Bir ’20 Temmuz 1974’ yıldönümü daha geçti, gitti. Kimileri o günlerde verdikleri kayıplara ağladı, kimileri ‘Bayram’ yaptı.
Eşikte bir yıldönümü daha var: İkinci Harekat’ın Yıldönümü... Farklı olmayacak. Kimileri kaybettiklerine ağlayacak, kimileri de, topla, tüfekle, tankla, uçakla ‘Bayram’ yapacak.
Türkler “Barış Harekatı Yıldönümü” diyor. Doğrusu, Rumların tam olarak ne dediklerini net olarak bilmiyorum. Birkaç yerde ’74 Savaşı’, ’74 Trajedisi’ gibi şeyler okumuştum. Herhalde benzeri birşeylerdir.
***
Lefkoşadaki kutlama töreninde verdiği mesajlar yanısıra, Cumhurbaşkanı Akıncı “Savaş” dedi ya, bazıları –nedense- pek hoşlanmadı bundan. ‘Savaş’ dememeliymiş, ‘Barış Harekatı’ demeliymiş. Yapmayın Allah aşkına. Bal gibi de ‘savaş’tı işte.
Zamanın T.C. Başbakanı Ecevit, ‘Barış Harekatı’ koymuştu adını. Belki de gerçek bir ‘Barış Harekatı’ geçiyordu içinden. Gerçek bir ‘savaşa’ dönüşmemiş olsaydı öyle de kalabilirdi adı. Fantazi gibi olacak ama, örneğin Rumlar hiç ateş açmasaydı; Türk ordusu sessiz sadasız hem çıkartmayı hem de indirmeyi gerçekleştirseydi, hemen ardından da Türkiye, “Ben garantörü olduğum Kıbrıs Cumhuriyeti’nde her şeyin normale dönüştürülmesi için burdayım. Oturalım, ciddi ciddi konuşalım şimdi. Ne yapacağız ? Gelin birlikte çözelim” falan deseydi ne olurdu hiç düşündünüz mü ? Neyse... Fantazileri bir kenara bırakarak gerçeğe dönelim.
Cumhurbaşkanı Akıncı “ (...) İkinci Harekat bir savaştı (...) ” dedi. Doğru da söyledi de, Birincisi savaş değil miydi sorusu da ister istemez takılmıyor mu kafalara ?
Toplar patlamaya, tanklar ateş kusmaya, uçaklar füzeler yağdırmaya başladığı andan itibaren savaş başlamıştı aslında. İkisi de savaştı yani. Birinci Harekat da, ikincisi de...
Binlerce insanın öldüğü, bir o kadarının yaralandığı; sayısı yüz bini aşan sivil insanın yer değiştirmek zorunda kaldığı; toplu katleamların yapıldığı; Rum’un 6-7 hücumbot, 17 top, 7 Tank, 10-11 zırhlı personel taşıyıcı; Türk’ün 3 nakliye uçağığını, 4 zırhlı personel taşıyıcısını, 12 savaş uçağını, 17 tankını, kocaman bir savaş gemisini kaybettiği bir savaşa, bırakın ‘Barış Harekatı’, ‘Harekat’ bile denmez. Bunun adı düpedüz ‘Savaş’tı işte. Ve açıkçası, bir tarafın ‘zafer’ kazanıp hedeflerine ulaştığı, diğer tarafın ise yenik düştüğü bir savaş.