Şiir beni Münih’e taşıdı bu kez. Yağmurlu bir sabahta otel kafesinde yazıyorum bu yazıyı. Rengarenk şemsiyeleriyle iki çocuklu bir aile geçti az önce pencerenin önünden, yan tarafta kahvaltı yapan kalabalığın sesi geliyor. Bir Avrupa şıklığı ve rahatlığı kuşatmış her yanı. Bugün öğleden sonra şiir okuyacağım festivalde.
Festivalin organizatörleri Augusta ve Kalle Aldis Laar ile 2014’te Hindistan’da tanışmıştık. Münih’te sadece kadın şairler için iki yılda bir gerçekleşen (bienal) bir festival yaptıklarını söyleyip 2016 festivali için bana davet göndermişlerdi. Şiirlerini daha çok dinlemek istiyoruz diye iki yıl sonra tekrarladılar daveti. Böylesi güzel bir festivali dostlarının da küçük yardımlarıyla gerçekleştiren harika bir çift Augusta ve Kalle. Bu yıl büyük bir ismi, Amerikalı şair, aktivist Anne Waldman’ı da dahil etmeyi başarmışlar festivale. Bunun dışında da dünyanın dört bucağından muhteşem şair kadınlar var.
Dün şiir okuyan ilginç şairlerden biri Wales’te karaya köprü ile bağlı küçük Anglese adasında yaşayan Zoe Skoulding idi. Bu sabah kahvaltıda güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Bangor Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık dersleri veriyor ve öğrencilerinin son sıralarda dünya gündemi ve politik gelişmelere daha duyarlı olduğunu söyledi. Benim de kendi öğrencilerimle ilgili böyle bir gözlemim var. Geçmiş yıllara göre daha politize bir gençlikle karşı karşıyayız.
Havaalanından yolumu bulmaya çalışıp önce S-bahn’ı alıp epey de yaya yürüyerek önce otele sonra da festival alanına koştuğumdan biraz konsantre güçlüğü yaşadım ama Anne Waldman’ın konuşması da günümüzün önemli meselelerine ilişkin çarpıcı bir konuşmaydı. Festivalin ağırlıkla Almanca olması ve gece geç saatlere kadar devam etmesi yorucu gelse bile şiirin okunduğu ortamlarda bir kathedralde, kutsal bir ayin içinde olduğum duygusuyla huşu içinde otururum hep. Dili anlamasam bile ortamdaki enerjiye kaptırırım kendimi. Bugün heyecan içinde uyandım o yüzden.Bugün büyük gün tabii. Uzun uzun şiirlerimi okuyacağım sahnede.
Festivalde şiirin görsel sanatlarla buluştuğu pek çok performans da var. Dün bir sanat videosu eşliğinde Berlin’den Anje Vowinckel’in performansını izledik. “Sesin kadın kahramanları” dizisine ait bir performans. Öncesinde se Anja Utler’in teatral performansı vardı. Uzun uzun Almanca dinledik ikisinde de. Çocukluğumda Lefkoşa’da Zafer Sineması’na giderdik. İki film birden olurdu. İlk film İngilizce ve genelde kovboy filmi, ikinci film ise heyecanla beklediğimiz bir Yeşilçam dramı olurdu. Arada da tombala çekilirdi. O dönemler alt yazı filan da yok. İlk filmi izlerken yaratıcılık devreye girer ve sahneler gözümün önünden geçerken kafamdan diyaloglar yazardım. Görsele bir anlam katarak yapardım bunu. Dün uzun uzun Almanca dinlerken bunu yaptığımı fark ettim. Çocukluktaki o günlere götürdü beni.
Birazdan hazırlanıp yağmurlu ve soğuk Münih sokaklarında festival mekanına yürümeliyim. Şiire doğru heyecanlı bir yürüyüş olacak bu…