Satılan Çocuklar-1949-2

Eralp Adanır

Evlâtlık verme kisvesi altında satılan çocuklar konusuna, yakın tarihte ülkemiz siyasi tarihinde yer alan bir isim de yorum getirmişti o yıllarda. Elbette daha o yıllarda siyasetin içerisinde değildi kendisi. 1 Ocak 2015 yılında hayata veda eden Nejat Konuk beyden bahsediyorum. Konuyla ilgili gazete yazısına geçmeden önce Nejat Konuk bey hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.

1928 yılında Lefkoşa'da doğan Nejat Konuk, 1950-51 yıllarında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Ardından 1960 yılına kadar Bursa'da avukatlık yaptı. 1960'tan sonra adaya dönen Konuk, devlet hizmetinde görev aldı. Adaya girmesi yasak olan Rauf Raif Denktaş ve Erol İbrahim ile birlikte bir sandalla Lârnaka'ya çıkmak istemişti ancak Lârnaka yerine şimdiki Bafra adlı köyün yakınlarında Kıbrıs'a çıkmışlar ve tutuklanmışlardı. 1 Şubat 1969'da Adalet ve İçişleri Üyeliğine atandı. 1970 genel seçimlerinde Türk Cemaat Meclisine Üye seçilen Konuk, 1975'te oluşan İlk Kurucu Meclise de üye oldu. Ardından 1976'da Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilk başbakanı da olan Konuk, 1976-1978 yılları arasında I. Konuk Hükûmeti'nde başbakanlık yaptı. 1982'de ise Kıbrıs Türk Federe Meclisi'nin Başkanı seçildi. 6 Aralık 1983 tarihinde oluşan Kurucu Meclis'in üyeliğini de yapan Konuk, 13 Aralık 1983'ten 19 Temmuz 1985'e kadar görevde bulunan KKTC Kurucu Hükûmeti'nde başbakanlık yaptıktan sonra aktif siyasette yer almadı.

Evlâtlık meselesine dönersek; işte Nejat Konuk bey deTürkiye’de tahsilde bulunduğu o günlerde konuyla ilgili yazısını Hür Söz gazetesinde yayınlamıştı. 

 

“Hür Söz-30 Ocak1949-syf:02

ARA SIRA!..

Evlâtlık Meselesi

-O. Nejat Konuk-

Geçen günkü gazetelerde, bir küçük Türk kızının ecnebi bir aile yanına evlâtlığa! verildiğini dehşetle ve teessürle okudum. Eminim ki bunu duyan her Kıbrıslı Türk de yüreğinden sarsılmıştır. Kıbrıs, hiç bir zaman bir açlar ve parasızlar memleketi olmamıştır. Böyle sosyal bir davanın halline ihtiyaç hissedildiğini zannetmiyorum. Böyle olmakla beraber, ne diye bir Türk ailesi, kızlarını yabancı bir mühitin ve kültürün ortasına fırlatıp atsın zorları ne? Bunu bilemiyorum. Kızlarını beslemekten aciz bir durumda olmadıkları muhakkaktır. Etraftan iğfal edildiklerini ummak, akla gelenlerin en makulüdür. Zavallı yavrucaklar, cehaletin kubanı olarak bir köle gibi satılmışlardır. Bunu amme vicdanında uyandırdığı reaksiyon muazzamdır.

Fakat hayret ettiğim bir nokta var: Çok âdil olan İngiliz kanunları, insan şahsiyetinin bu derece alçaltılması karşısında göz yummak mecburiyetinde mi kalıyorlar? Ana babanın, çocukları üzerinde haiz olduğu vilâyet (velâyet ea.) hakkını, bu derece kötü kullanmasına cevaz verilmemeliydi. Müddeiumumilik makamının derhal harekete geçerek, böyle hâdiseleri önlemesini çok isterdik...

Böyle şeylerin yapılmasına, dinin asla müsade etmiyeceğini, sayın fetva eminimiz de çok güzel bir şekilde açıklamış bulunuyorlar. Beyanatları, bundan sonrakiler için kuvvetli bir ikaz mahiyetindedir.

Bu ve buba benzer hadiseler karşısında,hepimizin teessür duyduğu muhakkaktır. Dinimizin ve millî hislerimizin bu derece rencide edilmesine müsaade etmemeliyiz. Kurumlarımızın, derhal faaliyete geçmesini, onlara yönelmiş bir vazife addediyoruz. Sosyal bünyemiz bozulmağa yüz tutmuştur. Bunu önlemeli ve hastalığın sirayetine mani olmalıyız. Münevverlerimiz, biraz da içtimaî dertlerimizle uğraşsın ve onlara çare bulmağa baksın diyoruz.

Son olarak, küçük Türk kızlarını, manevî bir evlât olmaktan ziyade, bir hizmetçi kız olarak yanlarına alan ecnebi aile babalarına hitap etmek istiyorum: Ellerini vicdanlarının üzerine koysunlar ve düşünsünler. Çok büyük insanî bir hata işlemek üzeredirler. İradesi dışında küçük bir çocuğu, muhitinden koparıp ona taban tabana zıd bir mühit içerisinde, dinini, milliyetini, izzetinefsini on paralık ederek ve baskı altında, şahsiyetsiz bir mahlûk olarak yetiştirmeğe çalışmak...

Efendiler, hiç olmazsa insanlık namına utanalım!”

Bu yazısının ardınan Halkın Sesi yazarlarından YAVUZ, hazırlamakta oluğu “Fikirlerden Doğan Şakalar” başlıklı köşesinde, Nejat Konuk’un bu yazısından alıntı yaparak yorumda bulunuyor.

 

“Halkın Sesi-05 Şubat 1949-syf:2

Günün Cilvesi-Yazan:YAVUZ

Haftadan Haftaya

Fikirlerden Doğan Şakalar

.....

Geçen günkü gazetelerde, bir küçük Türk kızının ecnebi bir aile yanına evlâtlığa! verildiğini dehçetle ve teessürle okudum. O.N.KONUK

-Yanız bu değil... Daha önce Aynikola’dan bir Türk kızı, gene bir ecnebiye evlâtlık olarak verilmişti. Ciğerparelerini satan bu gibi anaların boynu kopsun inşallah!

.....”

YAVUZ’un bu kısacık cevabi yorumundan da anlaşılacağı gibi Aynikola köyünde böylesi bir olayın yaşandığını öğreniyoruz. Elbette olayın yaşandığı köyleri toplu olarak bu konuda yargılamak hiç de adil ve doğru bir davranış değildir. Nitekim bu rahatsızlığı Nejat Konuk da hissetmiş olacak ki yine aynı konuda bir yazı daha kaleme almış.Ve çok da önemli bir bilgiyi bizlerle paylaşıyor. Müstemleke döneminde Eğitim tarihimizde önemli bir isim olan, Lefkoşa Türk (İslâm) Lisesi’nin müdürlüğünü yapmış Mr. Wood’un evlâtlık edinen kişi olduğu belirtiliyor.

İki bölümlük yazı dizimizi söz konusu Nejat Konuk’un köşe yazısıyla tamamlıyoruz.   

 

“Hür Söz-08 Şubat 1949-syf:2

Gene Evlâtlık Meselesi

-O. Nejat Konuk-

Yavuz arkadaşımız, bu haftaki şakalar sütununda, bundan evvelki bir yazımdan bahisle, Kıbrıs’ta bulunamadığım bir müddet içerisinde cereyan eden –şaka değil fakat, ne kadar da ciddi yarabbim- bir vak’ayı haber vermek nezaketini gösteriyor ve yabancı aileler yanına evlâtlık verme hâdisesinin tek olmayıp, ayni şeyin Aynikola köyünde de vuku bulduğunu esefle bildiriyor.

Aynikola’yı tanırım: Güzel ve zengin bir Türk köyüdür. Evlâtlarından birini hayvan satar gibi bir yabancıya satmalarını, hele onun halkından hiç beklemezdik. Hem Aynikola, aralarında senelerce bana da hocalık etmiş bulunan olgun ve münevver pek çok kimseler yetiştirmiştir. Onun için bu işte, Yavuz arkadaşımız gibi, yalnız ana babaya kabahat bulmak doğru bir hareket olmaz zannındayım. En az onlar kadar bütün köy halkı fakat bilhassa yetiştirdiği bütün münevverler kütlesi de bu hâdiseden mes’ul olmak  mevkiindedirler. İğfal edilen ana babayı ikaz etmek köyleri ile birlikte bütün ada Türklüğünün şerefini lekeleyen hâdisenin vukuuna mâni olmak, onların en tabiî vazifelerinden biri olmak icap ederdi. Böyle kutsal bir vazifeyi yapmaktan kaçındıkları için, hepsini de toptan itham etmek zorunda oluşumuz bizi müteessir etmektedir.

Sayın okurlarım, Aynikolalı küçüğü evlâtlık alan, ismini değiştirip saçlarını sarıya boyatan Mister’i elbette tanıyorsunuzdur: Mr. Wood, Lisemizin müdürü... Bunu öğrendiğim zaman hayretten dona kaldığımı itiraf etmek zorundayım. Doğrusu ya, böyle bir hareketi en az sayın Mr. Wood’dan beklerdik. O Mr. Wood ki, senelerdir biricik irfan müessesemizin şerefini, dinimizin kudsiyetini tahkir etmek, izzeti nefsimizle oynamak mevkiinde, hiç olmazsa Mr. Wood’u görmemeliydik. Onun idaresi altında 6 yıl tahsil ve terbiye gördüğüm için şimdi duyduğum yeis çok büyük ve tahammülsüzdür. Mukaddes tanıdığımız her şeyimizle açıkça alay etmek cüretini gösteren bir kimsenin hâlâ tek eğitim müessesemizin başında bulunduğunu ve vazifelerine büyük bir huzur içerisinde devam ettiğini görüp te hayret etmemek elden gelmiyor doğrusu...

Böyle bir hadise olur da, elimiz kolumuz bağlı durur ve hiç bir şey yapamazsak... bu kadar aciz karşısında olduğum yerde ıstıraptan kıvrandım ve titredim; aziz okurlarım.”