“Savaş esnasında Müslüman Boşnak yaralıların taşımacılığını yapıp hayatlarını kurtaran Ortodoks Hristiyan şöför Pero Daciç’in öyküsü...”

Sevgül Uludağ

Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı BİRN, “Dayanışma Öyküleri” adı altında, en zor koşullarda yani savaş esnasında, birbirini kurtarmaya çalışanların öykülerini yayınlamaya devam ediyor... Bu öykülerden biri de savaş esnasında, kuşatma altındaki Bosna’da yaralılara yardımcı olan bir ambulans şöförünün öyküsü... Alem Bayramoviç’in kaleme aldığı öyküyü, okurlarımız için derleyip özetle çevirdik. Bu “Dayanışma Öyküsü”, şöyle:

***  Bosna’nın doğusunda 1992’de Gorazde’de savaşın ilk ayında sergilediği cesaret nedeniyle Predrag “Pero” Daciç, 30 seneden beridir bir kahramanlık sembolüdür. Daciç’in ailesi, Karadağ’dan gelmişti Gorazde’ye – Gorazde, Müslüman Boşnak çoğunluğa sahip bir şehirdi ve Dadiç de Ortodoks bir Hristiyan’dı. Ancak etnik ayırımcılıkları görmezden gelerek Gorazde’ye Boşnak Sırp kuvvetler saldırınca geride kalarak insanlara yardım etmeyi seçti. Bu kent, 1,336 gün boyunca kuşatma altında kalacaktı...

***  Abdülselam “Pelam” Siyerciç, Gorazde’de Boşnak Sırp askeri kuvvetlere karşı silahlı direnişi örgütleyen insandı, savaş döneminde Boşnak Ordusu’nun 31nci Drina Yıldırım Bölüğü’nün komutanıydı. Aynı zamanda da Daciç’in arkadaşıydı...

***  Siyerciç, savaş çıkınca Dadiç’in ailesini Mayıs 1992’de yurtdışına gönderdiğini fakat kendisini Gorazde’de kaldığını anlatıyor:

“Ona sordum: ‘Pero, sen de neden gitmiyorsun?’ diye. Bana, ‘Hayır, burada kendi insanlarımla kalacağım, savaşmayacağım ama, kurşun sıkmayacağım. Fakat elimden gelen her işi yaparım, sizin istediğiniz her işi’ demişti...”

***  Siyerciç, savaşın başlangıcında Gorazde’de kurulan bir yerel hastanede ameliyat yapmak için alet edavatın bulunmadığını anlatıyor... Böylece hekimler, ameliyatlar için hastaları ambulanslarla Uziçe, Plyevlya ve Sokolaç’a göndermekteymişler...

***  Çatışma günlerinde Dadiç, yaralanan sivillerin ya da askerlerin diğer kentlerde tedavi görebilmeleri için gönüllü olan ilk kişilerden birisiymiş, neredeyse hiç kimse böyle bir işi üstlenecek cesarete sahip değilmiş o günlerde... Ancak onun bu cesareti, 30 Mayıs 1992’de ateş hattına girmesine yol açmış... “O gün yani 30 Mayıs’ta hareket vardı, Boşnak Sırp kuvvetleri Obarak’a saldırmışlardı ve pek çok yaralı insan vardı. O akşam sanırım dört araç yaralılarla doldurulmuş ve Uziçe’ye gönderilmişti” diye anlatıyor Siyerciç.

***  Daciç, bu araçlardan birindeydi, aracın sürücüsüydü – bir diğer aracı da polis Ratko Pyeviç sürüyordu. Visegrad kentinde, Drina Nehri üzerindeki köprüde, Gorazde’den 40 kilometre kadar uzaktayken, bazı Sırp savaşçılarla karşılaşmışlardı... Bu sırp savaşçılar, Milan Lukiç’in komutasında Boşnak Sırp bir paramiliter grubun parçasıydılar – Lukiç, sonraları Lahey’de, savaş döneminde Visegrad’ta işlemiş olduğu savaş suçları nedeniyle ömürboyu hapse mahkum edilecekti.

***  Siyerciç’in anlattığına göre, polis Pyeviç, Daciç’in bu paramiliter gruptan savaşçılarla tartıştığını görmüştü... “Daciç’i köprünün ortasına götürmüşlerdi, Pyeviç onlara yaklaşmaya çalışınca uzak durmasını, aksi halde Daciç’i öldüreceklerini söylemişlerdi. O da yaklaşamamıştı...” diyor Siyerciç. Daciç, bu tartışma esnasında Milan Lukiç’in annesine bela okumuş... “Nihayetinde, onu köprünün ortasında öldürmüşler ve cesedini de köprüden aşağıya atmışlardı... Cesedi hiçbir zaman bulunamadı” diye anlatıyor Siyerciç...

***  Savaştan hemen önce Daciç ve eşi Münire’nin ilk evlatçıkları dünyaya gelmişti, bir kızdı bu, ona Diyana adını koymuşlardı... Artık Bosna’da yaşamayan Diyana Daciç, ilk kez medyaya konuştu ve BİRN’e verdiği demeçte babasıyla gurur duyduğunu çünkü babasının eylemlerine bakınca, insanlar arasında entik temelde ayırım yapmamış olduğunun açıkça görüldüğünü söyledi. “Ne yazık ki insaniyeti onun hayatına malolmuştur” dedi Diyana...

***  “Babamı yalnızca onun hakkında duyduklrımdan biliyorum çünkü kayıp edildiği zaman henüz çok küçüktüm... Keşke onunla ilgili daha somut hatıralarım olsaydı, keşke yüzünü, nasıl davrandığını hatırlasaydım, keşke benim hakkımda bugün ne düşüneceğini bilebilseydim... Ne yazık ki bunlar hep gerçekleştirilemeyecek düşler benim için” diyor Diyana Daciç... Diyana, ne kendisinin, ne de annesinin, Daciç’in nasıl öldürüldüğü hakkında hiç bilgileri olmadığını söylüyor ama umuyor ki babası çok acı çekmemiştir...

***  “Gerçeği öğrenmek çok zor... Ondan geride kalanların bulunacağına dair hala umudumuz vardır... Babamın hatırasını her zaman kalbimde taşıyorum ve günahlarının affedilmesi için Tanrı’ya dua ediyorum, bir gün yeniden onunla birlikte olacağımızı umuyorum...” diyor Diyana.

***  Siyerciç, Daciç’in tez parlayan bir huyu olduğunu, karmaşık bir geçmişi olduğunu anlatıyor... “O bir hırsız ya da suçlu değildi ancak savaştan önce bir süre hapisteydi... Sanırım gençliğinde işlediği bazı suçlar nedeniyle hapse girmişti... Onun tek sorunu, sık sık çoğunlukla polisle kavga etmesiydi... Kentteki insanların çoğu onu severdi. Yaşlılara her zaman saygı gösterirdi” diye anlatıyor.

***  Savaştan önce Daciç, taksi sürücüsü olarak çalışmış bir dönem, eşi Münire ise garsonluk yapıyormuş. Süleyman “Yuso” Bayramoviç, Daciç’i tanıyormuş ve çoğu zaman onun taksisine biniyormuş... “Taksici olduğu dönem, ne zaman istersem taksisi emrime amadeydi... Hatta beni Saraybosna’ya bile götürüyordu, kimi zaman da benden para almıyordu... Barış döneminden söz ediyorum... Gerçekçi ve dürüst bir insandı” diye hatırlıyor Bayramoviç...

***  Siyerciç, Daciç ile eşinin savaştan önce bir yer satın alarak bir kahvehane açtıklarını anlatıyor, her ikisi de burada çalışmaktaymış, hatta çatışmalar başladıktan sonra da buna devam etmişler... “Biliyorum ki” diyor Siyerciç, “savaşın başlangıcında bu kahvehane çalışmaktaydı çünkü ben hastanedeki yaralılara ziyaret yaptığım zaman onun kafesinde duruyordum – koşullar kötüydü, elektrik yoktu ama o oradaydı ve ben de birşeyler içmek için bu kahvehaneye gidiyordum...”

***  “Her zaman birkaç paket sigara verirdi bana, askerlerime götürmem için” diyor. “30 Mayıs tarihinde kentten son ayrılışından önce hastaneden geri gelirken onun kahvehanesinde durdum – o da bana bir karton Ronhil sigarası vermiş ve ‘Al, bunlar senin için’ demişti...”

***  Münire ve Diyana Daciç, 1993 yılında Avusturya’ya gitmeyi başarmışlar. Hala orada yaşıyorlar... Diyana Daciç, ekonomi okumuş ve büyük bir internet şirketi için çalışıyor şimdilerde... “Çok şükür, annem Münire hayattadır” diye konuşuyor... “Birbirimize çok bağlıyız... Ne yazık ki yaşamak zorunda kaldığı şeyler onu çok kötü etkiledi... Her nasılsa hala geçmişte yaşıyor... Ancak şunu da söylemeliyim ki tanıdığım en cesur kadındır annem ve onunla gerçekten gurur duyuyorum” diyor.

***  Diyana, şimdilerde annesine ait Gorazde’deki apartman dairesiyle ilgili yasal bir kavganın içinde bulunuyor – Daciç ailesinin bilgisi olmaksızın başkasına satılmış bu daire... “İnanıyorum ki” diyor, “savaş, insanlar arasında nefreti yaygınlaştırdı ve insanlar özünde aynı olduğumuzu unutuyorlar... Hepimiz de barış ve özgürlük istiyoruz” diyor.

***  Ölümünden 30 yıl sonra, pek çok insan Pero Daciç’i sevecenlikle hatırladığı halde kamu alanında cesareti takdir edilmemiş... Siyerciç, “Biliyorum ki ölümünden sonra Pero Daciç’in adının bir sokağa verilmesi için girişimler oldu ancak zor zamanlardı ve bunu pratikte uygulamak oldukça zor... Belki hastanenin önüne bir anı plaketi konabilir ve bunun üzerine savaş döneminde öldürülmüş olan çalışanlarla birlikte Pero’nun adı da konabilir çünkü Pero, hastaneye aitti, yaralıların şöförlüğünü yapıyordu... Ama bu da olmadı” diyor.

https://balkaninsight.com/2022/11/16/solidarity-stories-3-helping-the-wounded-under-siege-in-bosnia/?fbclid=IwAR257bXWbJQXDcUaKY9I8bFJznyqOpKXkLt8o_fKdtzbu4Nww4yGwdjYnpg

(BIRN’de 11 Kasım 2022’de yayımlanan Alem Bayrmoviç’in öyküsünü derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).


“Kosova’da Arnavut komşularının hayatını kurtaran Sırp Momçilo ve Zoran Boykiç’in öyküsü...”

Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı BİRN’den Serbeze Hakhiyaj, bir diğer “Dayanışma Öyküsü”nde, Kosova’da savaş esnasında Arnavut kökenli komşularının hayatını kurtaran Sırp kökenli Momçilo ve Zoran Boykiç’in hikayesini kaleme almış... Bu öyküyü özetle, okurlarımız için Türkçeleştirdik:

***  Kosova savaşı Haziran 1999’da sona ermişti, Miloseviç ordu güçlerini Kosova’dan çekmişti, Cikaki de köyüne dönmüştü üç ay süren göçmenliği arından – Arnavutluk’ta göçmen idi... Geri döndüğünde Sırp komşularının artık orada olmadığını görecekti...

Annesi ve babası köyde kalmıştı, akrabaları kaçmıştı – bu dönemde Momçilo ve Zoran Boykiç’in kendilerine yiyecek getirdiğini anlatacaklardı... İki gün sonra Cikaki, bazı insanların Sırplar’ın evlerini soyduklarını gördi... “Kendine ait olmayan şeyleri almanın doğru olmadığını söyledim kendilerine. Bunlardan birisi ‘Ya çekip giden buradan ya da kurşunu yen, hangisini tercih eden?’ dedi bana...”

***  Sonra da Momçilo ve Zoran Boykiç’in evi yakılmıştı, Cikaki elinden bir şey gelmediği ve onları koruyamadığı için çok üzgün olduğunu anlatıyor... Aradan 13 yıl geçtikten sonra Belgrad’a, eski komşusunu görmeye gitti Cikaki... “Zoran ve ailesinin bana gösterdiği misafirperverliği asla unutamam... Momçilo dört sene önce vefat etmişti... Zoran bana savaşta yaşananlardan sonra Arnavutlar’ı gördüğünde kendini kötü hissettiğini söyledi” diyor.

***  Cikaki bundan sonra Belgrad’a bir arazi konusunu halletmek için gitmiş... 1970’li yıllarda babası bir arazi almış ancak 1970’lerde bu arazi satışını Tapu Dairesi’nde kaydettirmemiş. “Belgrad’tayken Zoran bana, kendi arazisinde çalışabileceğimi söyledi. Bana dedi ki: ‘Daha iyi sen çalıştır arazimi, bilirim ki başkaları kullanıyor bana ait araziyi...’ Ancak ben de ona ‘Bana ait olmayan bir toprakta iş yapamam ben’ dedim...”

***  Mala Kruşa’dan Agron Limani, 1999’daki katliamda babasını, kardeşini ve diğer akrabalarını kaybetmiş, bölgede neler olduğunu araştırmış ve Serbiçe e Poştme’de Sırp kökenlilerin, Arnavut kökenlilerin hayatlarını nasıl kurtarmış olduklarına dair pek çok görgü tanıklığına rastlamış... “Sırp kuvvetlerin suçlarını araştırırken, Srbiça köyüne geldiğimizde, buradaki Sırp bir aile tarafından Sırp kuvvetlerin köye girmelerinin engellenmiş olduğunu öğrendik” diye anlatıyor Limani. “Köylülerden aldığım bilgilere göre, Milivoye Baykiç’in oğluları onların Kurşa e Vogel’dekine benzer bir katliam yapmalarını durdurmuş...”

***  Serbiça e Poştme ya da diğer adıyla Donya Srbiça, Kosova’da tek bir sivilin bile savaş esnasında öldürülmemiş olduğu ender köylerden biri... Cikaki, “Sırp komşularımıza borçluyuz bunu... Tek tüktüler ama düzgün davrandılar” diye anlatıyor. Serbiça e Poştme ya da Donya Srbiça adlı bu köyden 22 yıl önce ayrılmış Sırp kökenliler fakat bir daha geri dönememişler... Kosova’da diğer yerlerin tersine, bu köydeki mülkleri satılmamış...

***  “Zoran’a dedim, eğer arazisini satmak isterse ve ne zaman köye dönüp burada yaşamak isterse ben ona kendi arazimden beş dönüm vereceğim ki içine bir ev yapabilsin” diyor Cikaki...

https://balkaninsight.com/2022/11/09/solidarity-stories-2-serb-saves-albanian-neighbours-in-kosovo/

(BİRN’den Serbeze Hakhiyaj’ın 9.11.2022’de yayımlanan yazısını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).