SAVAŞA KADAR YOLUMUZ VAR

Sami Özuslu

Cenevre sonrası olup bitenlere bakarak, bundan sonra neler yaşanabileceğini kestirmek zor değil.
Genel Sekreter Guterres birkaç ay içerisinde yeni bir toplantı düzenleyebileceğini söyleyerek diplomatik anlamda sürece ‘noktalı virgül’ koydu. Ancak bir sonraki ‘cümle’nin başlayıp başlamayacağı kesin değil.
Muhtemelen Genel Sekreter bundan sonra yoğurdu daha da üfleyerek yemeyi tercih edecek. Yeni bir başarısızlığı göze almayacak herhalde…
BM’ye göre Cenevre’de ‘mızıkçılık yapan taraf’ Türk tarafıydı. Bunun çok basit bir nedeni var: Tatar ve Çavuşoğlu BM’nin mandasında olmayan bir model önerdiler. Haliyle Guterres de ‘Bu beni aşar’ dedi, Türk tarafına ‘Bir sonraki toplantıya kadar düşünün taşının ve öyle gelin’ mesajı verdi.
Peki ama birkaç ay içerisinde Ankara’nın ve onun yolundan sapmayan Tatar’ın tavrı değişebilir mi?
Elbette değişebilir. Türkiye eğer diğer dış politika beklentilerinde tatmin edici sonuçlar alabilirse, değil birkaç ayda, birkaç saatte de politikasını değiştirebilir.
AB’den, ABD’den, Doğu Akdeniz’den beklentileri var Ankara’nın. Kıbrıs kozunu bu yüzden sıkı sıkı elinde tutuyor ve pazarlıkta elini oldukça yukarıda tutuyor.
Gerek bölgede, gerekse dünyada hızla irtifa kaybetmeye devam eden Türkiye iktidarının ılımlı politikalara geri dönme olasılığı ise oldukça düşük.
Aksine, içeride ve dışarıda iyice sıkışan AKP iktidarının daha da agresifleşme ihtimali daha fazla…
**
Hal böyleyken, Kıbrıs adasını yakın gelecekte pek de olumlu gelişmelerin beklemediğini söylemek abartılı olmaz.
Geçenlerde Kanal SİM’e konuşan Akıncı döneminin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, “Bundan ötesi savaştır” diyerek, durumun ciddiyetine dikkat çekmişti.
Cyprus Mail yazarı Christos Panayiotides de geçen günkü yazısında benzer uyarılar yaptı. Yazar ‘tarihten ders alınmasını’ salık verdi ve “Belki de son cankurtaranımız Kıbrıslı Türkler’dir” tespitinde bulundu.
Kuşkusuz Panayiotides’in mesajı öncelikle Kıbrıs Rum liderliğineydi. AB’nin de, BM’nin de Kıbrıs’tan artık usandığına ve ‘Barış Gücü’nün çekip gitme’ olasılığını da bir kez daha gündeme getirerek, böylesi bir durumda kimsenin güvende olmayacağına vurgu yaptı. Hatta bu belirsizlik yüzünden özellikle Kıbrıslı Rum gençlerin adayı terk etmeyi tercih edeceğini, yani göçün hız kazanacağını yazdı.
**
Adayı ilk fırsatta terk etme düşüncesi Kıbrıslı Türk gençlerde, hatta yaşını başını almış insanlarda zaten tavan yapmış durumdadır. Covid tehdidi biter bitmez böyle bir dalga yaşanacak gibi görünüyor.
Bir yandan ekonominin ve yaşam kalitesinin kabul edilemez bir yöne doğru yol alması, diğer yandan da ada etrafında çalınan uğursuz tamtamlar, insanlarımızı bir kez daha göç yollarına düşürecek.
Çünkü insanlar artık havada ‘savaş kokusu’ hissedebiliyor.
1974’ten bu yana sadece ‘ateşkes’ koşullarının sürdüğünün farkında herkes ve akıl ile mantığın emrettiği uzlaşı kültürü yerine yabancı güçlerin çıkarları uğruna yeni maceralara sürüklenme ihtimalini duyumsayabiliyor.
Evet, eğer akla ve mantığa dönülmezse, maalesef Kıbrıs’ta artık savaşa kadar yolumuz vardır!
Bölgedeki güç politikaları ve gerginliğin varabileceği başka bir sonuç yoktur.
Bu durumda Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlara süratle karar vermek ve bir tercih yapmak kalıyor.
Ya barış için inisiyatif almak...
Ya da çekip gitmek…
Tabii öyle bir zaman ve imkan kalırsa!..