in geçmişte etnik çeşitlilikle birlikte nasıl yaşandığına ilişkin gözel bir örnek olduğunu hatırlatıyor ve Bosko ile Admira’nın öyküsünün hala insanlara ilham verebileceğini düşünüyor.

***  “Günümüzde daha yaşlı kuşağın kendilerine empoze ettiği kalıp yargılar nedeniyle aşkları test edilen genç insanların acılarına bir ilaç gibi geliyor Bosko ve Admira’nın öyküsü... Ve Bosko ile Admira da onlara birbirinizi seviyorsanız aşkınızın imkansız olduğu ve “köklerinize”, inancınıza ve ulusunuza dönmeniz gerektiği yönündeki  tüm “iyiliksever tavsiyeleri” görmezden geliniz, aşkınızda arayınız mutluluğu diye anlatıyorlar” diyor Kukiç.

***  Bosna-Hersek’teki savaş esnasında Reuters televizyonu için yapımıcı olan ve sonra da “Saraybsona’dan Romeo ve Jüliet” belgesel filminde yardımcı yapımcı olan Zoran Stevanoviç ile foto muhabiri Mark H. Milstein, bu öykünün nasıl da daha büyük bir anlam kazanacağını farketmemiş olduklarını anlatıyorlar... “Birbirini çok seven ve birlikte olmak için her riski göze alan bu iki genç insan hakkında herkes birşeyler hissedebilir. Ölümleri, çaresizlik, umutsuzluk ve sefalet karşısında aşkın gücünü sembolize ediyor” diyor Milstein.

***  “Ne trajiktir ki ölümleri için hiç kimse kovuşturulmayacaktır. Ancak bunu kimin yaptığını birileri biliyor” diye konuşuyor. Stevanoviç ise “Bosna savaşının zulmü, trajedisi ve korkunçluğunu onca farklı düzeyde anlatan nihai bir aşk öyküsü bu ama çok trajik bir öykü” diyor.

***  Aradan onlarca yıl geçmiş olmasına karşın Zaneta Oreskoviç ve Alma Veyzoviç, arkadaşlarını asla unutmayacaklarını söylüyorlar. “Savaşı Saraybosna’da geçirdim. O günlerde çok ender bulunan Oslobodyenye gazetesinde bir haberden öğrendim sınıf arkadaşlarımın ölümlerini... Şoke oldum ve buna inanamadım” diye hatırlıyor Veyzoviç. “Herhangi birisi onlardan bahsettiği zaman bugün dahi olağanüstü bir hüzün duyuyorum” diyor...

***  “Benim için onların ölümlerini duymak çok zordu... Hayatlarının bu şekilde sona ermesi çok üzücüdür. Onların dinle ilgili hiçbir takıntıları yoktu, herhangi birisinin adı ya da dini hakkında herhangi bir takıntıları yoktu” diye hatırlıyor Oreskoviç, onlara duyduğu hayranlıkla...

***  Bosna-Hersek’te savaş sona erince, Bosko ve Admira’nin naaşları, Saraybosna’daki Aslan Mezarlığı’na taşınmış... Kurt Schork ise 2000 yılında Sierra Leone’de Reuters için görev başındayken tuzağa düşürülerek öldürülmüş. Vasiyetinde küllerinin yarısının Washington D.C.’deki annesinin mezarının yanına defnedilmesini istemiş. Küllerinin diğer yarısı da Bosko ve Admira’nın mezarlarının yanına gömülmüş...


Radmira Brkiç, oğlu Bosko ve Admira İsmiç'in Saraybosna'daki cenaze töreninde... Tarih 27 Mayıs 1993...

https://balkaninsight.com/2021/05/19/romeoja-dhe-zhulieta-nga-sarajeva-simbole-te-tragjedise-se-kohes-se-luftes/

(BIRN’de Nikoletta Milaseviç Dobraça’nın yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).