Siyasal kampanya süreçlerinde siyasal partiler bir yandan propaganda faaliyetleriyle seçmenleri etkilemeye girişirken, bir yandan da seçmenin nabzını tutmaya ve seçmen eğilimlerini öngörmeye çalışırlar. Kamoyu araştırmaları dediğimiz anketler, elbette bunun en önemli araçlarındandır, ancak tek araç değildir. Yapılan mitinglere katılım da seçmen ilgisini gösterir.
Medya için de kampanya dönemleri özel bir önem taşır. Cenk Mutluyakalı’nın da 9 Nisan tarihli “Akmasa da” başlıklı yazısında belirttiği gibi, kampanya döneminde medyanın, partilerin ve adayların verdiği reklamlarla gelirleri artar.
Anketler öngörüde bulunur
Tarihsel olarak bakıldığında, bilinen ilk kamuoyu araştırmasının, ABD’de 1824 yılında yapılan seçimler öncesinde Harrisburg Pennsylvanian gazetesi tarafından yapıldığını ve yayımlandığını görüyoruz. Bilimsel yöntemlerle, araştırma şirketleri tarafından gerçekleştirilen ilk anketler ABD’de 1936 yılında yapılan Başkanlık seçimleri öncesindedir. Gallup araştırma şirketi, 4500 kişilik örneklemle yaptığı anketle seçimi (6 puanlık bir yanılmaya rağmen) Roosevelt’in kazanacağını doğru tahmin etmiş ve kamuoyu araştırmalarına yönelik ilginin artmasını sağlamıştı. Oysa aynı seçim döneminde 10 milyon seçmene mektup göndererek hangi adaya oy vereceklerini soran Literary Digest dergisi fena halde yanılmıştı.
Anketlerin medya için anlamı
Medyanın siyasal anketlere, diğer konularda gerçekleştirilen anketlerden daha fazla değer atfettiğini belirtmek gerekir. Seçim anketleri, haber değeri yüksek araştırmalardır. Medya en azından dört nedenle bu anketlere yer verir. Birincisi, toplumu bilgilendirme işlevidir. Demokratik toplumlarda seçmenler karar verecekleri zaman bu kararlarının toplum tarafından benimsenip benimsenmediğini öğrenmek isterler. Seçim anketleri, “fikir iklimi” hakkında topluma bilgi verir. İkincisi, toplumu yönlendirme güdüsüdür. Medya sadece toplumu bilgilendirmeye hizmet eden bir araç değildir, aynı zamanda ideolojik, ticari ve benzeri nedenlerle toplumu yönlendirmeye çalışır. Üçüncüsü, haber gereksinimidir. Örneğin gazeteler, özellikle kendilerinin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarını manşetlerden verirler. Dördüncüsü de yorum gereksinimidir. Özellikle köşe yazarı ağırlıklı gazetelerde köşe yazarları, kanaat önderleri olarak bu araştırma sonuçlarından hareketle yorumlar yaparlar.
KADEM anketi
Lefkoşa Türk Belediyesi seçimleri öncesinde en geniş kapsamlı anket, 21 Mart 2013 tarihinde Kıbrıs gazetesinde yayımlanmıştır. Ancak, seçim yasakları kapsamında olmasına rağmen, daha sonraki tarihlerde yapılan bazı anketlerin de internet gazetelerinde yayımlandığını görüyoruz. Gazetelerin web sitelerinden gerçekleştirdikleri online anketlerin hiçbir bilimsel değeri olmadığı için onlara ilişkin bir değerlendirme yapmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Yapmasalar daha iyidir.
Seçim sonuçları açıklandıktan sonra çok sayıda olumlu ve olumsuz yoruma neden olan KADEM anketi, gazetenin haberine göre Kıbrıs gazetesi adına yapılmıştır. Örneklemi 813 seçmendir. Tartışmalara neden olan, ankette açıklanan oy oranlarıyla gerçekleşen oy oranları arasındaki büyük farktır. Ankette, ilk sırada gösterilen ve yüzde 30.9 oy alacağı söylenen DP adayı Mustafa Arabacıoğlu seçimde üçüncü gelmiş ve yüzde 21.8 oy alabilmiştir. 9 puanlık bir yanılgı söz konudur. İkinci sırada gösterilen ve yüzde 22.7 oy alacağı söylenen CTP adayı Kadri Fellahoğlu seçimi kazanmış ve yüzde 34.8 oy almıştır. Aradaki fark 12 puandır. Üçüncü sırada gösterilen ve yüzde 18.8 oy alacağı belirtilen UBP adayı Hasan Sertoğlu ise seçimi ikinci bitirmiş ve yüzde 26 oranında oy almıştır. Bu aday için de 7 puanlık bir yanılgı söz konudur.
Kuşkusuz kampanya döneminde adayların gösterdiği performans, seçmenlerin oylarını etkilemiş olabilir. Zaten kampanyaların bir etkisi olmadığı düşünülse, partilerin bu kadar yoğun bir çalışmaya girmelerinin de bir manası olmazdı.
KADEM anketinde göze çarpan sorunlar
Kamuoyu araştırmalarını bilimsel bir veri olarak kabul ettiğimizde ilk bilinmesi gereken şey, örneklem büyüklüğü ve buna bağlı olarak hata payının ne olduğudur. Dünyadaki yaygın uygulama, seçim anketlerinin en az 1200 kişi ile yapılması gerektiğini göstermektedir. Artı eksi 3 de, kabul edilebilir hata payıdır. Örneklem sayısı azaldıkça hata payı yükselecektir doğal olarak. Bu nedenle, 813 kişiyle yapılan anketten elde edilecek verilerin çok güvenilir olmadığını belirtmek gerekir.
İkinci sorun, oy vermeyeceğini söyleyenlerin oranının yüzde 10.4 olduğunun belirtilmesidir. Oysa seçimlerde seçmenlerin yaklaşık yüzde 42’si sandığa gitmemiştir. Kararsızların da oy vermekten vazgeçtiklerini düşünsek bile, ortaya çıkan rakam yine de hatalıdır. Anket, oy vermeyecek olanları saptayamamıştır. Bu belki de örneklemin hatalı olduğunu gösteren en önemli veridir.
Bir başka sorun, partili bazı seçmenlerin başka partilerin adaylarına oy vereceklerini söylediklerini iddia etmesidir. Bu seçmenler partili midirler yoksa bir önceki seçimde başka partilere oy veren seçmenler midirler belli değildir. Ankete göre örneğin kendisini CTP’li olarak tanımlayan seçmenlerin yüzde 64.9’u partisinin adayına, yüzde 5.6’sı DP adayına, yüzde 3.7’si UBP adayına oy vereceğini ifade etmiştir. UBP’li seçmenlerin sadece yüzde 30.8’inin partisinin adayına oy vereceğini söylemesi de bir başka tuhaflıktır.
Ankette seçmenlere sorulan soruların nasıl ifadeleştirildiğine ilişkin yeterli bilgi yoktur gazetedeki haberde. Yapılan bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, insanlara ölümü gösterip sıtmaya razı edebilirsiniz.
Bir de yöntem sorunu göze çarpıyor. Anketin “yüzyüze görüşme ve telefonla görüşme” şeklinde yapıldığı ifade edilmiş. Neden tek bir yöntem değil de iki farklı yöntem tercih edilmiş, belli değil. Telefon anketinde çok sayıda ve uzun sorular yerine az sayıda ve fazla açıklama gerektirmeyen sorular sorulur. Oysa yüz yüze görüşmelerde daha ayrıntılı sorular sormak mümkündür ve telefon anketine göre daha sağlıklı bir yöntemdir.
Son olarak, örneklem belirleme yöntemine değinmek gerekiyor. Örnekleme dahil olan 813 kişinin nasıl belirlendiği belirtilmemiştir. En sağlıklı örneklem seçme yönteminin rastlantısal yöntem olduğunu belirtmekle yetineyim.
NOT: Sevgili Cenk Mutluyakalı uyardı. 22 Mart tarihli bazı gazetelerde ve bazı internet sitelerinde Red Border isimli araştırma şirketinin yaptığı ankete de yer verilmiş. Bu anket benim dikkatimi çekmemişti. Kibristime.com sitesinde yer alan haberde anketin 590 kişiyle yapıldığı belirtilmiş. Anketten elde edilen verilere göre, seçimin üç aday arasında geçeceği ve sonucu “foto-finişin belirleyeceği” ifade edilmiş.
***
Ceza Yasası ve insan ticareti
12 Nisan tarihli Yenidüzen’in “Şimdi Gündem Ceza Yasası” başlıklı manşet haberinde Ceza Yasası Değikilik Yasa Tasarısı ele alındı. Cenk Mutluyakalı, FEMA akvitisti Doğuş Derya ile konuştu. Bu söyleşide, Doğuş Derya’nın dile getirdiği eksiklikler elbette önemli ve değişikliğin yasalaşması sürecinde dikkate alınacağını umuyorum. Tasarı iki konuda daha çağdaş hükümler getiriyor. Mevcut yasada var olan “ahlâka aykırı suçlar” yerine “cinsel istismar suçları” getiriliyor. Böylece, gazetelerde bolca yer alan “doğaya aykırı cinsi münasebet” gibi bir suç tarihe karışıyor. Tecavüz suçu nedense “cinsel penetrasyon suçu” diye tanımlanmış, sanırım o da düzeltilecektir.
Kanaatimce değişikliğin en önemli yanı, yasaya insan ticareti tanımının girmesidir. Kuzey Kıbrıs, insan ticareti açısından sicili pek de parlak olan bir ülke değildir maalesef. Özellikle kadın ticareti ciddi bir sorundur, ancak yasada tanımlanmış bir suç olmadığı için bugüne kadar göz yumulmuştur. Peki değişiklikteki tanımlama yeterli midir? Doğuş Derya’nın da açıkça belirttiği gibi, önerilen maddeye kadınların cinsel istismar amaçlı ticareti ve seks kölesi haline getirilmeleri de eklenmelidir.