Pazartesiden başlayarak birkaç günümüzü Fransa'nın Strazburg kentinde geçirdik. Avrupa'nın gündeminde Yunanistan vardı ve tam da referandumun yapıldığı pazarın ertesi sabahı, çok erken bir vakitte bizi taşıyan uçak Atina'ya indi, kısa bir molanın ardından uçak değiştirerek son varış noktasına ulaştık.
Üç Kıbrıslı Türk, üç Kıbrıslı Rum gazeteci Avrupa Parlamentosu'nun genel kurul toplantılarını izleyecektik, bir de önemi röportaj ayarlanmıştı ama Yunanistan'da çıkan 'evet' sonrası belirsiz bir ortam vardı. Brüksel'de toplanan zirveden çıkacak sonuca göre yeni gelişmeler, sürprizler, iptaller olabilirdi.
Nitekim Yunan Başbakanı Alexis Tzipras konuşma yapmak üzere Avrupa Parlamentosu'na çağrıldı. Bu iyi bir sürprizdi, zira dünyada yeni bir akım başlatan bu genç ve kravatsız konuşmacıyı çıplak gözle izleme imkanı bulacaktık.
'Kötü sürpriz' ise gerçekleşmedi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz'un salı gün aniden Yunanistan zirvesi için Brüksel'e gitme olasılığı vardı, ama neyse ki bu olmadı. Zira o gün öğle saatlerinde Schulz'la randevumuz vardı.
---
Parlamento binasının bir odasını Schulz'la yapacağımız röportaj için ayırmışlardı. EuroparlTV ekipleri odada gerekli düzenlemeleri yaptılar, bizi yerimize oturtup görüntü ve ses denemesi yaptırdılar ve Başkan'ı beklemeye başladık.
Haliyle tam vaktinde geldi Schulz... İnanılmaz sıkışık bir programı, Yunanistan krizi ve ertesi gün bizzat kendi inisiyatifiyle gelecek Tzipras'la ilgili gerginliği vardı Başkan'ın...
Kafası dopdoluydu ve bu yüzden röportajın sıradan, baştan savma geçme riski vardı. Öyle ya, inanılmaz bir çıkmaz içindeki Avrupa Birliği'nin üç kurumundan birinin başındaki adam işin, gücünü bırakıp 50 senedir çözülemeyen Kıbrıs'la mı ilgilenecekti?
Muhtemelen biz soracaktık ve Schulz da kısa cevaplar verecek, 'dostlar alışverişte görsün' misali bir iş çıkacaktı.
Ama öyle olmadı.
---
Schulz geldi, tokalaşıp tanıştık, yerine oturdu ve kameralardan 'başla' işareti geldi.
Yarım saat boyunca biz sorduk, Schulz yanıtladı. Kıbrıs sorununa hakimiyeti ile bizi şaşırttı. Verdiği mesajlar yerinde ve son derece güçlü içeriğe sahipti.
Program günübirlik yayınlanmayacağı için Yunanistan konusuna hiç girmedik, zira o bölümleri bayatlayacak, haber değerini yitirmiş olacaktı. Röportaja hazırlık yaparken bunu öngörmüş, Kıbrıs sorunu dışına çıkmamayı uygun bulmuştuk.
Peşpeşe gelen sorulara yanıt verirken Martin Schulz, özellikle gençlere dönük mesajda duygusallaştı, kendi ülkesi Almanya'nın 'bölünmüşlük' hikayesini anlatırken ülkeleri bölenlere kızdı, halkların ilelebet bölünmeyi kabul etmeyeceğini adeta haykırdı.
Süremiz bitince program formatında çekilen röportajı sonlandırdık, Schulz'a teşekkür ettik ve bir de selfie çekip Başkan'ı öyle uğurladık.
---
Martin Schulz Kıbrıs'ın iki yakasından iki ayrı yayın kuruluşuna aynı anda röportaj vermeyi kendisi tercih etmiş, tüm sıkışıklığına ve kriz ortamına rağmen iptal etmemiş, üstelik dosyasına iyi hazırlanıp son derece çarpıcı mesajlar vermişti.
Bir yanda Rumca yayın yapan, devlet televizyonu CYBC, yani RIK, diğer yanda Türkçe yayın yapan Kanal SİM...
Avrupa Parlamentosu Kıbrıs Temsilcisi sevgili Alexandra Attalides'in çok önemli katlılarıyla ve girişimciliğiyle gerçekleşen bu röportajı yapmak, sevgili dostum Kyriakos Pierides'i ve beni inanılmaz şekilde mutlu etti, onurlandırdı.
Schulz önemli birşey söylememiş olsaydı bile 'ortak röportaj', hele TV ekranına yansıyacak ve 'ortak terminoloji'nin kullanıldığı böylesi bir yayın başlı başına önemliydi, bir 'ilk'ti ve geleceğe dönük yeni bir umut ve ufuk anlamı taşıyordu.
O 'selfie'nin asıl önemi buydu.