“Türkiye’de Anayasa değişikliği ile ilgili referandum olmadan Kıbrıs’ta bir anlaşmanın mümkün olmadığı” gibi görüşlere katılır mısınız bilmiyorum ama bence çok da akıl dışı değil ne yazık ki!
Biliyorsunuz TBMM’deki tartışmalı görüşmelerin ve oylamaların ardından değişiklikler referanduma gidecek.
AKP, yanına MHP’yi de alarak madde değişikliklerini TBMM’den geçiriyor… Halk oylayacak ve Erdoğan başkanlığına ‘evet’ veya ‘hayır’ diyecek.
Şimdilik yapılan anketler halkın ‘evet’ oyunun %50’den aşağı olduğunu gösteriyor ama referandum tarihine kadar ne olur bilinmez! 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ın çağrısıyla tankların önünde duran insanlar yine böyle bir çağrı veya o güne kadar hükümete aldırılan bazı popülist uygulamalarla oylamanın seyri ters dönebilir.
Peki Kıbrıs’la ilişkisine gelirsek nedir?
MHP’nin AKP’ye ve tabii ki Tayyip Erdoğan’a önceden bir borcu var; Nedir o? MHP içinde ciddi bir muhalefet oluşmuştu. Meral Akşener, Ümit Özdağ, Sinan Oğan ve Koray Aydın… Olağanüstü kurultay istemişler ve aday olmuşlardı. Önce Yargıtay da bu talebi olumlu karşılamıştı, hatta Devlet Bahçeli, Erdoğan’ı da dolaylı olarak muhatap almış ve Yargıtay başkan ve üyelerinin Erdoğan’la çay bahçelerini gezmelerini, onu alkışlamalarını eleştirmişti. Ondan sonra ne olduysa oldu ve muhalifler ne kurultay yapabildiler, ne de ondan sonra sesleri duyuldu. Yargıtay sanki o kararını geri aldı!
Yani Erdoğan’ın o süreçte Bahçeli’nin muhaliflerini bastırmasında önemli rol oynadığı gibi bir izlenim var. Şimdi de anayasa değişikliklerinde MHP’yi yanında tutmasının nedenlerinden biri de Kıbrıs.
MHP’nin milliyetçi, tutucu yapısı nedeniyle Kıbrıs’ta bir çözümü istemiyor. Buradaki bazı MHP kafalılar gibi onlar da şimdiki durumun çözüm olduğunu savunuyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de anayasa konusundaki referandum öncesi Kıbrıs’ta bir çözüm, MHP’nin oylarının ‘hayır’ yönünde değişmesine neden olacağı için Erdoğan böyle bir riski göze alamaz. Yani kendi için, başkanlığı için Kıbrıslıları kullanmaktan, Kıbrıs’ta bir çözümü o süreçte engellemekten çekinmez diye düşünmek mantık dışı olmaz.
Kaldı ki başdanışmanı dediği Yiğit Bulut diye birinin de “kanla aldık, kanla veririz” söylemlerine de bakarsak herhalde çok farklı bir görüş barındırmaları mümkün değil.
Öte yandan Tayyip Erdoğan’ı Kıbrıs’ta bir çözüm için zorlayacak bir muhalefeti de yok. CHP’nin, temsilcilerinin en yukarıdan başlayarak Kıbrıs hakkındaki açıklamaları Yiğit Bulut’tan farklı değil. O kadar söylem benzerlikleri var ki “Yiğit Bulut CHP’lidir” derseniz bile çok tuhaf kaçmaz.
Peki ama o kadar karamsar bir tablo ki çözüm umudu yok gibi görünse de hep söylediğimiz gibi bizi ayakta tutan umudumuz… Onu da kaybedersek yaşamımız çekilmez hale gelir.
Siyasette zemin o kadar kaygan, oynak ve değişkendir ki bütün yolların kapalı olduğu bir zamanda başka kapılar açılabilir. Ekonomik bazı çıkarlar (doğal gazın varlığı), Türkiye’nin dünyada kaybettiği prestij burada yine de bir çözümü zorunlu hale getirebilir.
Çözüm için uğraşmak, her zaman buna hazır olmak önemlidir. Bir anda karşımıza çıkabilir.
Çin seddi 2
Çin seddi gibi bir yapı… Girne gibi turistik, kendine özgü doğa özellikleri olan ve sürekli olması gereken yapı biçiminden söz ederken aksine gelişen yapılardan biri… Belki de bu yapıların en başında gelen bir yapı… Bir duvar… Yüksek bir duvar, geniş bir duvar, uzun bir duvar. Girne’ye katkısı olur mu? Bireysel kazancın dışında aksine Girne’ye büyük bir kaybı var. Fazla nüfus, fazla atık, yeşil kaybı, park sorunu, güneş kaybı, büyük sıkıntı, dev yapının hüznü… Yüksek yüksek binalar yetmemiş, bir de enine-sonuna uzamış korkunç bir bina… Bina değil, duvar… Yapı sahibi memnun, bu tuhaf devletin tuhaf ilgili daireleri plana onay vermiş, belediyesi izin vermiş, o da o canavarı dikmiş. İtirazlar olmuş, tepkiler olmuş ama kim duymuş! Her zaman olduğu gibi birileri itiraz eder, bağırır-çağırır ama sonunda yanlarına kalır. Bu da bize kaldı işte. Yanlarında oturanları düşünün; Ne güneşi, ne de yazın serinini… Unutsunlar artık… Anılarda kalanlar arasına girdiler. O duvarın gölgesi vurur evlerinin duvarlarına… Güneşten mahrum… Satmak isteseler satılmaz da artık… Kim alır ki! Hani der ya emlakçılar reklamlarında; Dağ ve deniz manzaralı… Önünde oturanın ne dağı, arkasında kalanın ne denizi kaldı… Onlar için sadece kocaman bir set. Girne’nin ortasında bir Çin seddi.
Halledeceyik!
Bir aydan fazladır ev telefonumuz çalışmıyor Girne’de ama kesik olan telefonun kesilmemesi için gidip borcumuzu ödedik. Çalışmayan telefonun ne borcu olur peki? Her faturada var ya; Maktu ücret. Kullansanız da kullanmasanız da devletin bir geliri vardır mutlaka… Hani yıldırım düşmüştü ya Girne’de telefon santralinin üstüne… Bazı pos cihazları da çalışmadı, ADSL internet bağlantıları da çalışmadı… Hani halledecekti ilgili bakan Dürüst!.. Neyi halletti ki zaten! Canların gittiği dağ yolunu mesela ne yaptı!
Şaşkınlık
Son zamanlarda bir de palm yağı çıktı… Özellikle kavanoz içinde satılan fındık kremalarında bulunan… Trans yağ içerdiği için kanser yaptığı, bu ürünlerin Avrupa’da toplanmaya başlandığı da yazıldı. Artık kafamız allak bullak… Her gün, her saat farklı bir konu, farklı bir yaklaşım… Ne yapacağımızı, ne yiyeceğimizi şaşırır olduk. Biz de bir uzmanlık yapalım da bol su için, hamurdan, tuzdan, şekerden uzak durun, sebze yiyin, kararında meyve yiyin, kafanıza da (eğer elinizdeyse) fazla şey takmayın diyelim… Bunların bile sizde olumlu bir fark yaratacağını göreceksiniz.
Başkalarının mutluluğundan kendine pay çıkaran insan, en mutlu insandır. GEOTHE