O tamamen ‘ari’ bir ırk istiyordu. Saç rengi sarı, boyu uzun, gözleri de mavi olmalıydı. Bu kıstaslara uymayanların çoğalması önlenmeli, hatta mevcutlar yok edilmeliydi.
Okullarda çocukların kafatasları ile burun uzunlukları cetvelle ölçülüyor, göz ve saç renkleri kaydediliyordu.
‘Farklı’ olan bütün gruplar dışlanıyor, ikinci sınıf insan muamelesi görüyordu.
Onun kafasındaki bu ‘ari ırk’ saplantısı zamanla bir ‘devlet ideolojisi’ haline gelmiş, insanlığın gördüğü en acımasız yönetim en az 5,5 milyon insanın katline neden olmuştu.
Tarihin en büyük toplu katliamlarının yaşandığı, insanların canlı canlı fırınlarda yakıldığı bu döneme imza koyan isim Adolf Hitler’di.
‘Sarışın, mavi gözlü, uzun boylu’ bir ırk yaratma hevesini gerçekleştirmesi mümkün olmamıştı ama adıyla anılan Nazizm ideolojisinin bedeli çok ağır olmuştu.
Irkçı düşünceler ve eğilimler günümüzde de vardır ve neredeyse her ülkede, bölgede izleri ve etkileri gözlemlenebiliyor.
ABD’den Afrika’ya, Batı Avrupa’dan Ortadoğu’ya birçok toplumda ırk, etnik köken ya da din veya mezhep ayırımına dayalı siyasi eğilimler mevcuttur.
İnsan Hakları’na dair evrensel metinlere ve ülkelerin attığı imzalara rağmen bu bir tür ‘hastalık’ olarak da görülen ‘ötekileştirici’ tavırların önü alınamıyor.
Bu tür ‘yabancı düşmanlığı’ yapan siyasi parti ve figürler genelde ‘popülist’ olarak anılıyor.
‘Kitlelerin duymak istediklerini söyleyen’ bu gibi siyasiler başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok yerde ‘toplumsal huzur’u tehdit eder noktaya gelebiliyor.
Özellikle göç hareketlerinin ‘popülist’ siyasetçileri güçlendirdiği gözlemleniyor. ‘Yabancı düşmanlığı’ bazı kesimlerde prim yapıyor.
**
Kıbrıs’ta da hem Rum toplumunda, hem Türk toplumunda benzer eğilimler vardır. Bazı siyasilerin bastığı zemin de budur.
İnsanları ‘birleştirici’ olmak yerine ‘bölmek’, ‘uzlaşıcı’ değil ‘çatışmacı’ bir dil kullanmak işlerine gelir.
Kıbrıs özelinde Kıbrıslı Türk-Kıbrıslı Rum ve giderek Türk-Yunan ayırımı üzerine basarak zemin bulmaya çalışan bu popülist siyasiler özelikle fanatik kesimlerin oylarını hedef seçiyor. Bu yüzden de ‘marjinal’ bir çizgiye oturuyor.
Ersin Tatar’ın Financial Times’a verdiği buram buram ‘ırkçılık’ kokan demeç tam da bu çizginin ürünüdür.
Tatar oturtulduğu makamın ve bağlı olması gereken Anayasa’nın aksine en geniş kitlelere değil, fanatik sağın zirvelerinden dolaşanlara hitap ediyor.
Açıklama yaparken, bir kürsüde konuşurken hesaba kattığı iki unsur var: Biri Ankara’daki iktidara tam uyum… Diğeri ise aşırı sağcı gruplar…
Başka hiçbir hassasiyeti yok.
Ne diplomatik, ne sosyolojik, ne politik…
Yani ‘Biz ayrı bir ırkız’ cümlesi Tatar’ın ağzından yanlışlıkla dökülmedi.
Fikri budur, zikri de o oldu.
İyi haber şu ki, en azından şimdilik ‘esmer, orta boylu, ela gözlü’ bir ırk tasviri yapacak kadar ileri gitmedi!