Satranç tahtasına benzeyen bir evdeki üç karakterin aşk hamleleri: 8X8

Senaryosunu da yönetmenliği de Kıvanç Sezer’in yaptığı “8X8” insanın insan için değerine kadar birçok konuyu işlemesiyle dikkat çekiyor. 

Murat OBENLER-İFF Değerlendirmeler (Ulusal Yarışma)

Senaryosunu da yönetmenliği de Kıvanç Sezer’in yaptığı “8X8” üç farklı karakteri bir evde çarpıştırması ve bu üç karakter üzerinden hayatın anlamından ilişkilerin anlamına, aidiyet meselesinden yalnızlık kavramına, bencillikten insanın insan için değerine kadar birçok konuyu işlemesiyle dikkat çekiyor.  Alican Yücesoy, Ece Yüksel ve Halil Babür’ün oyunculuklarıyla da dikkat çeken filmin sırasıyla aşk, ayrılık ve ölüme geçiş yapması ve bunların da birbirleriyle olan sebep-sonuç ilişkisini çok iyi şekilde vermesi beğeni topladı. İlişkilerinin sonuna gelen Sarp ve Eda deniz kenarında bir ev tutarak bir nevi son bir birlikte zaman geçirmeye karar verirler. Geldikleri evde yerde kanlar içinde buldukları Can ise onların içindekileri dışarıya vurmalarında bir araç olacaktır. Farklı hava şartları ile evdeki farklılaşan ortam bağlantısını çok iyi veren yönetmen karakterlerin de değişken davranış yapılarını ve karşı tarafa etkilerini başarıyla aktarmış.

Fener balığının üreme süreci ile insan ilişkilerine yapılan paralellik, satrançtaki hamlelerle ilişkiler arasındaki hamlelere, sanatsal üretim yapan veya sanatla ilişkili insanların hayatta olumlu anlamda daha farklı bir düşünce yapısıyla dünyayı ve hayatı değerlendirdiği, hastalıklı aşk ilişkilerinin yaşayanlara çok büyük zarar verdiği, birine iyi gelmek ile birisini gerçekten sevmek arasındaki ince ve kalın çizgiler, birini hak etmek-mutlu etmek ikilemi, alkol ve uyuşturucunun etkisi altında insanların hem iyiliğin hem de kötülüğün sınırlarına doğru kayabilecekleri filmin anlatısına yansıyor.

Kardeşinizi sevmek, sarılmak ve hayatı paylaşmak için adım(lar) atın 

Yönetmen Vuslat Saraçoğlu’nun senaryosunu da yazarak yönettiği “Bildiğin Gibi Değil” aynı anne babadan doğup birlikte büyümelerine rağmen birbirinden olabildiğince farklı karakterlere sahip Tahsin, Yasin ve Remziye adlı 3 kardeşin babalarının vefatı üzerine memleketleri Tokat’ta bir araya gelmeleri sonrasındaki yeniden birbirlerini tanıma süreçlerini ya da bir nevi kendi kardeşlerini tanımadıklarını anlatıyor. Hem geçmişi ve güzel anıları yad etme hem de birbirleri ile ilgili bildiklerinin aslında bildikleri gibi olmadığıyla yüzleşme zamanını yaşayan üç kardeşin arasındaki sıcak ilişki bir yandan seyircileri duygulandırırken kavgaları ise aile ilişkileri ve kardeşlik kavramını sorgulamamızı sağlıyor. Çok uyumlu bir oyunculuk ortaya koyan Serdar Orçin (baba mesleği esnaf), Alican Yücesoy(yazar ve belgesel yönetmeni) ve Hazal Türesan (tezgahtar) ödüllere de göz kırpıyorlar. Çavdar ailesinin bu ölümün vesilesiyle bir araya gelişlerinde her üç kardeşin de hem geçmişte hem de karşılaştıklarında birbirlerine yalan söyleme, gerçeği gizleme veya yanlış bilgi verme gibi davranışlar gösterdiklerini görüyoruz. Miras ile ilgili tartışmalar da sert, adaletten uzak ve birbirine saygıdan uzak geçerken karakterlerin vicdanen rahat olmadıkları çok iyi veriliyor. Üniversite bitiren yazar-belgeselci Yasin diğer kardeşleri altta görüp aşağılarken, küçük Remziye de İzmir’de yaşamayı seçerek cesur bir karar vermesine karşı hem ilişkilerinde istikrarsız hem de aile içinde yeteri kadar güçlü bir birey olamamış, abi Tahsin ise içine kapanık, ezik karakterli, kendini sanat müziğine veren, babasıyla kalarak babasının bakımını üstlenen, fedakar ama bazı ciddi kararları kardeşlerine danışmadan kendi başına alan bir karakter çiziyor. İnsanın gerçekler veya istemediği şeyler yüzüne vurulduğunda kendinden geçerek adeta bir canavar dönüşebileceği filmde çok güzel işlenirken dağılmış aile yapılarının sağlıklı bir şekilde tekrardan işlemesinin zorluğu da beyazperdeye yansıyor.

Tereddüt Çizgisi hem kendiniz hem etrafınız için çok tehlikeli olabilir

Senaryosunu ve yönetimini Selman Nacar’ın yaptığı dört ülke ortak yapımı “Tereddüt Çizgisi” idealist bir ceza avukatı olan Canan’ın gündüzleri adliye, geceleriyse hastanede solunum cihazına bağlı annesi arasında geçen hayatına odaklanarak bu süreçlerde yaşadığı tereddütleri seyirciye anlatıyor. Özellikle Tülin Özen’in Canan karakteri ile en iyi kadın oyuncu ödülünün en güçlü adayı olarak öne çıktığı film zamanın çok hızlı aktığı hastane ve adliye koridorları arasında çok ciddi kararlar verme sürecinde olan Canan’ın bu stresli süreci yönetebilme yolculuğuna tanıklık ediyoruz. Yönetmenin memleketi Uşak’ta çektiği film İngiltere’de avukatlık tahsilini tamamlayarak memleketine dönen Canan’ın idealist anlayışı ile Türkiye’de tanıdık, eş dost, torpil gibi sistemsizliğin hakim olduğu anlayış arasında da bir ahlaki, etik noktaları zaman zaman zorlayan bir kapışmaya dönüşürken Canan’ın kadın olması dolayısıyla ayrıca bir ayrımcılığa uğradığına da tanıklık ediyoruz. Hem annesinin bitkisel hayat hem de ölümle sonuçlanmış bir davanın avukatı olarak aşırı stresli bir dönemden geçerken sağlığını da ciddi tehlikeye atan karakter güçlü kadın karakterini korumaya çalışırken iş, etik, yardımseverlik, resmi kural ve kaidelere uyma konularında da tereddütler yaşamaya başlamıştır. Güçlü, arkası sağlam patrona karşı işten ayrılan çalışanı savunmanın zorluğunu ve her şeye rağmen en iyi savunmayı yapmak için verdiği üstün çabayı çok iyi yansıtan yönetmen hem adaletin Türkiye’de nasıl değişkenlerle farklı yollara sapabileceğini hem de farklı ruh halleri içerisinde insanın rasyonal düşünceden uzaklaşarak çeşitli soru işaretlerine sebebiyet verecek davranışlarda bulunabildiğini gösteriyor. Film güçlü yapım ekibi ile kotarılmış ve oyunculuk, yönetim, görüntü yönetimi ve senaryo açısından güçlü bir film olarak değerlendirilirken festivalden ödül(lerle) ayrılacağı tahmin ediliyor.

Kültür & Sanat Haberleri