Siyasi arena toz duman, sular durulmuyor...
Daha neler duyacağız, neler göreceğiz...
Kim kaç oy aldı, kim almadı? Kesmeler, doğramalar...
Parti başkanı kim oldu olacak...
Kurultay hesapları, görevden almalar, atmalar, kapmalar...
Parti binası basmalar, kazan kaldırmalar...
500 bin TL’lik borç senetleri, git gidebilirsen...
Vekillerin biri yatıyor hastahaneye, biri kalkıyor...
Koalisyon, bakanlıklar, program...
Her yerde bir fısıltı, bir iddia...
Her elde bir cep telefonu, gönder Facebook’a mesajı siyaset olsun...
***
Milletvekilliği seçimi bitti ama seçimler bitmedi. CTP, UBP, TDP yıl sonuna kadar kurultaylarını yapacaklar. Ardından belediye seçimleri ve onun ardından da cumhurbaşkanlığı seçimleri gelecek.
Bu arada ‘halk’ da vardır ve sorunlarının çözümünü beklemektedir.
Siyasetin merkezine aldığı ve bundan sonra da alacağı tartışmalar, genel ya da kısmen halkın beklentileriyle örtüşüyor mu?
Görünen odur ki koalisyon pazarlıkları yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri de gözetilerek, program ve icraatlar ince ince ayarlanacaktır. Öte yandan da eğer başarılabilirse parti içi dengeler gözetilerek kurultaylar gerçekleştirilecek.
Seçimler, kurultaylar derken umarım verilen sözler, ortaya konan programlar unutulmaz.
Bu ortamda gittikçe verimsizleşen siyasi tartışmalar da daha verimli, daha yapıcı bir noktaya çekilmelidir. Ülkenin ekonomik, sosyal sorunları somut önerilerle tartışılacağı katılımcı bir zeminin yaratılması gerekmektedir. Araştırmaya, bilgiye dayalı somut öneriler diyorum, hani öylesine “geliştireceğiz, önem vereceğiz...” gibisinden sözler değil.
Siyaset, toplumsal gerçeklikle örtüşmezse, halk neyi umut edecek.
Örneğin inceleme fırsatı bulduğum Meriç, Gaziköy, Dilekkaya, Kırıkkale, Erdemli, Yiğitler bölgesinde ekonomik olumsuzlukların daha fazla etkili olduğunu gözlemledim.
Bölge insanlarının bir kısmı KTHY’de çalışıyordu, batırılınca işsiz kaldılar.
Ercan satılınca işsiz kaldılar.
Köyün büyüklüğüne göre ortalama 30-60 kişi güneyde çalışıyordu. Ekonomik kriz nedeniyle işsiz kaldılar.
Kuraklık, hastalık gibi nedenlerle hayvancılık büyük zarar gördü, borç içinde.
Yıllar var yatırım yapılmadığı için köylünün toprakları da göreceli olarak pek değer kazanmadı.
Bölge gizli bir fakirlik yaşıyor.
Her gün ekonomik ve sosyal sıkıntılara ‘günaydın’ diyerek güne başlıyorlar. Modernleşememiş, büyük ölçüde geleneksel yöntemlerle sürdürülmeye çalışılan tarım ve hayvancılıkla üç beş kuruş kazanabilmek için didiniyorlar. Sorunlarla boğuşmaktan hayatı yakalama mecalleri bile kalmadı.
Gündelik hayatın sosyal gerçekliği budur. Başka bölgelerde de benzer sıkıntılar yaşanıyor.
Televizyonda konuşma yapmak, gazetelere demeç vermek, facebooka mesaj atmak bu insanların hayatlarını değiştirmiyor. Sorunlarını çözmüyor.
Kurultaylar, seçimler yine aynı...
Bölge insanı sorunlarını çözecek somut ve tutarlı ekonomik, sosyal, kültürel parogramların hayata geçirilerek sonuçlandırılmasını beklemektedir. Artık somut adımlar görmek istiyorlar.
Örneğin yüksek öğrenim ve turizm stratejik öneme sahip, lokomotif sektörler olarak görülmektedir. Ancak Girne, Lefkoşa, Mağusa dışındaki bölgeler bu sektörden eşit ya da yakın pay alamıyorlar.
Mağusa’da bir ev sahibi evini 600-800 sterlinden kiraya verirken, Kırıkkale’deki 200 TL’den bilemediniz 300 TL’den kiraya veriyor. Oysa 110 metre kare bir evin maliyeti Mağusa’da da Kırıkkale’de de aynıdır.
“Her yeri üniversite, her yeri turistik tesis” olarak düşünmek gerekir. Ülke bütün olarak bir kampüs, bütün olarak turistik tesisi gibi düşünülmelidir.
Üniversiteleşme sadece öğrenci sayısıyla eş değerde tutulmamalıdır. Üniversitelerin uygun fakülte, bölüm veya yüksek okulları ülke coğrafyasına uygun olarak dağılmalıdır. Örneğin Mesarya’da çiftçilik, hayvancılık yoğunsa bu bölgeye ziraat, veterinerlik, zootekni gibi bölümler açılabilir. Yine Mesarya’nın birçok yerinde su kemerleri, sarnıçlar, çiftlikler bulunmaktadır. Bunlar restore edilerek, bin yıllık tarihi yerler gün ışığına çıkarılarak turizme kazandırılabilir. Daha birçok somut adımlar bölge insanıyla birlikte atılabilir.
Somut adım atın. Yürüyün ki gelişme olsun...
İşte siyaset böyle olmalıdır. Toplumsal gelişmenin önünü açacak yapıcı, gelir dağılımında sosyal adaleti gözeten yaratıcı somut, önerilerin tartışıldığı, toplumsal gerçeklikle örtüşen, ileriyi gören bir yapıya dönüşmelidir.
Önümüzdeki iki yılda gerek kurultaylar, gerekse yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri siyasetin gündeminde yer alacağa benziyor. Kaygımız halkın her geçen gün gittikçe ağırlaşan sorunlarının böyle bir ortamda unutulmasıdır.
Bu süreçte tüm siyasi partilere büyük görev düşmektedir. Halkın beklentilerine iktidarı muhalefetiyle yanıt verilmelidir. Parti içi sorunlarla halkın sorunları dengeli tutulmalı ve somut çözümler üretmelidirler. Siyasi gündem ve tartışmaları da katılımcı bir anlayışla bu çerçevede tutmalıdırlar.
İyi bayramlar dilerim...