Ayşe GÜLER
Kutlu Adalı cinayetinde, ismi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında da geçen, dönemin Adli Şube Müdürü Mehmet Özdamar 25 yıl sonra YENİDÜZEN’e konuştu, “Adalı cinayeti aydınlatamamam, sırtımda hep yük oldu” dedi.
Özdamar, “Sivil bir vatandaş olarak Adalı’nın öldürülmesinin St. Barnabas olayları ile ilişkisi olduğunu düşündük. Ama polis olarak bu yönde bulgumuz yoktu” şeklinde konuştu.
Cinayet soruşturmasında polisin yeterli bilgiyi vermediğine ilişkin eleştirileri de kabul etmeyen Özdamar, “O dönemde bilgi verilmediği söylendi ama verdik, sorgulamadılar” açıklamasında bulundu.
Özdamar, sürecin yeniden canlandığını, cinayetin aydınlatılması gerektiğine dikkat çekerek,
hem Türkiye hem de buradaki araştırma için ortak soruşturma komitesi kurulmasının şart olduğunu dile getirdi.
“Tek dikkatimi çeken, cesedin evden 50 metre uzakta olmasıydı…”
YENİDÜZEN: Kutlu Adalı cinayetinde Adli Polis Müdürüydünüz. O gün neler yaşandı?
Mehmet ÖZDAMAR: Evet, Adalı cinayetinde Adli Polis Müdürü’ydüm. Cinayeti bana gelen bir telefonla öğrendim, Kutlu Adalı’nın öldürüldüğünü söylediler. Olay yerine gitmem istendi, ben de gittim. Evim Lefkoşa Terminal bölgesindeydi. Olay yerine yanılmıyorsam 5-10 dakika içerisinde vardım.
Cinayet mahalline gittiğimde, polisler vardı, sivil olarak kalabalık yoktu. Cesedi inceledim. Adalı’nın yüzünde yara izi vardı. Gözlüğü ön tarafa düşmüştü, hafif yan şeklinde yatıyordu. Cesedin üzerini örttük. Cesedi incelemek istedik, hemen kaldıralım paniği olmadı. Olay yerini, evini araştırdık.
Bölgede mermi kovanı bulduk. Farklı bir detaya rastlamadık. Tek dikkatimi çeken, cesedin evden yaklaşık 50 metre uzakta olmasıydı. Tanıdık birileri mi çağırdı da Adalı oraya geldi bilmiyorum.
Olay yerindeki polislerden çevre şahadeti almalarını istedim. Silah sesini duyan var mı diye sorguladık. Olayı aydınlatacak, ışık tutan noktalar var mı diye soruşturduk.
2-3 saat sonra Adalı’nın evine bakmak istedik. Kapı açıktı, seslendiğimizde evde kimse yoktu.
Sadece orta masada 2-3 bardak vardı, boş şekilde duruyordu. Acaba tanıdık birileri geldi de mi diye düşündüm. Çalışma orasına girdik. O oda dağınıktı. Ama birileri tarafından karıştırıldığı için değil, orada çalışılmasından dolayı dağınıktı.”
YENİDÜZEN: Peki ev içerisinde şüpheli bir durum var mıydı?
Mehmet ÖZDAMAR: Evde garibimize gidecek bir dağınıklık yoktu. Ev içerisinde de şüpheli duruma rastlamadık. Emareleri topladık. Adli şube amiri Refik Öztümen’e olayı devrettim. Olay yerinden ayrıldım. Bölgede hiç aile yakını görmedim. Bölgede beyaz saçlı bir adam vardı, adı Ali’ydi.
Bize verdiği bilgide, ‘Bir araba geçti, bir de silah sesi duydum, dışarı çıktım kaçtılar’ şeklinde beyanda bulunmuştu.
Şu anda olay yerinde beyaz bir arabadan bahsedilir ama benim aklımda kalan mavi renkli bir arabaydı. Bu araba da Doğan ya da Şahin markasıydı diye hatırlıyorum.
YENİDÜZEN: Soruşturmayı devrettiğinizi söylediniz ama bu kişiler de size bağlıydı. Peki o dönemde soruşturma nasıl ilerledi? Neler yapıldı?
Mehmet ÖZDAMAR: Tahkikatı yürüten kişilerle her gün konuşurduk, bana adım başı bilgi verirlerdi. Soruşturmadaki genel ifadeler ‘Silah sesi duyduk, araba kaçtı’ üzerine toplanmıştı.
Dosyanın nereye kadar ilerlediğini hatırlamıyorum, 25 sene geçti. Tek aklımda kalan, soruşturmanın dönemin Başsavcısı Akın Sait’e sunulduğuydu. Dosyanın bu şekliyle ilerleyip ilerleyemeyeceğine başsavcı karar verir. Hiçbir cinayet dosyası kapanmaz.
Başsavcıya olayla ilgili sanığı tespit etmenin mümkün olmadığını, bekletilmesi yönünde dosya sunduk.
Başsavcı da gördü, görüşümüze katıldı.
YENİDÜZEN: Adalı cinayet soruşturmasında polisin hükümete ‘bilgi vermediği’ yönünde eleştiriler var. İletişim içerisinde değil miydiniz?
Mehmet Özdamar: O dönemde bilgi verilmediği söylendi ama verdik, sorgulamadılar.
“St. Barnabas olayı gerçek…”
YENİDÜZEN: Şimdi düşündüğünüzde o dönemde araştırmayı eksik bıraktığınız bir nokta olduğuna inanır mısınız?
Mehmet Özdamar: O dönemde Abdullah Çatlı’nın farklı isimlerle giriş çıkış yaptığını tespit etmiştik. Girişler çıkışlar hep araştırıldı. Elimizden geleni yaptık. Bana telkinde kimse bulunmadı. Böyle bir yönde beyanda bulunmadılar.
O şartlarda yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Yapılması gerekenler yapıldı. Cinayette kullanılan mermileri aldık. Buradaki arkadaşlar baristik incelemede, cinayetteki silahın terör silahı olarak olabileceği yönünde bilgi verdi. Araştırma yapılması için mermileri Türkiye’ye de gönderdik, aynı şeyi söylediler. Türkiye’de bir olayda bu silah kullanılmamış ama Uzi marka bir silah olduğu yönünde bilgi verildi.
YENİDÜZEN: Kutlu Adalı cinayeti, St. Barnabas olayı ile de bağdaştırılıyor. O dönemde bu yönde bir bilgi ya da bulgu tespitiniz var mıydı?
Mehmet Özdamar: O dönemde birçok faili meçhul olay yaşamıştık. Adalı cinayeti de ciddi bir olaydır. Bu olayı aydınlatamadığım için de sırtımda hep yük oldu.
St Barnabas olayı gerçek... Sivil bir vatandaş olarak Adalı’nın öldürülmesinin St. Barnabas olayları ile ilişkisi olduğunu düşündük. Ama polis olarak bu yönde bulgumuz yoktu.
YENİDÜZEN: Şu anda süreç yeniden canlandı. Bu konuda ne düşünürsünüz?
Mehmet Özdamar: Çok şüpheliyim. İtirafları gruplar arası hesaplaşma olarak değerlendiriyorum.
Eğer süreçle ilgili ciddiysek, hem Türkiye hem de buradaki araştırma için ortak soruşturma komitesi kurulmalı. Sanki biz orada, onlar da buradaymış gibi çalışma yapılmalı. Bu şekilde hareket edilirse sonuca ulaşılabilir.
Şu anda böyle bir kararlılık yok. İtirafları yapan adam belli… Birilerinden intikam almaya çalışır. Bu konuda esas hedefi, kimin yaptırdığını söylemiyor.
YENİDÜZEN: O dönemde Adalı cinayet tahkikatını yapan isim, Ahmet Soyalan şu anda PGM Müdürü. Bu tesadüfü nasıl değerlendirirsiniz?
Mehmet Özdamar: Bu olay, polis için bir avantaj. Cinayetin aydınlatılmasının çok faydası var.
Adaletin yerini bulması gerekiyor. O dönemde elimizde olan bilgi ve imkanlarla sonuna kadar gittik. İmkanımız oydu, başka ötesi yoktu.