Gündem tamamen seçime kilitlendi. Elbette bizim yerel seçimlerimizden bahsetmiyorum. Bizim yerel seçimlerimiz maalesef kimseyi ilgilendirmiyor. Hele dövizin her gün rekor tazelediği bu ortamda kimse hangi beldeyi kimin yöneteceği milletin umurunda değil.
Seçim derken herkes Türkiye’de kimin cumhurbaşkanı seçileceği, parlamento çoğunluğunun seçilecek cumhurbaşkanı ile uyumlu olup olamayacağını tartışıyor, konuşuyor.
Türkiye’nin ve doğal olarak bizim de kaderimizi belirleyecek bu seçime tam 30 gün kaldı. Seçim erken, hatta baskın olunca adaylar da yeni yeni netleşti. Bu durumda seçim anketleri de yeni yeni ortaya çıkıyor. Benim değişik kaynaklardan derlediğim anket sonuçlar AKP adayı Recep Tayyip Erdoğan’ı % 42-45 bandında gösteriyor. CHP adayı Muharrem İnce % 21-22.5 bandında, İyi parti adayı Meral Akşener de % 18-19.5 bandında görülüyor. Diğer adaylar HDP adayı Selahattin Demirtaş % 9-12 bandında görülürken Karamollaoğlu % 2 civarı, Perinçek’in ise % 0.5 civarı oy oranlarında görülüyor.
Bu tablo seçimin ilk turda tamamlanmayacağını gösterir. Bu noktada asıl soru 2.inci turda Erdoğan’ın rakibinin kim olacağıdır. İnce mi, Akşener mi?
Bunu şimdiden söylemek olanaksızdır. Dahası 2 Pazar sonra, 8 Temmuz’da yapılacak olan 2 inci tur için ittifakların nasıl şekilleneceği de önemlidir. Buna rağmen seçilmeye en yakın aday Erdoğan’dır. Ama bunun garantisi de yoktur.
Seçim sonuçlarını etkileyecek en önemli konu süphesiz ekonomik krizdir. Son günlerde dövizdeki tırmanış durmuyor. Döviz her gün rekor tazeliyor. Bu da yurttaşın her gün biraz daha fakirleşmesi demektir. Herşeyin dövize endekslendiği ülkede alım gücü sürekli gerilemektedir.
Bu ne demektir?
Çok basit. Dövizdeki artışa bağlı olarak her türlü malın fiyatı da artıyor. Maaşlar ise sabittir. Yani yerinde sayıyor. Bunun sonucunda örneğin 3 gün önce arabanızın deposunu 150 TL’ye doldurmuştunuz, bugün 175 TL’ye, 1 hafta sonra 200 TL’ye dolduracaksınız. Maaş sabit olduğundan geçen ay aldığınız maaşla örneğin arabanızın deposunu 20 kez doldurabilirdiniz. Bugün 15 kez doldururken belki de 1 hafta sonra 10 kez doldurabileceksiniz.
Elbette bu yalnızca akaryakıt için geçerli değil. Akaryakıt artınca ekmek, ulaşım, haberleşme, doğal olarak herşey etkilenir. Dövizdeki artış da ev kirası, okul taksidi, ülkeye dövizle giren bütün ithal malları herşeyin fiyatı artar.
Zaten Erdoğan büyük bir strateji uzmanı olarak bu tabloyu öngördüğü için yeni yol arkadaşı Bahçeli’ye erken seçim çağrısı yaptırmış, sonra da İyi parti’yi dışarıda bırakacak operasyona başlamıştır. CHP bu oyunu İyi partiye “ödünç milletvekili” vererek bozdu.
Ardından da döviz tırmanışa geçti. Kriz Erdoğan’ın beklediğinden daha önce vurdu. Şimdi kendi taraftarını masallarla oyalama stratejisi seçti. Dedikodu haberciliği ile etrafa “yok spekülatörler Türk ekonomisini yıpratmak için devredeymiş, yok Japonlar piyasadan milyarlarca dolar çekerek Türk ekonomisini yıpratarak Erdoğan’ı seçtirmeme hedefindeymişler, yok dış güçler Türk ekonomisinin büyümesinden, Türkiye’nin güçlenmesinden korktukları için düğmeye basmışlar” yönünde aslı astarı olmayan masallar yayıyorlar.
Dün akşam haberlerde izledim. AB Türkiye’ye sığınmacı anlaşması için 3 milyar euro’nun 2 inci taksidini ödeyeceğini açıkladı. Hani dış güçler Türk ekonomisini çöktürmek için düğmeye basmıştı? Hani dış güçlerin Erdoğan’ı indirme planları vardı?
Demek ki kazın ayağı öyle değil. Ekonomik krizin ana nedeni Türk ekonomisinin üretime dayalı gelişmemiş olması, daha çok ithalata dayalı gelişmeye çalışması ve akaryakıtta tamamen dışa bağımlı olmasıdır. Gerisi sadece masladır.
Peki bu kriz seçimden sonra durulur mu?
Ya da kim seçilirse durulma şansı olur?
Bana sorarsanız bu yapı ile kim seçilirse seçilsin seçim ertesinde Türkiye’yi daha derin bir ekonomik kriz beklemektedir. Üstelik anket sonuçları Erdoğan’ın seçilmesi durumunda bile AKP’nin Meclis çoğunluğunu kaybedeceğini gösteriyor. Bu da Erdoğan’ın tek başına da olsa ülkeyi eskisi kadar rahat yönetemeyeceğini gösteriyor.
Peki bu seçim sonuçları Kıbrıslı Türkleri nasıl etkileyecek?
Bunu da önümüzdeki hafta değerlendiririz.