Simge Çerkezoğlu
Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Sandance Reggae Festival’in ağırladığı en renkli gruplarından biri kuşkusuz Sattas Grubuydu. Bu kadar çılgın adam bir araya gelmiş olabilir mi dedim, nitekim geldi.
Grubun sözcüsü ve solisti Orçun Sünear çok deli, çok samimi, çok da çılgın bir adam. Reggae’nin sadece müzik olmadığını aslında bundan çok daha fazlasını içinde barındırdığını açıklayarak başladığı röportajı Kıbrıs’ta geçen çocukluk anıları ile tamamladı. Ben şaka sandım hikaye gerçek çıktı…
SATTAS’IN KURULUŞU
Sattas’ın kuruluş macerası 2004 yılında Beşiktaş’ta bir apartman dairesinde başlıyor sanırım.
Evet grubumuzu 2004 yılında kuzenim ve bateristimiz olan Derya Eke ile birlikte kurduk. İkimiz de farklı müzik geleneğinden bugünlere geldik. Ben daha önce bir rap grubunda davul çalıp vokal yapıyordum. Derya’nın ise bir rock grubu vardı. Yine de reggae müzik hayatımızda hep vardı, dinliyorduk. Hayatımıza Bob Marley çocukluktan girmişti. Zamanla da reggae’yi çok sevdik. Denesek mi dedik. 90’lı yıllarda yavaş yavaş o havuza girmeye başladık. Özünü doğadan, ormandan, kadın ve erkek eşitliğinden alan cinsiyet ayrımcılığı yapmayan her tür bölünmenin karşısında duran süper bir müzik tarzı reggae. Yapabilir miyiz diye düşündük ve stüdyoya girdik. Bir de baktık ki yapamıyoruz. İyisi mi vazgeçelim diye düşündük. Sonra yavaş yavaş devam ettik, inat ettik. Böylece devamı geldi. Tüm bu çabalardan sonra 2005 yılında sahneye çıkmaya başladık.
Satta kelime olarak rahatla, takma ya da boş ver gibi manalara geliyor. Bu ismi seçmenizin nedeni barındırdığı anlam mı?
Satta tam anlamı ile ‘siktir et’ demek. Siz kibar ifadelerini kullandınız. Biraz varoş, argo bir anlam. “Satta man” denir ya o işte Jamaikan İngilizcesi’nde siktir et adamım demek. Biz bunu çoğullaştırıp sonuna “s” ekledik. Grubun ismi Sattas oldu. Anlamı sebebiyle bu seçimi yaptık. Elbette biz hiçbir şeyi kafaya takmıyoruz diye bir şey yok. Hani sen koşarken ansızın biri seni tutmaya çalışır ya biz esas onu takmıyoruz, takılmıyoruz. Ülkemiz Türkiye, dünyanın en güzel ülkesi ya. Muhteşem yönetiliyor, insanlar çok güzel doğaya, canlıya ve kadına saygılı ya! oradaki sıkıntıları kafaya takmadan yolumuza devam etmeye çalışıyoruz. Kendimizce hayatın bize öğrettiği güzel şeyleri başkalarına aktarmaya çalışıyoruz. Tabii önce biz öğreniyoruz, hayatta birer öğrenciyiz hala. Sattas özünde bu işte. Yoksa çok mutlu, kafaya hiçbir şeyi takmadan yaşar bir durumumuz yok aslında.
İLK REGGAE ALBÜM SATTAS’TAN
Türkiye’de ilk reggae albümü çıkaran grup olarak anılıyorsunuz…
2012 yılında Sattas Sattas’ı çıkardık. Kuruluşumuzdan ancak yedi yıl sonra bir albüm yapabildik. Malum reggae müziği Türkiye’de çok sevilmiyor pop kadar ilgi görmüyor. Zaten öyle fazla ilgi beklentisi ile albüm yapmadık. Bir albümümüz olsun istedik. Söz uçar, yazı kalır hikâyesinden esinlendik. Üstelik bu ilk reggae albümü olacaktı. Muhteşem bir duygu bizim için. Tabii ilk Türkçe reggae şarkı yapan grup biz değiliz. O Ayhan Başkal’a ait olan Babutsa şarkısıydı. Biliyorsunuz. Kıbrıslı o da. O tam bir reggae şarkısı ve ilk o yapıldı. Bizim albümümüz 2012’de çıktı ama zaman içinde daha da fazla ilgi görmeye, hatta şimdi şimdi ilgi görmeye başladık diyebilirim. Bu yıl çok güzel geri dönüşler aldık. Ahmet Haşim’in dediği gibi ağır ağır çıkıyoruz merdivenlerden…
REGGAE MÜZİĞİNİN GEÇMİŞİ
BOB MARLEY’İN YERİ
Reggae müziği kökleri Jamaika’ya dayanan bir müzik. Siz neden bu yönde bir tercih yaptınız? Sizi bu müziğe çeken neydi?
Reggae müziğinin kültürü var. Rasta kültürü diye bir kültür var. Bir dönem çok yakından bu kültürle ilgilendik. Devamlı araştırdık. Hayata karşı ters ve protest bir duruşu var. Siyasi olarak da bir zemini var tabii. Bunun yanında da çok hümanist. Böyle müziği sevmeyeceğiz de hangi müziği seveceğiz. Bunlar bizi reggae’ye çekti. Rock müzikten etkilenen ama tam rock denilemeyen, çıkışı rock’n roll olan bir müzik tarzı. Önce Skechers reggae yapıldı sonra early reggae şimdi de root reggy var.
Bob Marley sizin için ne ifade ediyor?
Aslında her şey demek, elbette bu müzik sadece ondan ibaret değil ama yine de her şey demek. Bir adamın yaptığı bir parça da kötü olmaz mı? Ama değil işte. Tabii Bob Marley’in müziğinin hep aynı gittiğini iddia eden de var bu da biraz zevk işi. Yine de Bob Marley başka bir şey. Yazdığı sözlerle insanların suratlarına gerçeği çarpan, kamçıyla vurur gibi tüm gerçekliği anlatan insan. Üstelik fazladan hiçbir gösteri yapmadan tantana çıkarmadan sadece sözü ve müziği ile bunu başaran bir sanatçı. Elbette o böyle olunca herkesin, dünyanın ve bizim de dikkatimizi çekti. İlk “Could you be love” şarkısını dinledik. Çok sevdik. Dikkatimizi çekti, çok önemli bir karakter. Yine de bu müzik bir okyanus kadar zengin. Daha pek çok sanatçı var.
MÜZİK SEKTÖRÜ BİTTİ
Konfiçyus diyor ya bir ülkede müzik bittiyse her şey bitti demek. Türkiye’de önce müzik eller havaya tarzına teslim oldu şimdi de sanki elektronik müziğe. Siz ne düşünüyorsunuz?
Müzik bitmez, bitemez. Bu çok zor bir şey ancak müzik sektörünün bittiğini söyleyebiliriz. Bu işin organizatörleri ve mekâncıları aynı Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkiye’de de müzisyenliğin sonunu getirdi. Bunun sonucu olarak da insanlar dışarıya çıkmaktan vazgeçmeye başladı. Artık her grup her müzik insanlara birbirinin aynı gibi geliyor. Bir rock grubu çıkıyor sonra başka bir rock grubu ama onun prodüktöründen dolayı dinleyicilere ikisi de aynı gibi geliyor. Bizden sonra başka reggae albümü çıkaran grup olsa, ki umarım yüzlerce olur, tutup da onlara Sattas gibisiniz deseler ne kötü olur, değil mi? Aslında müzik birbirini taklit eden bir şey değil. 90’lı yıllarda eller havaya çok revaçtaydı. Şimdi o da bitti. Artık bir DJ çıkıyor ve bu mekâncının da işine geliyor. Ekonomik olarak da daha az maliyetli. Eğlenmeye gelen de var. Bizim gibi akustik, canlı performansı yapan ve yedi kişilik grubu kimse istemiyor. Ya da ancak televizyona çıktıktan sonra değer görmeye başlıyorsunuz. Lanet olası beyaz camdan sonra insanların farkındalığı oluşuyor. Toplu şekilde ve birlikte insanlar değil müziği bitiren. Bunu kabul etmiyorum. Müzik işini bitiren mekâncılar ve müzik endüstrisini yöneten insanlar. Neyse ki bize destek veren bir plak firmamız var. Yürümeye çalışıyoruz ama müzik sektörü çok sıkıntıda. Onun ticari hikayesinden çok artık ben yürümek istiyorum diye düşündüğün zaman sorunlar başlıyor. Yine de her şeye rağmen birilerinin dikkatini çekebiliyor insan. Daha dürüst, daha samimi görünüyorsun. Sattas onuncu yılına girecek bir grup. On yıldır aynı çerçevede gittik geldik. Yamukluk yapmadık. Şu anda tam anlamı ile olmasını istediğimiz noktadayız ve hayatımızdan memnunuz.
Bu Kıbrıs’a ilk gelişiniz değil sanırım…
Hayır grup olarak altıncı kez sahne alıyoruz ancak ben ilk okulu Girne’de 23 Nisan İlkokulu’nda okudum. Gerçekten, babam askerdi altı yıl burada yaşadım. Kıbrıs benim ikinci vatanım. Sonra da bir yıl Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne geldim ama öyle zengin çocukları gibi değil bursla geldim. Bir yılın sonunda anladım ki okumak bana göre değil ve okulu bıraktım. İstanbul’a geri döndüm. Profesyonel müzisyenliğe başladım.
Fotoğraf: Burçin Aybars