Kaybedenler: HP, DP, YDP ve TDP…
Ağır kaybedenler: TDP ve HP…
Biri baraj altında kaldı öteki bir önceki seçime göre en ciddi oy kaybını yaşadı.
-*-*-
Hafif kaybedenler: YDP - DP…
Kaybedeceği beklenen: TKP ve BY…
-*-*-
Kazanan: CTP…
Kazanan: UBP…
-*-*-
Boykot: Ciddi anlamda TDP’ye zarar verdi…
Cemal Özyiğit, Hüseyin Angolemli ve Zeki Çeler, meclis adına ve halkın yararına ciddi kayıp…
Özyiğit kesin bırakır…
-*-*-
Erhan Arıklı, çok iddialıydı…
En az 10 vekil demişti…
HP, mutlaka değerlendirme yapmalı…
-*-*-
Bu yazıyı yazarken, UBP + DP= 27’ydi…
Kurarlar mı?
Matematik yeterli…
Komiteler sorunlu olur mu?
Sanmam…
Ama “sağlıklı” olmayacak…
-*-*-
İş Dünyası’ndan, daha ilk dakikalarda, UBP – CTP sesleri de yükseliyordu…
Sanmıyorum…
UBP + DP koalisyonu bence kurulmuştur…
-*-*-
Ve kesinlikle artık Faiz Sucuoğlu, UBP’nin genel başkanıydı, lideridir…
Ve kesinlikle artık Tufan Erhürman, CTP’nin genel başkanıydı, lideridir…
-*-*-
Ve önümüzde yerel seçimler var…
Şimdiden, işbirliği ve ortaklık hesapları iyi yapılmalı…
Son güne bırakılmamalı…
-*-*-
Son not: Bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimi de, Erhürman ile Sucuoğlu arasında olacaktır…
Seçim öncesi gözlemleri
Sonuçlarla ilgili analiz yapmak yerine, bu yazıda, seçim öncesi ile ilgili bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum...
-*-*-
En başta eleştiriyi “seçmene” yapmak gerekir düşüncesindeyim...
Çünkü, istisnasız tüm partilerin veya adayların inanılmaz yüksekten uçarak salladıkları “tutarsız” veya “yerine getirilmesi imkansız” vaatlere fırsat verilmemesi lazımdı...
Ses çıkarılmadı, tüm partiler ve adaylar resmen ağzına geleni vaat olarak salıverdi!
-*-*-
İkinci eleştiri, bazı gazeteci ya da köşeci dostlara...
Bunca yalana izin vermememiz gerekiyordu...
Arada bir de olsa aday arkadaşlara, “atma Recep, biz kardeşiz” tavsiyesinde bulunmamız şarttı...
-*-*-
Ve Bağımsızlık Yolu dışındaki partilerin “aşırı disiplinsiz görüntüsü” ile devam etmek istiyorum...
Neden Bağımsızlık Yolu dışındakiler?
Çünkü, bu siyasi oluşumun dışındaki partilerimizin tamamı, sisteme iyice adapte olmuş durumdadır.
Disiplin sıfırdı.
Parti disiplininden bahsediyorum tabii ki!
-*-*-
Nasıl mı?
Bazı partilerde dışarıdan gelen adayların parti ile hiç bir alakası yoktu...
Düşünün bazı adaylar, hem de önemli isim olarak piyasada bulunan isimler, kendi partilerinden aday olan öteki 49 kişiden 45’inin adını bile hayatında ilk kez işitmişti.
Ve öğrenme gereği de duymamıştı.
“Önce kendisine, sonra yine kendisine” çalıştı...
-*-*-
İdeoloji sıfır...
Gerçekten “sıfır”dı...
Özellikle UBP ve DP’de bu görüntü ötekilerden daha fazla öne çıktı...
-*-*-
“İçinde olduğumuz çağda ve yıllarda, ideolojiler öldü, nedir be senin dediğin?” şeklindeki tepkinize “haksızsınız” demeyeceğim ama bu derece ideoloji fukaralığı da parti görüntüsünü, “aşağılamak için değil”, eleştirmek için söylüyorum, “kahvehanede oyun oynamak için toplanmış bizim köylüler” şekline çevirdi...
-*-*-
“Ben kazanmalıyım”, bir çok partide, hatta adayların tamamına yakınında, “partim kazanmalı”nın önüne geçti...
Örneğin iki adayla yarışılan Lefke’de, özellikle UBP’li iki aday arasındaki yarış, bu partinin öteki partilerle yarışına beş tur bindirdi...
-*-*-
Yine partilerin tamamına yakınında adaylar, “kazanmalıyım” diye çabalarken, “partim” değil, “iyi adaylar” diyerek karma oy kullanacak olanların peşinde daha fazla koştu...
Parti içinde “tercih” listeleri ortada dolaşırken, ülke genelinde “karma listeleri” de oluşturuldu...
-*-*-
Belki de ilk kez bu seçimde, “... abi bizim 200 kişilik karma oyumuz var, yer almak istiyorsan bizi de görmelisin” ticaretine rastlamadık dersem, yalan olur!
-*-*-
Evet, ideoloji eksikliği, disiplinsizlik, toplumsal veya partisel çıkarlardan çok, kişisel kazanım hırsı, haliyle “kişisel başarısızlık” sonucuna varmışsa, özellikle küçük partilerde büyüyebilme şansını zora sokuyor.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; özellikle YDP ve DP’de yaşanan kişisel yarış; sonuç ne olursa olsun, seçim sonrası bu iki partiyi ya “birleşmeye” ya da “kapanmaya” zorlayacak gibime geliyor...
-*-*-
İdeolojisizlik, disiplinsizlik, kişisel hesaplaşmalar ve kişisel çıkar o boyuta gelmiş ki; bir partimizin eski genel başkanı ile şimdiki genel başkanı arasında, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan kavga, erken genel seçimde parti içi liste savaşına, kesme – biçme operasyonlarına dönüştü...
-*-*-
Bir partiden en ön sıralardan aday yapılan kişi, seçmenlere “aslında ben filanca partidenim ama bana teklif getirmediler, o yüzden buradayım” diyebildi ve bizler de bu insanların seçilip, topluma hizmet etmesini bekledik.
-*-*-
Bu ülkede oy satın alındığı apaçık ortadayken, bazı adayların, bunu ilk kez görmüş gibi, “aaa oy satın alıyorlar ayol” diye sanal medya paylaşımları ilginçti... Bu arada kampanyasını partisiyle değil, kendi başına yürüten onlarca aday söz konusuydu...
-*-*-
Üç sene önce başka bir partiden vekil seçilip, şimdi başka birine geçerek oy talep edenler de cabasıydı...
-*-*-
Bundan sonra ne mi yapmak lazım?
Parti disiplini, parti içi eğitim artırılmalı ve partililer arasında çok sıkı bağlar geliştirilmelidir... 16 yaşından başlamak üzere, cepten değil gönülden partiye bağlı, bilinçli seçmenler yetiştirilmelidir...
-*-*-
Cepten veya kişisel çıkardan bir partiye bağlılık hedeflenirse ya da beklenirse; yüsek fiyatı veren her seçmeni satın almaz mı?
-*-*-
Daha yazacak ne kadar çok şey var biliyor musunuz?
Taaa gerilere Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar gidebiliriz mesela...
Ama bir başka yazıya bırakalım...
Sonuçlar hayırlı olsun...
Bizim nesil veya bizden daha eski nesiller için bu fotoğraf eminim çok şey ifade eder... Benim için bu ve benzeri görüntüler “Gerçek Kıbrıs”tır... Ama hem zaman çok değişti, hem teknoloji, hem de nesiller... Hepsi yenilendi... Yeni nesil, beton, cam evleri, o evde her türlü elektronik aksesuarın olmasını eminim daha çok beğeniyor ve tercih ediyordur... Siyaset veya siyasi tercih de “bunun gibi” mi diye bazen çok düşünmüşümdür... Sanki, aklımız hep bu evlerde kaldı ve bir gıdım ileri gidemedik gibime geliyor... Neyse, seçim sonuçları hayırlı olsun...