Sarpten: Sorumlular görevlerinden el çektirilmeli

K.T Biyologlar Doğayı Araştırma ve Koruma Derneği eski Başkanı Hasan Sarpten “Son iki yılda, 95 yangınından fazla alan kül oldu… Sorumlular görevlerinden el çektirilmeli”

2008’den bu yana aynı bakan, aynı müsteşar ve aynı daire müdürünün görevde olduğuna işaret eden Biyologlar Doğayı Araştırma ve Koruma Derneği eski Başkanı Hasan Sarpten, bu dönemin tarihteki en düşük ağaçlandırma çalışması yapılan dönem olmasının yanı sıra, hem de en çok orman yangının yaşandığı dönem olduğunu ifade etti…

Fayka Arseven KİŞİ

K.T Biyologlar Doğayı Araştırma ve Koruma Derneği eski Başkanı Hasan Sarpten, “Özellikle 2008’den bu yana şu an aynı bakan, aynı müsteşar aynı daire müdürü görevdedir. Bu insanların görevde olduğu dönemlerde hem tarihteki en düşük ağaçlandırma çalışmaları yapıldı, hem de en çok orman yangını yaşandı” diyerek, “Bir an önce bu insanlar görevden el çektirilmelidir. Çünkü son 2 yılda 95 yangınından fazla alan kül oldu. Hepsinde de aynı isimler görevdeydi” açıklamasında bulundu.

“Ne yazık ki Orman Dairesi şu an geldiğimiz noktada ormanların sürdürülebilirliğini sağlamak ya da ormanların korunmasını sağlamaktan öte iki misyonu üstleniyor” diyen Sarpten, “Birinci misyonu orman alanlarının peşkeş çekilmesi. İkinci misyonu da bu ülkedeki en büyük odun tüccarı olarak görev yapıyor” ifadelerinde bulundu.

Yaşanan son yangınla minimum 600 bin ağacın yandığını, 100 binlerce hayvanın telef olduğunu belirten Sarpten, doğanın kendi kendisini rehebilite edebilmesine imkan verilmesi gerektiğini vurguladı.

Bu hafta K.T Biyologlar Doğayı Araştırma ve Koruma Derneği eski Başkanı Hasan Sarpten ile yaşanan felaketi konuştuk.

 “Kalkanlı-Tepebaşı yangını ondan sonra Geçitköy-Kormacit yangını ardından Yeşilırmak yangını ve en sonda Mersinlik-Kantara bölgesindeki yangın. Bunların tamamı da kontrol altına alınamayan yeterli hazırlığın yapılmadığı ve bir anlamda ihmalin gerçekleştiği, yetersiz ormancılık faaliyetlerinden kaynaklanan yangınlar olduğunu söyleyebiliriz.”

  • YENİDÜZEN: Bir felaket yaşandı. Siz de bu felaketi yakından gözlemlediniz. Nedir değerlendirmeniz?
  • SARPTEN: Bu iş 2 yıl önceki Kalkanlı yangınına kadar uzanır. Kalkanlı-Tepebaşı yangınında Beşparmak yangınından sonra en büyük felaket yaşandı. Tarihi zeytin ağaçlarının hepsi yandı. Yine benzer bir şekilde bir ihmal ve kontrol altına alınamaması sonucu bu yaşandı. Onun ardından yangın helikopteri yine çok konuşuldu. 
    Ama şunun en baştan altını çizmek lazım; evet yangın helikopteri önemlidir ama yangın helikopteri alınması gereken tedbirlerden sadece bir tanesidir. Onun dışında da yapılması gerekenler vardır. Ancak onlarda da ciddi zafiyet var. Özellikle 2008’den bu yana şu an aynı bakan, aynı müsteşar aynı daire müdürü görevdedir. Bu insanların görevde olduğu dönemlerde hem tarihteki en düşük ağaçlandırma çalışmaları yapıldı, hem de en çok orman yangının yaşandığı dönemdir.
    Kalkanlı-Tepebaşı yangını ondan sonra Geçitköy-Kormacit yangını ardından Yeşilırmak yangını ve en son Mersinlik-Kantara bölgesindeki yangın. Bunların tamamı kontrol altına alınamayan, yeterli hazırlığın yapılmadığı ve bir anlamda ihmalin gerçekleştiği, yetersiz ormancılık faaliyetlerinden kaynaklanan yangınlar olduğunu söyleyebiliriz.

 “Olmayan yangın helikopteri var gibi lanse edildi”

  • YENİDÜZEN: Yangın helikopteri aslında adada denildi, ardından yangın çıktı serviste denildi. Nedir sizin izleminiz?
  • SARPTEN: Yangın helikopteri çok uzun zamandır tartışılıyor. Ancak son yıllarda bunun elzem olduğu tartışılmaz bir boyuttadır. Kalkanlı yangınından hemen sonra 2019 yılında aynı bakan, müsteşar ve daire müdürü basının karşısına geçerek Ercan Havaalanı’nda yangın helikopteri ile basına pozlar verdi, tören yaptı, ‘artık yangın helikopteri burada konuşlandırılıyor’ denildi. Ardından pandemi oldu, bunun sonrasında Geçitköy yangınında o da oldukça sarp bir alandı ve havadan müdahale gerektirirdi ama yangın helikopterimizin olmadığı anlaşıldı.
    Yangın helikopterinin birkaç hafta kaldıktan sonra Türkiye’ye geri döndüğü anlaşıldı. Onun hemen sonrasında 5 Haziran Çevre Günü’nde yine bir müjde verir gibi artık ikinci defa basına yangın helikopterinin burada olduğu söylendi. Ancak önce yaşanan Yeşilırmak yangınında ve Mersinlik yangınında da öğrendik meğer yangın helikopteri yine yokmuş.
    15 gün geçmesine rağmen yok ‘arıza var’, yok ‘servise gidildi’ denildi, adeta bir illüzyon. Olmayan yangın helikopteri var gibi lanse edildi.
    Bir başka önemli nokta da askeri helikopterlere aparat takılarak yangına müdahale edildiği açıklandı. Bu da çok uzun zamandır tartışılan bir konuydu. Denenmesi ve mutlaka yapılması gereken bir formüldü. Demek ki bu da yapılabiliyormuş. Ancak bunun da hayata geçebilmesi için bu felaketin yaşanması her yer yandıktan sonra bunun kullanılması ancak akla geldi. Bu da tabi bu işe ne kadar önem ve öncelik verildiğini gösteriyor.
    Belli ki bizi yönetenler için ormanlar, ağaçlar, oradaki canlılar pek bir anlam ifade etmiyor. Zaten öncelikle afet koordinasyonun başındaki kişinin son olarak da geçen gün Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “tesellimiz can kaybı olmamasıdır” açıklaması gerçekten yangından daha çok yüreğimizi yakmıştır. Bu bakış açısını gösteriyor, bu bakış açısı neredeyse onların oyu yoktur ağaçların, farelerin, sürüngenlerin oradaki canlıların oyu olmadığı için onlar canlı kategorisine konulmuyor.

 “Orman Dairesi ile ilgili ciddi bir zafiyet var. Dairenin personel yapısı hiçbir şekilde güçlendirilmiyor. Son yılların en büyük zafiyeti yaşanıyor.”

  • YENİDÜZEN: Kişinin olduğu kadar devletin de yangında ihmali mi var?
  • SARPTEN: Bu yaşanan yangında ihmal olduğu aşikardır. Biliyorsunuz bu yangın bir dozerin alevlenmesi ile başladı. Bu yargıya da taşındı. Elbette bu yangının çıkmasına vesile olanlar en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
    Ama mesele sadece bu değildir. Çünkü yangın mutlaka çıkar. Özellikle bu iklimsel koşullarda. Cam kırıklarından, yüksek gerilim hattından, atılan bir izmaritten hatta sabotaj bile olabilir. Önemli olan devletin ve bu kurduğumuz mekanizmanın en süratli bir şekilde yangına müdahale edip yayılmadan bunun tedbirini alabilmesidir. Bununla ancak başarı sağlayabiliriz. Çünkü bununla ilgili uluslararası normlar var. Bir yangın çıktıktan sonra ilk yarım saat içerisinde müdahale ederseniz yüzde 100 söndürme ihtimaliniz var. Ama 2 saat sonra müdahale ederseniz başarınız yüzde 20’ye düşer. Dolayısıyla biz yangına müdahalede geç kaldık. Bu konuda Orman Dairesi Müdürlüğü’nden Tarım Bakanlığı’na ve bütün devlet erkanına baktığımızda sorumluluk hat safhadadır. Bu ormanların korunmasına gelecek nesillere taşınmasına hiçbir katkı sağlanmadığının göstergesidir. Bu sadece bizim sözlerimiz değil.
    Bakın Orman Dairesi Müdürü’nün birkaç hafta önce basına yansıyan açıklamalarında şu ifadeler var; “AB erken uyarı için kamera sistemi kurdu ama onu kullanacak personel yok. Dozerleri, iş makinelerini kullanacak personel yok.”
    Orman Mühendisleri Odası’nın açıklaması var; “Orman Dairesi’nde itfaiye araçlarını kullanacak eleman sıkıntısı var.”
    Yine çeşitli defalarda telsizlerin bile arızalı olduğu söyleniyor. Daire ile ilgili ciddi bir zafiyet var. Dairenin personel yapısı hiçbir şekilde güçlendirilmiyor. Son yılların en büyük zafiyetinin yaşandığı bir dönemdeyiz.
    Ne yazık ki Orman Dairesi şu an geldiğimiz noktada ormanların sürdürülebilirliğini sağlamak ya da ormanların korunmasını sağlamaktan öte iki misyonu üstleniyor.
    Birincisi; orman alanlarının peşkeş çekilmesi. Çok sayıda orman alanı turizm yatırımlarına, taşocaklarına, çeşitli müteahhitlere peşkeş çekilmiştir.  Son Taşyapı’nın işlettiği Ayfodi’deki taşocağı orman alanının içerisindedir. Bunun genişletilmesi söz konusudur. Jeoloji Dairesi, Çevre Dairesi izin vermediği halde sadece Orman Dairesi yetkisini de aşarak aslında izin vererek bu taşocağının genişletilmesine gitti. Bu basit bir örnek. Orman Dairesi şu an yatırımların önünü açacak şekilde bir çalışmaya gidiyor.
    İkinci misyonu da bu ülkedeki en büyük odun tüccarı olarak görev yapıyor. Kış aylarında odun ihtiyacınızı rahatlıkla Orman Dairesi’nden karşılayabilirsiniz. Yangınlar bir sektör haline gelmiştir. Yangınlar sonrasında odun ticareti yapılması kabul edilebilir bir durum değildir.
    İki Toplumlu Çevre Teknik Komitesi var. O komitedeki arkadaşlardan da aldığımız bilgiler aslında yangının ilk günün gecesinde güneyle de bağlantılar kurularak havadan müdahale için ekiplerin hazır olduğu ancak Tarım Bakanlığı’nın buna ihtiyaç olmadığı yangının kısa sürede kontrol altına alınacağı ifadeleri neticesinde bu destek gerçekleşmedi. Ancak ertesi gün baktığımızda yangının dört bir yana yayıldığını artık kontrolden çıktığını ve sadece güneyden değil, İsrail’den bile uçakların yardıma geldiği 11 hava aracının müdahalesi ile bile söndürülemediği bir noktaya ulaşıldı. Burada açık bir ihmal, görevi suiistimal, yerine getirmeme olduğu çok aşikardır. Dolayısıyla bunların hesabının sorulması gerekiyor.

 “Bir an önce bu insanların en azından görevden el çektirilmesi gerekir. Çünkü son 2 yılda 95 yangınından fazla alan kül oldu. Hepsinde de aynı isimler görevdeydi.”

  • YENİDÜZEN: Yargıya başvuracak mısınız?
  • SARPTEN: Biz doğrudan başvurmasak bile başvurulması için girişimler yapacağız. Diğer örgütlerle de görüşerek ortak bir şekilde girişim sağlayacağız. Ama bir an önce bu insanların en azından görevden el çektirilmesi gerekir. Çünkü son 2 yılda 95 yangınından fazla alan kül oldu. Hepsinde de aynı isimler görevdeydi. Bu sürede de ağaçlandırma faaliyetleri en düşük seviyedeydi.
     
  • YENİDÜZEN: Yangın sonrasında ne yapılmasına yönelik de çeşitli söylemler ortaya atıldı. Sizin görüşünüz nedir?
  • SARPTEN: Bugün dünyada trend artık orman yangını olduktan sonra en az 1 yıl bölgeye hiç girmemek bölgede herhangi bir faaliyet yapılmamaktadır. Öreğin Güney’de Trodos yangınından sonra hala daha iş makineleri alana sokulmamıştır. Biz de ise Kalkanlı yangınından sonra iş makineleri ile ne var ne yoksa dümdüz edildi. Oradan ciddi bir odun ticareti yapıldı. Bu yapılırken de oradaki birçok yaşam alanı ortadan kaldırıldı. Yeni filizlenen fidanlar, tohumlar darmadağın edildi. Dümdüz bir tarım arazisine çevirdikten sonra içine fidan dikilmeye çalışıldı. Bu son derece yanlış bir uygulama. Artık dünyada terkedilen bir uygulama. Belirli bir süre beklenmesi orada kurtulan yaşamın yeniden yeşillenmesine fırsat vermek ondan sonra belli noktalarda takviyeleri yaparak, bunun geri dönüşümünün sağlanmasını sağlamak daha sağlıklı olduğu söyleniyor.
    Ama bizim Orman Dairesi’nin rehabilite anlayışı yok. Tamamen dümdüz edip dozerlerle fidan dikme anlayışı dünyada terkedilmiş bir anlayışa dönüştü.

 “Ne yazık ki Orman Dairesi şu an geldiğimiz noktada ormanların sürdürülebilirliğini sağlamak ya da ormanların korunmasını sağlamaktan öte iki misyonu üstleniyor. Birincisi; orman alanlarının peşkeş çekilmesi. İkinci misyonu da bu ülkedeki en büyük odun tüccarı olarak görev yapıyor.”

  • YENİDÜZEN: Yangınla birlikte bölgenin imara açılacağı endişeleri de var. Oradaki yasal düzenleme nedir? İmara açılması söz konusu olabilir mi?
  • SARPTEN: İlginç bir şekilde yangın orman arazisinin içerisinde 5-10 dönümlük özel şahıslara kiralanmış mülkte başladı.
    Ancak yanan alanın yüzde 90’nı orman arazisi ve yasayla da koruma altında. Ama dediğimiz gibi bu anlayış birçok orman alanını peşkeş çekmiştir. Bafra’da orman alanlarının turizm tesislerine peşkeş çekildiğini biliyoruz. Özellikle kötü niyetle kullanılan Alçak Orman Arazilerinin İcarı Yasası da var. Bazı tadilatlarla bunların gündeme gelmesi mevcut bu yanan yerlerin bazılarında aniden birkaç otelin kuruluyor olması sürpriz olmaz. Dolayısıyla bu endişe de vardır. Buraların kesinlikle imara açılmayacağına dair ekstra tedbirlerin alınması son derece önemlidir. 1995 yangınından sonra Beşparmakların yeniden yeşermesi 30 yılı aşkın süre almıştır. Buraların da tekrardan yeşermesi benzer süre alacaktır. Bizim ömrümüz bunu görmeye yetecek mi pek emin değilim.
     
  • YENİDÜZEN: Kızıl çam, çam ağaçlarının hızlı yanması kozalakların ateş topuna dönmesi yeniden yeşillendirme kapsamında bu ağaçlar yerine farklı fidanların ekilebileceği de söyleniyor. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?
  • SARPTEN: Evet bunlarda doğruluk payı vardır ama her ağacın olumlu, olumsuz tarafları var. Kızılçam bizim doğal bitki örtümüzdür. Bu iklime uygundur. Ancak dünyada da bu konuda trend tek bir türe bağlı kalınmamasıdır. Bizim geçmişte ormanlarda harnup, alıç gibi ağaç türlerimiz de vardı. Onların sayısı ciddi oranda azaldı. Onların artırılması, multikültürel bir çeşitlilik yaratılması önemlidir. Kızılçam da ekilecek ama salt kızılçam değil, bunun yanında harnup, alıç gibi türlerle de çeşitlendirilmesi önemlidir. Bu doğrultuda yapılmasını biz doğru buluyoruz.
    Ama dediğimiz gibi zaten mevcut yapıda Orman Dairesi ağaçlandırma ve ormancılık faaliyetlerini çok sağlıklı bir şekilde yürütmüyor.

 “Minimum 600 bin ağaç yandı”

  • YENİDÜZEN: Yanan alanda sizce kaç ağaç yanmıştır?
  • SARPTEN: 12 bin hektar alanın tamamen boş olup bunun fidan dikilmesini planladığınızda yaklaşık 600 bin fidana gerek duyulduğu söyleniyor. Minimum 600 bin ağaç olduğunu söyleyebiliriz. Bugün 20 bin dönüm olduğu söyleniyor bu da 4 bin futbol sahası demek. Korkunç bir alan.
     
  • YENİDÜZEN: Orman Dairesi’nde birçok eksiklik saydınız. Bu planlamaları yapacak kadro, alt yapı, organizasyon var mı?
  • SARPTEN: Mesele fidan dikmekten de ötedir. Ama siz 600 bin fidan diktiğinizde bunların hepsi ağaç olacak anlamında değildir. Bu iklim koşullarında fidanın yeşermesi, ağaca dönüşmesi, sulaması, sıcaklık dalgaları, hastalık riskleri düşünüldüğünde çok çok düşüktür. Dolayısıyla doğru yöntem rehabilite edilmesidir aslında. Doğanın kendini rehabilite edilmesine fırsat verip onun desteklenmesi lazımdır. Bunu yapabilen insanlar etrafta vardır. Ama Orman Dairesi’nde kapasite yoktur. Mevcut personel yapısı kalmamıştır. Zaten Orman Dairesi müdürün kontrolünde, müdürün istediğini yaptığı bir yapıya dönüşmüş durumdadır. Bu yapıda bunu sağlıklı yapabilmesi mümkün değil. Büyük kampanyalar yapıldı Kalkanlı Bölgesinde ama dikilen fidan sayısı birkaç yüz bini geçmedi. Bunların ne kadarının hayatta kalacağı da ayrı bir tartışma. Dolayısıyla kampanya yapılır, destek verilir ama hepsinden önemlisi düzgün bir planlama gerekir. Bilimsel bir ekiple bu çalışmaların yürütülmesi en doğrusudur.

 “100 binlerce hayvan telef oldu”

  • YENİDÜZEN: Tabi sadece ağaçlar da yanmadı birçok hayvan da yandı.
  • SARPTEN: Orası genç bir ormandı. Yoğun sürüngenlerin olduğu her ne kadar kuşlar uçabiliyor gibi görünse de aslında kuş yuvalarının tahrip edildiği tavşanından, yılanına böceğine varıncaya kadar 100 binlerce hayvanın telef olduğunu söyleyebiliriz. Çok fazla da yaralı hayvana müdahale edildi. Ama bir rehabilite ile her geçen yıl oradaki bütün canlı popülasyonu da artacaktır. Ama bunun bugünkü haline gelmesi için bizim ömrümüz bunu görmeye yeter mi? Şüpheli.
     
  • YENİDÜZEN: Yangından sonra bölgede neler yaşanacak?
  • SARPTEN: Yanan alanlarda Orman Dairesi kendince bir planlama yapacak. İş makineleri ile belli alanları dümdüz edecek. Sonra bazı kampanyalar yapılıp bir miktar fidan alınıp dikilecek. Ama kimse bu fidanların ne kadarının ağaca döndüğünü ya da ikinci defa bu fidanların sulanmasını yapabilecek mi? Bu iklimsel koşullarda sıcak hava dalgalarının etkili olduğu zamanda fidanların yeşermesi çok mümkün olacak mı? Bunlar muamma.
    3 yıl önce Kalkanlı’da yangın yaşandı. Oranın ne kadar toparlandığını görebilirsiniz. Pek kolay değil. Bütün Orman Dairesi’nin yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Orman bunun bir bacağı ama çevre politikası yok.
    Her bir daire bir kuruma bağlı. Orman Dairesi Tarım Bakanlığı’na, Çevre Dairesi Turizm Bakanlığı’na bağlı her biri farklı alanlar içinde olunca çevre ile ilgili ortak bir çalışma olmuyor. Dolayısıyla biz çevre ile ilgili dairelerin bir yapı altına toplandığı ayrı bir Çevre Bakanlığı’nın olup buna konsantre işler yapmasının çok daha doğru ve güzel yaklaşımlar sergileyeceğini düşünüyoruz. Yoksa yasaların birçoğu buna imkan veriyor ama uygulamada bu olmuyor. Orman Dairesi’nin Çevre Dairesi’nin müdürü de siyasetten atanmış kişiler olduğu için uzun süreli çalışmalar yapılamıyor.
     
  • YENİDÜZEN: Yangınların, çevre felaketlerinin sorumlu siyaset mi?
  • SARPTEN: Evet. Siyasetin aslında çevreyi, doğayı ve insan dışında oy endeksli politik düşünceler dışındaki şeyleri çok dert etmemesidir. Oysa iklimin de artık değiştiği bu ortamda bizim temel talebimiz atılan her adımda çevre unsuru dikkate alınsın.
     
  • YENİDÜZEN: “Günah keçisi, suçlu aramayalım” gibi yorumlar da yapıldı.
  • SARPTEN: Ancak sorumlular var aramak zorundayız. Aksi takdirde suçlu rüzgar olur. Rüzgar vardı yapacak bir şey yoktu.
    Orman Dairesi müdürüne soruluyor; 15 gün önce gelen helikopter yok nasıl bu oldu? O da diyor ki; “Bu rüzgarda 15 helikopter olsa ne yazar?” Bu bakış açısının olmaması gerekiyor. Önemli olan zaten sizin bunları düşünerek hareket etmeniz. Yoksa bütün şartların uygun olduğu koşullarda yangın kendiliğinden de çıkmaz gibi bir yaklaşım olur.
     
  • YENİDÜZEN: Orman alanımız ne kadar vardı yangınla birlikte bu ne oldu?
  • SARPTEN: Kayıtlı orman alanı genel yüz ölçümün yüzde 19’u civarındadır. Ama bunların birçoğunun üzerinde de ağaç yok. Bunun dışında resmen orman arazisi olmayıp da üzerine fidan dikilen, ağaçlandırılmış alanlar var.  Son 10-15 yıldaki ağaçlandırmalarla yüzde 22-23 civarındadır orman alanımız. Bu küçük bir değer. Bunun dünya standarttı yüzde 30 civarıdır. Orman var diyebilmek için yüzde 30 orman alanı olmalı. Biz bunun çok altındayız. Dediğim gibi orman alanlarının büyük bir kısmının üzerinde de zaten ağaç varlığı kalmamış durumdadır.
     
  • YENİDÜZEN: Güneyle ilgili işbirliğinde ‘milliyetçi’ söylemlere de şahit olduk. Böylesi durumlarda bunun faydası var mı?
  • SARPTEN: Milliyetçi söylemler aslında doğaya hiçbir şekilde fayda sağlamaz. Ne sel baskınları ile mücadelede ne yangınla mücadelede. Bu ada ortak bir bakış açısındadır. Kuşlar, böcekler sınır tanımaz. İnsanların da tanımaması lazım. Bu kadar küçük bir coğrafyada bu tür olaylara ortak hareket edebilmek kaçınılmazdır. Ortak hareket edemezsek bedelini daha çok ödeyeceğiz. Daha çok yangınlar çıkacak. Daha çok doğal felaketler yaşayacağız. Sadece güneyle değil BM ve uluslararası kuruluşlarla Türkiye ile yakın coğrafyayla sürekli bu alanlarda işbirliği yapmalıyız. Çünkü doğa bizim değil, gelecek nesillerindir. Birlikte ortak mücadele etmek kaçınılmazdır. Ama ne yazık ki milliyetçi bakış açıları doğanın üstüne çıkıyor. Bunun da bedelleri çok ağır oluyor.

Röportaj Haberleri